12 Mart 2016 Cumartesi

CEZA SÖMÜRGESİ


Yalnızlığın edebiyata,sonsuza adanmış hikayelere
dönüştüğü,dönüşümü insan zekasıyla,kendi
evrenini yarattığı Kafka...

CEZA SÖMÜRGESİ

  Kafka’nın önemli bir eseridir Ceza Sömürgesi. Belki de insanlığın var olduğu sürece kılık, kimlik değiştirip hiç bitmeyen sömürgelerin, azalmayacak cezaları ve eziyetlerini de ağıtlar veya sinema keyfinde izlemeye, dinlemeye devam edeceğiz.

 Hiç kimse saf iyiliği, hakikatin doğrusunu-doğruluğunu aramaya kalkmasın. Belki çok uzakta, belki çok derinde... Belki de hiçbir zaman ulaşılamayacak; insanın mayasına, evrimine ters bir şey de olabilir…

 Kafka elinde ki en büyük güce; edebiyata sığınarak yaratıyor bu eserini. Aslında var olanı, her gün gözümüzün önünde, ruhumuzu dürten yaşam şekillerini, mimari, mühendislik zanaatıyla taçlandırıyor.

  Elinize bir mikroskop alıp en küçük zerrelere bakarsanız şaşkına varmamız olağan bir şeydir. Belki de elimizden, bedenimizden korkarız; o küçük canlılarla birlikte mi yaşıyoruz diye; dert ediniriz.

 Bir teleskop üzerinde çalışıp göğü, derin uzayı gözlemlesek, aynı şaşkınlığımız bir değil bin kat daha artar. Etrafımızda ki ölçülerin komikli, bizim yüceliğimizin evrende ki zavallılığı bizi tüketecek kadar mütevazı bile yapabilir.

 Kafka Ceza Sömürgesinde insanoğlunun sömürgelere uyguladığı insanüstü buluşları, oyunları, eziyete dönüşen ilimleri de anlatıyor. Eğer ki anlamak, kıçımıza batacak iğnelerin çuvaldıza dönüşmemesini arzulayıp, bir parça duyarlılığın zararsızlığını görmek, anlamak istiyorsak…

 Sömürge ve sömürülme her kılıkta varlığını yaşamsal bir gerçeklik, sanki bir vazgeçilmezlik içinde koruyor.

 Dünyanın zenginlerine, ellerinde tuttukları mal-mülkleri matematiğin hakiki orantılarıyla düşünürsek, halen temiz suya hasret milyarları, yoksulluğun, açlığın, sefaletin ve savaşların içinde ki milyarları düşünürsek; hiçbir mazeretimiz, akıl oyunlarımız, vicdan haykırışlarımız bunu izah edemez.

 Kafka, Fransız yazar izah eder. Edebiyatın nezaketine, sırdaşlığına ve ölmezliğine tutunarak haykırır; kitapların arasına sıkışmış sözcüklerin cümleleriyle; bir bir düşündürür insanı; hatta korkutur da…

  Bir sömürge ülkesini anlatır. Orada uygulanan keyfi idamları… Ve bir subay tarafından icat edilen ÖLÜM MAKİNESİNİ…

 Makine üç bölümden oluşur. Yatak, nakkaş, tırmık… İçine yatırılan, mahkûm, sorgusuz, sualsiz ölüme yollanır. Ölüm yolculuğu tam tamına 12 saat sürer… Mahkûmun ölümünü, makinenin mahkûm üzerinde çalışan iğnelerini görsünler diye izleyiciler için camdan yapılmıştır.

 Sömürgeler ve sömürülenler har daim insanlık anıtı gibi yükseklerde olmaya devam ediyor. Bu yüzden, demokrasiler demokrasi, özgürlükler özgürlük, adalet tam olarak adalet olamıyor. Adliyeler yığınla doluyken, yolsuzluklar, yokluklar, iç sızılar ve kırgınlıklar sürüler halinde, kıtadan kıtaya, ülkeden ülkeye, bölgeden bölgelere göç ediyorlar.

 Göç eden insanları, yer, ülke değiştirenleri anlamaktan çok onların en sağlıklı, en işe yararlarını nazikçe başköşeye oturturken geriye kalanları sömürgelerde ki idam mahkûmları gibi kaderin; yani yazgının içine bırakıyoruz; kurban törenlerinin bir başka törenleri gibi; 7 milyar insan; insanlığın cümbüşünü izliyor.

 Kafka eserinde madalyonun iki yüzünü de unutmamış. Her ne kadar mahkûmların, yoksul, korumasız insanlar olduğunu bir kez daha; bin kez hatırlatılmış gibi, her an her yerde bizlerin de yaptığı gibi yapıyor.

 Madalyonun diğer yüzüyse, idam mahkûmlarını, sorgusuz, sualsiz; hatta adaletsiz bir şekilde ölüm makinesine yatıran ve onların eziyet çekerek ölümlerini 12 saat boyunca zevkle sanatsal bir hissedişle izleyen subayın, en sonunda makinenin içine kendini sokup, aynı sonu tercih etmesi de şaşırtmıyor insanı.

 Eserde geçtiği gibi; KADER DEĞİŞİKLİĞİ; mahkûmun yerine mahkûm eden, eziyet eden; belki de izleye izleye insan ruhu, iradesi yazgı tarafından yer değiştiriyor.

  Kader değişikliğini, yazgının oyunlarını ve sömürenlerle sömürülenleri biraz daha iyi anlamak için biraz daha edebiyatın derinlerine uzansak! Sartre’nin Kirli Eller oyununu, eserini belki tam da bir kez daha okumak, irdelemek zamanıdır…

 Güven Serin 



Hiç yorum yok: