15 Eylül 2015 Salı

ADALET İÇİN



ADALET İÇİN

 14. Bienal Etkinliği için İstanbul’a; sanatın insandan insana aktığı, insanlık için defalarca tekrarlanan insanlık çağrılarına katkı yapan ülke ve uluslar arası sanatçıların 1500’den fazla eserinin bir kısmını görmek adına, oradaydım.

 30’dan fazla mekânda 80’den fazla sanatçının daha barışçıl, daha çok nezaket, hoşgörü, düşünce, irdeleme adına yaptıkları çalışmaların büyük gösterisi…

 Modern Sanat, Galata Salt, İtalyan Lisesi, Galata Rum İlkokulu, Pera Müzesi, Arter Bienal etkinliklerine kapılarını açan mekânlardan bazılarıdır.

 Fransız Kültür Merkezi sinema etkinliği adına Arnaud Des Palieres’in yönettiği film Adalet İçin gösterimdeydi. Saat 19: 15’i gösterdiğinde Kültür Merkezinin sinema salonu seyircisini koynuna almış Adalet İçin çağrı yapan filmin insanın kılcal damarlarına inecek süzülmelerine tanıklık ediyordu.

 Bir at tüccarının ortaçağ kargaşası içinde en iyi atları yetiştirip, kendi kendine yetme erdemiyle yaşamın hoşgörüsü, nezaketi, adaleti içinde çevresinde sevilen, sayılan birisi olarak yaşarken nasıl ölümcül bir insana dönüşe bileceğinin sanatsal gösterimi, insanın insanlık yolculuğunda her an nasıl değişim gösterebileceğini de anlatıyor.

 Filmin konusu yaşadığımız zamandan 500 yıl geriye gitse de ADALET için aynı kaygılar, aynı çağrılar bugün de taptaze bir şekilde devam ediyor.

 Şüphesiz ki uygar devletlerin en büyük çekim kuvvetlerinden birisi adalettir. Devletleri huzurlu, mutlu kılan şey halkların mutluluğu huzurudur. Halkın adaletsizliğe verilen cezalara karşı kabul edişi oldukça gerçektir. Hiçbir insan işlediği suça verilen cezaya karşı gelmez. Boynu ve vicdanı büküktür…

 Karşı gelme, insanın içindeki kuşkularla birlikte başlar. Kuşkuları gözle görülür, akılla anlaşılır kayıplara, çöküntülere dönüşmeye başladıkça adaletin de kokuşmaya başladığının hakiki gerçeği görünür.

 Bugün gelinen noktada adaletin yetmediği ortadadır. Adalet İçin filmin konusu 500 yıl öncesine ait olsa da 500 yıl sonra değişen çok şey olmadığı anlaşılıyor. Bugün, oğlunu, kızını bir yere gönderecek herhangi birisi; bir aile ilk önce tanıdık arar. Bir tanıdık; bir hemşeri; bir akraba…

 Niçin? Gittiği yerde rahat etsin diye. Adaletsizliğe kurban gitmesin diye. Peki, ama mutlu, huzurlu ve büyük bir ülkenin adalet anlayışı; akrabadan, tanıdıktan, hemşeriden çok öte olması gerekmez mi?

 Bir tanıdığı, bir akraba ve hemşeriyi reddeden, onları bulamayan ne yapsın? İçindeki öfkeyi, adaletin aksayan, insanın en hakiki yerine; ruhuna saplanan, büyük acılar veren ve hiç durmadan bağrını deşen bir gölge gibi onu takip eden can çekişmeyi nasıl bastırsın?

 Adalet İçin filmi sinemanın; sinema sanatının ince noktalarını, nezaketle, görsel bir şölen içinde anlatıyor. Dramın, sinema sanatıyla nasıl da yaşam gerçeğine dönüştüğüne tanıklık ettim. Yaşamın dört mevsimi ve ara tonları, sinemanın içinde; göze, akla, iradeye, kulağa sesleniyor.

 Adaleti herkes araya bilir. Filmde bir at tüccarı arıyor. Bulamayınca kendi imkânlarınla bulmaya başlıyor. Tıpkı adaletsizliğe katkı yapan, ölümü, acıyı, zorbalığı besleyenler gibi; onların tarzlarından daha güçlü, daha etkin, kararlı bir şekilde adaleti bulmaya çalışıyor.

 Küçük bir kızın; at tüccarının kızının duyguları bir başka şeyi anlatıyor bize. En güzeli, en doğruyu sadece yetişkinler bilip anlayamaz! Bunu da bu filme anlayacak; en yakınımızda sürekli küçük gördüğümüz o büyük meleklere farklı bakmayı kararlı bir şekilde kabul edeceğiz.

 Vita Sakville, bahçe düzenlemesine oldukça düşkün bir yazardır. Bir sözünde adalete susamış olanlara belki de can suyu sunacak kadar derin, anlamlı ve kalıcı bir haykırış yapmıştır;

“ Küçük zevkler dindirmeli büyük trajedileri. Bu yüzden sakınmam sözümü, savaşın orta yerindeki bahçeleri anlatırken.”

 Her daim; her çağda, bir başka şekilde adaletsizlikler hep olacak. Bugün en gelişmiş uygarlık kabul ettiğimiz Avrupa ülkelerinin Doğu, Afrika, Asya insanına baktığı adaletsiz bakışlar gibi; kendi ülkemizde birbirimize duyduğumuz zavallı kuşkular gibi…

 Vita Sackville’den bir şiir; belki bir başka insanlık sanatı;

Yorgun bir yüzücü dalgalarında / Bambaşka bir diyara asırlarca / Bir resme baktım, gömülmüş suya / Ne rüzgâra, ne karışan sedaya.

 Güven Serin 







Hiç yorum yok: