16 Ekim 2014 Perşembe

BİR MANLIYN MONROE HİKAYESİ


" Ben kimseyi kandırmadım. İnanmalarına izin verdim." 


Marlıyn şöhretin ne büyük bataklık olduğunu  görmüştü.
Vazgeçecek durumda değildi. Artık, bulunmuş bir
madendi o. Etten,kandan,kemikten ve ruhtan ibaret
hisleri olan bir insan değil. Seslenişi dünyaya
haykırışı;
"Onlarla baş edecek gücü yoktu" 


Daha küçük bir kızken yaşadığı sarsıntı, bu diyarda
her gün, her saat yaşananlardan. Hani , kol kırılır da
yen içinde kalan ensest Marlıyn'i de yaraladı;küçük
bir kız iken...


Bu el ile en çıkmaz anlarında karaladığı notları,
şimdi çok güzel bir esere dönüştü. İnsan olma,
paha biçilemez huzurlara düş kurma adına
hepimizin ağır ağır, sindire sindire okuyacağımız
bir eser...

Marıklyn'ın kendi el yazısıyla kendi not defterinden...


Şöhretin rolünü yaptı. Seksi sarışın, sarışın aptal...
Onun insan yanı,kendi başına kaldığı odasında,
kitaplarında,aldığı notlarda,insanlık abidesine
koyulacak güzel bir harç,iyi bir kilit taşı gibi...

BİR MARILYN MONROE HİKÂYESİ

  Marılyn’in yani bir zamanların seksi sarışını, bazen aptal sarışını da yapılmaya çalışan kızın (insanın) hikayesi oldukça tanıdık…

  Popülerlik insanın vazgeçmediği, tercihlerin en üst sırasındaki büyük zirvedir. Büyük düşleri ve büyük hayal kırıklıklarını da yan yana taşıyan yaşamsal gerçeğidir. Marılyn Monroe, gerçek ismiyle Norma Jeane bunlardan en önemlileri… Üniversitelerin psikoloji, felsefe, ekonomi, sanat bölümleri için muhteşem bir kaynaktır Marılyn’in hayatı ve almış olduğu notlar.

 Yükselişin hazin, parlak ve trajediye dönüşen töreni; kendi dünyasında, kendi yalnızlığında büyük çırpınışlar yaparken bile seksi sarışın, aptal sarışın algılamalarıyla büyük alkışlar, büyük paralar kazanılıyorken, büyük çöküşün başladığı gerçeği, paha biçilmez notlarıyla yeryüzüne çıkıyor.

  O, öldüğünde, belki de öldürüldüğünde kimseler inanmamıştı. Herkes şaşkındı. İşlerini bıraktılar. Ölümü, büyük zirvenin çöküşünü anlamaya başladılar… Bu kadar başarılı, bu kadar şöhret, genç, paralı ve zengin ve güzel bir kız, öle bilirim miydi?

 Marılyn’i anlamak, onun yükselişini, güzelliğini ve hiç dünyasının psikolojik hareketlerini inceleyip insanlığa armağan etmek, üniversitelerin, yazarların, ressam ve şairlerin biricik görevidir.

 Marılyn’i anlayan, İbrahim Tatlıses’i, Ahmet Kaya’yı, Cem Karaca’yı, Münir Özkul’u, Michael Jackson’u da anlayacaktır. Kısacası kendini, kendi büyük düşlerimizi ve çöküşümüzü de…

 Şöhret, muhteşem alkışlar, büyük zenginlik insan denen canlıyı aziz, azize, iblis kılığına soktuğu gibi, hiçlik dünyasına da davet eder…

  Marlılyn film çekmediği zamanlarda yarım bıraktığı lise öğrenimine devam ediyordu. Aptal Sarışın yakıştırmaları yapılırken, edebiyata, felsefeye, öğretilere tutunmuştu. Bataklığı, büyük girdabı görmüştü. Kimse, liseye devam ettiğini, kitaplarla çekilmiş fotoğraflarını ciddiye almıyorlar; onun derinliğe ulaşacak birisi olmadığı, en hakiki gösterisi gülümseyen seksi yüzü, sarı saçları ve bedeni, yeryüzünü cennete çevirebileceğine inanıyorlardı.

 Şehrimde bile hızla yükselişe, büyük zenginliğe kürek çeken muhteşem güzel, bakımlı yüzler görüyorum. Büyük mirasların ve şansların peşinde, en büyük fırsatları en az çaba içinde yakalamakla meşguller. Her masada, ısrarla, en pahalı sigaralar tütüyor… Boşluğa bakan yüzler, tavla keyiflerinde, kahve lezzetlerinde ve uğultuya dönüşmüş insan seslerinde kendi sıralarını bekliyorlar…

  Sahile paralel, Rokoczi Müzesine giden cadde ilerliyorum. Bizlere kalan ahşap evlerin viran bakışları, yıkıntıları arasında sıkışmış, kurtuluşu edebiyatta, felsefede, sanatta arayan Marılyn’in psikolojisi anlamaya çalışırken, toplum ve toplumlar olarak nasıl bir şöhret aldatmacası içinde, büyük tüketimin kumarını oynadığımızı düşünüyorum.

  Haniden apartmanın altındaki garajın otomatik kapısı açılıyor. Son model Mercedes içinde genç şoförüyle çıkıyor. Sanki Atlantis Kıtası tekrar yüzeye çıkıyor gibi, görkemli araç ve yine aracın arkasından kapanan otomatik kapı… Başımı kaldırıp, otomatik kapının üzerindeki apartmanın dış görünüşüne bakıyorum; sıvası yapılmamış, derisi alınmış acayip bir canlı gibi, sanki kanlar, aptallıklar, aldanışlar süzülüyor renksiz yüzünden…

  Marlılyn’e, o küçük kıza tekrar geri dönüyorum. Daha çocuk yaşta cinsel tacize uğramış ve sonra şöhretin içine, film dünyasına, yapımcılara, reklam şirketlerine büyük paralar kazandıracak değerli bir maden gibi elleri, kolları bağlanan canlı gibi, ölümüne kadar feryatları duyulmamıştır.

 Marlıyn’in notları bu gerçeği gün yüzüne çıkartıyor;

“ Ben kimseyi kandırmadım. İnsanların kendilerini kandırmalarına izin verdim. Kimse, gerçekte kim olduğumu, ne olduğumu öğrenmeye zahmet etmedi. Benim için bir karakter yarattılar. Onlara karşı çıkacak gücüm yoktu!”

 Peki, ama sizin yaşamınızı alt üst eden, bizi kandıran büyük yapımcılara karşı çıkacak gücünüz var mı?

  Onun için şarkılar bestelendi. En ünlülerden birisi Elton John ve Bernie Taupin’in bestesi;

 Goodbye Norma Jean/ Hoşça kal Norma;

“ Hoşça kal Norma Jeane

Yalnızlık zordu
Oynadığın en zor roldü.
Hollywood bir yıldız yarattı.
Ve ödediğin bedel ıstırabın oldu.
Öldüğünde bile
Basın peşini bırakmadı
Tüm gazeteler
Marilyn çırılçıplak bulundu diye yazdı.

  Güven Serin 








Hiç yorum yok: