31 Temmuz 2014 Perşembe

BAYRAMIN CANINI OKUDUM


Kamera; Güven    Benim bayramım; dağlar,çiçekler,çalılar,
ağaçlar;elbette vazgeçilmez insanlık; en hakikisi,en adisi...


BAYRAMIN CANINA OKUDUM

  Bir bayram daha geldi-geçti; bilinen manada, küçüklerin sevinmesi, dargınların barışması ve insanın kendi içinde sunacağı nezaket gösterileri adına…

  Gerçek manada bu bütünlük korunuyor mu; tama olarak korunduğu zamanlar oldu mu? Bilemiyorum, insanın olduğu ve insan denen canlının bitmeyen öfkesi, kini, cehaleti yüzünden şölenlerin tam manasıyla şölen olarak kutlanma olmayacağı bellidir.

 Şüphesiz bayramlar insanlık şölenidir. Her bölgenin geleneği, göreneği, özel katkıları bu şöleni daha da güzel hale getirir. Şölenlerde insanı mutlu eden şeyler nelerdir? Sadece iyi, temiz giyinme mi? Zaten, günümüzde iyi ve temiz giyinen insan sayısı oldukça fazla; artık, yeni bir şey almak için bayramlar beklenmiyor.

 Bayram tatlıları, çikolataları, şekerleri de günlük hayata yeterince heyecan katmıyor. Çünkü insanlar şekerlemelere gark olmuşa benziyor. Geriye kala kala dargınların barışması, birbirini görmeyen akrabaların, arkadaşların, komşuların birbiriyle hoş sohbetler etmesi kalıyor.

  Sırf hoş sohbetler adına bile, bayram buluşmalarına katılmak, kendi şifasını oluşturacaktır. Belki de birçok şurupta, hapta, övgüde aradığımız şifa, insanın insana muhtaçlığını hoşlukla, zarafetle bir araya geldiği buluşmalarda hep doğduğu gibi yine doğacaktır.

 Ne hazindir ki, dargınlar barışma eğilimini göstermedikleri gibi, hoşluğun sohbetleri de hızlı akan nehirler gibi önüne kimi katıyorsa onu sürüklüyor. İnsanımızın hızla akan teknolojiye kapılmış bedenleri bayram seyirlerini de çok hızla tükettiğimizin gösterisine-gösterilerine tanıklık ettim. Ben de onlar gibi, başlayan bayramın içine; bulanık ve oldukça hızlı akan, yaşamdan çok hüznü anlatan nehrin içine girdim.

  Eş, dost ve telefon konuşmaları; zaten her zaman yaptığım güzel şeyleri tekrarladım. Kendi adıma, yine her zaman aldığım tadı aldım; biliyorum ki, insan, ağzına kadar sanat, bilim, felsefe, yiyecek, içecek, altın, gümüş ile beslensin, yine insana, insanlığın alkışlarına, hoş gel dinlerine, merhabalarına ihtiyaç duyar; duyacaktır…

  Birkaç saat de bayramın canına okudum. Görüştüğüm, ziyaret ettiğim eş, dostun haricinde gidemediklerimle yapmış olduğum telefon konuşmaları; birkaç çocuğa küçük harçlıklar, yine her gün giydiğim temiz kıyafetler ve barışık yaşam felsefesiyle bayramın canına okudum. Aslında can çekişen geleneğin içine girip, kendimce bir yudum can suyu döktüm…

 Belediyeler, Valilikler, odalar, dernekler; ölmüş, gri ve soluk bir bayram kutlama mesajlarını, kısır kutlama gösterilerini bir kenara bırakıp, yepyeni şeyler icat etmeliler. Belki de var olan, başka uygarlıkların neredeyse tüm kent halkının bir araya geldiği, kadın, çocuk, erkek, yaşlı, genç hepsinin eğlendiği törenleri, bu çok sevdiklerini söyledikleri halklarına armağan etme zamanları geldi ve geçiyor bile.

 Bayram bayram gibi, tatil tatil gibi, çalışma çalışma gibi; insanlar, büyük buluşmalara, büyük şölenlere, bayramlara muhtaçtır; insanlığın, insanımızın köküne kibrit suyu dökmeyi bir kenara bırakıp, canına okuduğumuz güzel yaşamı, yılda birkaç gün olsa da ormana, tarlalara düşecek beklenen o güzel yağmur gibi düşünüp gerçekleştirelim.

  Her defasında bayramın canına okumaya, bir an önce bayram telaşını bitirmeye giden ben, yine her defasında kendi barışık, insancıl düşüncelerimi, insanların birbirine kurdukları tuzakları, sundukları avlama yemlerini kâh gülümseyerek, kâh endişe ederek izledim; bayramınız kutlu olsun; geçmiş değil, geçmemiş bayramınız…

  Güven Serin  









  

Hiç yorum yok: