15 Nisan 2014 Salı

SÜLEYMANPAŞA ÇOCUKLARI


Kamera; Güven   Çocuklar Her Zaman Oyun Sever
Oyun vazgeçilmezidir onların


Kamera; Güven   Tekirdağ
Çocuklar Fark edilmek İster;Önemsenmek...


Kamera; Güven 
Oyuncudur Çocuklar;Ritmi Sever...
SÜLEYMANPAŞA ÇOCUKLARI

  Nisan ayı, lalelerin, sümbüllerin zamanı; bütün kuşların yuva kurup eşleriyle dans etme zamanı…

  Taze bir gün, hafif esintinin yanında güneş ısıtıyor etrafı. Doğa Irmak için Süleymapaşa İlköğretim Okuluna gittim. Daha çıkmamıştı. Okulun bahçesi çocuk sesleriyle tam bir panayır havası görünümündeydi. Kız çocukları ip atlıyor, yakar topu oynuyor. Erkek çocukları ise bildik o meşhur oyunu; futbol; serbest futbol oyunu içindeydiler. Ne kalesi, ne kalecisi olan bir futbol; plastik yuvarlağın peşinde koşan çocuklar; kalabalığa, etrafta bekleyen öğrencilere, öğrenci anne-babalarına aldırış etmeden zamana karşı yarışır gibi, o büyük koşucunun Perslerin Savaşı kaybedişi haberini vermeye koşması gibi koşuyorlardı…

 Bu yuvarlak şeyi bu kadar sihirli yapan şey nedir? Tüm dünyanın dikkatini çeken, milyonlarca taraftarı olan futbol ve meşin yuvarlak, yediden yetmişe, erkekten kadına neredeyse büyük çoğunluğu etkileyen şey; Süleymanpaşa İlköğretim öğrencilerini de etkilemişe benziyor.

 Çocuklar, ortamın o kadar sıkışık olmasına rağmen buldukları her açıklığa şut çekiyorlar. Plastik yuvarlak, çocukların her vuruşunda farklı yönlere gidiyor. Çalım atmaya çalışan çocuklar, büyüklerin ayaklarına dokunuyor, onların üzerine çıkıyor, hatta çarpıyorlar. Belli ki, günün güzel hatırına, çocukların bir parça özgürlüğü düşünülerek, büyüklerin büyük çoğunluğu aldırış etmeden gülümseyerek bakıyorlar. Bazıları da benim gibi topa dokunup, çocukluğun, plastik yuvarlağın insan gücüyle yol alışını gülümseyerek izliyor.

 Dikkatimin dağıldığı bir anda plastik yuvarlak bacağıma çarptı. Titiz duygularla bildik o bakışı; bir an önce pantolona bakıp kirlenip kirletmediğini görmek isteme telaşımı yine o telaşı yapan nöronlarım engelledi.

 Hayır!

Topun çarptığı yere bakmayacaksın!

 Bu bir çocuk oyunu, çocukların beton yığınlarına hapsedilişi ancak bu küçük anlardaki hoşgörüyle izah edilebilirdi. Ne bacağıma, ne pantolonuma baktım. Bakamamanın huzuru içinde, etrafı izlemeye, çocukların birbirine çalım atıp, bedenlerindeki tüm gücü o plastik yuvarlağa yönlendirmelerini izledim. Kız çocukları da fırsat buldukça, top ayaklarına geldikçe şut çekiyorlar…

 Tüm okulun havlusu çocuk; etraf çocuk sesleriyle şenleniyor. Birazdan zil çalacak ve büyük sessizliğe, met-cezir gibi denizin o muhteşem döngüsüne tekrar döneceğiz.

 Ölüm döşeğinde son nefesini vermeden önce yapılan bilimsel bir çalışmada, şu soru sorulmuş;

 “ İyi olsanız ve hayata yeniden başlasanız, neler yapmak istersiniz?”

 Ölüm döşeğinin son nefes yolcuları en çok şu cevapları vermiş;

Daha fazla hoşgörülü olurdum. Kırılanı, döküleni, etrafın dağılmasına aldırış etmezdim. Daha fazla gezerdim…

 Acaba hapishaneye girmiş insanlar ile bütün samimiyetimiz ile bilimsel bir çalışma yapılsa, onların vereceği cevap ne olurdu?

 Kaybedenlerin türküsü, onların yaktıkları ağıtlar, dibe vurmuşluğu büyük sancısı hiç merak edilmez; nedense bir hastalık gibi bakılır; iyi ama hasta varsa, doktorlar, hemşireler neden esas olan bu hastaya; toplumsal hastalığımıza çare bulmazlar?

 Güven Serin 


 

 






2 yorum:

Esin Bozdemir dedi ki...

Nisan ayı ile birlikte baharın eşsiz uyanışı, çiçekleri, böcekleri, çocukları cıvıl cıvıl sesleriyle nasıl da renklendiriyor dünyalarımızı:)

Bütün hastalıkların ve suç unsuru teşkil eden olayların kaynağında, sevgisizlik ve hoşgörüsüz/lük var. Bir çocuk sesine, gülüşe, kire, toza, pasa..vs.. hoş görü gösteremeyen anlayışsız, tahammülsüz ve tamamen şekilci bir yığın insan var çevremizde.

Çocuklar faunus gibi kapalı ortamların içinde enerjilerini atamıyorlar. Ders saati gelinceye değin o kısa zaman dilimi içinde top peşinde koşmak nasıl da iyi geliyor onlara değil mi:)Bu sesler, cıvıltılar hiç bitmesin. Yaşam bu tatlı sesler, renklerle çok daha ahenkli ve anlamlı!. Bir de bombaların düştüğü, yağmaların, vahşetin olduğu ölüm sessizliklerini düşünmeli! ne ürperti vericidir kim bilir!filmlerde dahi nasıl etkileniyoruz.. ya gerçek olduğunda! O halde, yaşamın bu tatlı seslerinin kıymetini bilmeli.. Bahar, hoşgörüyü ve sevgiyi sunsun yoksun yüreklere...

İyi haftalar Güven.
Esenlikler dilerim..

GÜVEN SERİN dedi ki...


Merhaba Esin. Çocuklar,yaşamın muhteşem var oluş kaynakları... Çocuk ile yaşlılar arasında bulunmanın yüksek erdemi;paha biçilemez hazineler gibidir.Ve bu hazineleri görmek, duymak ve onlara dokunmak ayrıcalıktır,diye düşünüyorum..

Esenlikler Esin