Kamera; Güven Büyükada
TARİH İKİLİ OYUNLARI SEVER
Akıl tutulmasının
hızla yayılıyor; tıpkı teknolojinin, muhteşem tüketimlerin yayıldığı gibi.
Görüyorum ki, bu tutulmanın en büyük sancısını yine en çok iyiliği savunup,
dürüstçe yaşama gayreti veren insanlar ile ilahi bir görev gibi aydınlanmanın
öncülüğünü yapan duyarlı aydınlar çekiyor.
Stefan Zweig de
döneminin önemli aydınlarından, duyarlı dehalarından birisidir. İkinci Dünya Savaşı ve vahşetin ayak seslerini
duyunca derin üzüntü yaşadı. Her duyarlı insanın, her an yaşadığı gibi… Tam da
şu an ülkemizi saran puslu havaların, yaşanan büyük kargaşanın, hukukun,
adaletin, inançların yerle bir edildiği gibi Zweig Avrupa’da İkinci Dünya
Savaşı nedeniyle milyonlarca insan katledilirken o Güney Amerika’da üzüntüden
kahır oluyor ve tarihin duyarlı insanlara oynadığı oyun giriyor devreye; Zweig
ve eşi Lotte ile birlikte intihar ediyor…
Beş yabancı dil
bilmek, iyi bir eğitim almak, bir sürü dostlara ve muhteşem bir zekâya sahip
olmak tarihin akışı içinde, yine tarihin insanlara oynadığı ikili oyunlar ile
baş etmeye, bazen insanların gücü yetmiyor.
Yetmezlik her zaman
olacağı kesindir. Geçmişten bu güne; yaşanan insanlık kavgası, büyük
kandırmacalar hiç bitmeyecek ve her dönem, kendi kurbanlarını vermeye devam
edecek; oyuncular ve mekânlar değişerek…
Tarih ikili oyunlar
oynamaya sever, demiştik. Kendi zamanlarının çok önemli şairleri, yazarları,
filozofları da bu oyunlara kanmış, bu oyunların neşesi, hüznü içinde bir gölge
gibi yaşamdan göçüp gitmişler. Ta ki, zamanlarından yarım yüz yıl sonra,
onların yazdıkları, şiirleri, romanları birilerinin keşfine kadar.
Hölderlin böyle büyük
şairlerden birisidir. Yaşadığı zamandan çok sonra, yarım yüz yıl sonra
anlaşılmıştır. Almanlar, edebiyat dünyası yok saydığı evladına sahip çıkmış,
tarihin kendi zamanında oynadığı oyun bir kez daha galip gelmiştir.
Bir şiirinde
Holderlin şöyle seslenir;
Ben sadece bir sabah bulutuyum,
İşsiz güçsüz ve gelip geçici! Ve uyuyordu,
Ben yapayalnız çiçek açarken, dünya hâlâ!
“ Tarih tanrıçaların
en ciddisidir. Sakin ve ön yargısız gözlerle zamanın derinliklerine bakar ve
demir eliyle gülümsemeksizin ve acımaksızın olayları şekillendirir. Umursamaz
görünür, sarsılmazdır ama onun da, o uzlaşmazın da gizli bir arzusu vardır.
Onun görevi olayları şekillendirmektir, alın yazılarını tragedyalara
çevirmektir, ama bu ciddi eylemleri yaparken küçük haklar, toplumlar ve
zamanlar üzerinde beklenmedik, şaşırtıcı çıkışmalar, anlamlı tesadüfler
yaratmayı sever. Hiçbir şeyi tek başına kaderine terk etmez, herkese bir
benzerini gösterir.” Stefan Zweig tarihe bu notu düşüyor; yıllar önce.
Bugün, kendi
yaşadığımız ülkemize, şekillenen tarihi olaylara ve insanların tepkisizliğine
bakınca şaşırmamak elde değil. Ama bu şaşkınlığı yaşarken, tarihi iyi
irdelersek, tarihin ikili oyunlarını, sürpriz gelişmelerini ve muazzam döngünün
yaşam üzerindeki oyunlarını işte o zaman, bir başka oyun içinde olduğumuzu
kabul etmeliyiz.
Duyarlı olmadığımız yaşam
ve bu yaşamı paylaştığımız ülke insanlarını anlamakta geç kaldığımız, yetersiz
olduğumuzu kimse inkâr edemez. Edemez, çünkü yaşanan büyük göçler, İstanbul,
İzmir, Ankara, Antalya, Bursa gibi şehirlerin inanılmaz insan yığınlarıyla
halen insan trajedileri ve komedileri; iç içe geçmiş bir şekilde oynanırken bile,
bir oyunun seyircileri gibi kimimiz verilecek arayı, kimimiz bitişi beklemekte.
Çünkü safların
dolaştığı yerde,
Daha işitilir olur
zihin,
Hölderlin
zamanımızdan çok önce böyle demiş ama zihnimiz ve zihinler neden işitilmez
bilen var mıdır acaba? Yaşanan büyük kargaşaya her geçen saat, gün katılan
gürültü, şamata ve kargaşa çığlıkları, pus ve asit bulutları; saf, temiz ve
huzurlu bir zaman doğurur mu hiç?
Yeniden dönmeliyiz
aklın özüne; saflığın, natürel haline; katledilmeyen doğa, şehir, folklorik
değerleri; insan inanç, yaşamlarını anlayarak, onların önünde bir bir eğilerek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder