BENİ HATIRLAYINIZ
Hatırlanmak,
unutulmamak, birkaç sözcük ile anımsanmak istemek, sadece ve sadece insana özgü
bir şeydir. İnsan, gizemli, marifetli, üst sınırları zorlayan, evren gibi
genişleme merakı olan, sonlu bedeniyle sonsuzu hayal eden biricik canlıdır. En
azından şu an için bilinen, akıl ve irade ile donatılmış tek canlı insandır.
İnsanın
marifetlerini, düşlerini, hayallerini saymakla bitiremeyiz. Vahşetlerini de,
hilebazlıklarını da, kendi kendine oynadığı büyük oyunları da… İnsandır, sadece
insan; hatırlanmak isteyen son nefesten sonra…
Bir veda seslenişinin
insan duygularının kaynayan haliyle seslenişidir de “beni hatırlayınız” sözcükleri…
Hüzünlüdür… Bir daha görüşülmeyeceğinin anımsamasını da yapar… Ama kalıcılığa
inanarak ayrılmak ister bu dünyadan.
Filozofların beyin
dalgalarıyla son nefese kadar verdikleri mücadelenin özünde de bu vardır.
Bedenen kalıcı olmadıklarını her akıllı insanın bildiği gibi filozoflarda
biliyordu. Bu sebepten hatırlanmalarını dilden dile anlatılacak öykülere
aktardılar. Derilerin, papirüslerin, tuğlaların, killerin, taşların, kâğıtların
üzerine kazıdılar hatırlanacak yaşamların diğer yaşamlara akmasını istedikleri
sözcükleri.
İnanmışlığın
sevgisiyle yapılan her işin özünde hatırlanma isteği de vardır. Dikilen küçük
bir çınar ağıcının büyücek oluşunda, yazılan dizenin, nesilden nesle kalacak
oluşunda, bestelenen bir şarkının, yakılan bir türkünün anlattığı hikâyenin
içinde hep hatırlanma, hatırlatma ricası vardır.
300 Spartalının
ölümüne verdikleri savaşın özünde de hatırlanma arzusu yatar. Ülkelerini
kendilerinden çok daha güçlü bir orduya karşı savunan Sparta Kralı Leonidas ve
askerleri öleceklerini bilirler. Kralın ölmeden önce ülkesini yolladığı
haberciye söylediği son sözler ; “ savaşan bu kahramanları hatırlasınlar; bu
kahramanlar ülkesini savunmak için savaştılar ve öldüler. Bizi hatırlasınlar! “
Mustafa Kemal’in
1933 yılında Cumhuriyetin 10. yıl kutlamaları için hazırladığı nutukta çok
önemli seslenişlerinden bir bölüm de;
“ Beni Hatırlayınız, hiç şüphem yoktur ki Türklüğün
unutulmuş vasfı ve kabiliyeti bundan sonra da devam edecektir. Yüksek medeniyet
ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır. Bu söylediklerim hakikat olduğu gün,
senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur;
BENİ HATIRLAYINIZ! “
Hatırlanmak, anımsamak istemek gayet insani bir şeydir.
İnsan denen canlı, bilgi ve sözcüğü keşfetmekle duygularını da keşfetmeyi
öğrenmiştir. Bir duygu deposu, yüksek medeniyet arzusunda olan insan; hangi
mesleğin içinde olursa olsun, yaptığı her iş, dünyevi ödüllerin çok
ötesindedir.
Kendini adadıkları
işleri; resme, şiire, fotoğrafa, hikâyeye, romana, heykele dönüşür; bu
dönüşümün özünü besleyen şey, ebedi bir hatırlanma isteğinin biricik
hoşluğudur. Doktorun hünerli ellerinde de, hemşirenin sımsıcak gülüşünde de,
dağ bayır demeden gezen Sıdıka Avar’ın, Hasan Ali Yücel’in, İsmail Tonguç’un
eğitime, öğretime, aydınlığa olan inançlarında da bu hatırlanma asaleti vardır.
Hatırlanma isteği, insan yüceliğiyle, insan sevgisi, merhameti, aklı, sanatıyla
şekillenince tadına doyum olmadığı gibi, hatırlanışa, hatırlanacak olmaya HAK
kazanılmıştır; evrenin yasası gibidir bu hatırlanma hakkı…
Şarkıya ses veren
sanatçı kadın da bu yüksek hikâyeyi anlatır; ezelden, ebediyete sürecek olan
insanın hikâyesini;
Dudağımda yarım kalan
Söylenmemiş son sözümdür
Baki olsa da ayrılık
Aşk her daim ölümsüzdür;
Hatırla sevgili
O eski günleri çocuklar gibi
Sözlerin,
pırıltıların kıyamet gibi yağdığı, değişimin gün ile geceden bile hızlı aktığı,
renklerin renge geçip, insanların her şeyi muhteşem bir tırtıl gibi tükettiği
bu günde, bu kadar hızlı unutuluşların şimşek gibi çakıp yok olduğu gökyüzünün
karanlık köşeleri gibi, sözlerin, hikâyelerin, anlatıların peşinde koşmamın
sebebi de nazikçe HATIRLANMAK, dostlarım; bu hatırlayıştır esas olan, bana güç,
kıymet ve ümit veren…