26 Aralık 2012 Çarşamba

BİR İŞE YARAMAK

Saint Joseph Lisesi - İstanbul
Selçuk öğretmen bir işe adandığı için var; sanata,
sanatı içinde, iç kıvrımlarında taşıyan muhteşem
yolculuğun her an yaratacağı güzel ve faydalı
şeylerin sürprizi için var...

BİR İŞE YARAMAK

  Bir işe yaramak, yani bir faydaya dönüşmek, dönüşüm zincirinin halkalarından bir parça olmak nasıl bir şeydir acaba? Sanırım, bu düşünceye işini çok seven bir marangoz, demirci, duvar ustası, mimar, mühendis heyecan içinde cevap verecek;

 “ iş bitiminde harcanan emeğin karşısında beğenilen bir şeyin ortaya çıkması ve o şeyin bizden sonra da kalacak olmasıdır.” Açıklamalarını duymak mümkündür.

 Bir işe yaramanın ve o işten tat almanın biricik cevabı sevgi dir diye düşünmeden edemiyorum. Doğada bulunan taşların durdukları yerde hiçbir faydası yok, hiçbir anlam ifade etmezlerken, kalelere, şatolara, saraylara, hanlara, camilere, kiliselere, havralara, evlere dönüşünce iş değişir. Mimarın, çalışan işçilerin ve o işi yaptıran insanın büyük coşkusunu görmemek olmaz. Ama asıl coşku, o işin içinde bizzat çalışanlar; taş taş üstüne koyanlardır.

  Bir geminin kaptanı, bir eserin mimarı, ressamı, şairi, yazarı önemlidir ama asıl önemli olan büyük ve sessiz kitle; işçiler, okuyucular, bıkmadan, yılmadan içsel bir coşku ile takip edenler.

 Çocukluğu geniş bahçelerde, nine ve dede yakınlarında ve aynı dünyayı paylaştığımız hayvanlar arasında geçen insanların dünyası oldukça zengindir. Bu dünya geniş ve derindir de aynı zamanda. Bütün zorluklara rağmen yüzlerindeki tebessüm, hayata karşı sürdürülen ümitler hiçbir zaman kaybolmaz.

  Geniş bahçelerin erik ağaçları, dut, ağlat, erguvan, akasya ağaçları olur. Her birinin rengi, meyvesi ve çiçeği farklıdır. Ve o ağaçların döngü içinde işe yarayan hallerini görerek büyür çocuklar. Salkım ağacının beyaz çiçeklerinin arılarla, böceklerle sarmaş-dolaş oluşunu, yapraklarının serçeler için ne güzel bir gölgelik, dinlenme yeri olduğunu da izlerler. Erguvanların aşka davet eden eflatun bakışları, güllerin kırmızı ile pembe, beyaz ile sarılık arasında yarışları, bahçesi olan çocuğun izlediği işe yarama töreni içinde yer alırlar.

  Güllerin, zambakların, sümbüllerin, erguvanların açış törenleri sıra sıradır. Hiçbirisi işe yararlılığı pazarlığa tabi tutmadan evrenin derinlerinden gelen ışığı ve nemi duyumsayarak varlıklarını zahmetsizce çıkarırlar ortaya.

  Dutların, dut ağaçlarının meyvesi yaz gününün vazgeçilmezleri arasındadır. Dalında duran dutları yemek, kuşlarla aynı sofraya oturmak gibidir. Utangaç sığırcık kuşlarının en sevdiği meyvelerdendir dutlar. Ördekler de yere düşen dutları hatırı sayılır bir telaş içinde paylaşırlar. Sizin anlayacağınız doğanın muhteşem sürecinde işe yaramayan hiçbir canlı, bitki, ağaç, çiçek yoktur.

 Akasyaların büyümesini izlemek oldukça heyecan vericidir. Çok hızlı büyür genç körpe dalları. Yeşil ile beyaz renk aksayanın ana rengidir. Birisi yaprağını, diğeri çiçeğini temsil eder. Dut ağaçlarının meyvesi kadar gölgesi de güzeldir, koyudur, dinlendiricidir. Hele bir de bahar şenlikleri bedene düşmüşse, mahalle gençleri bir araya gelmişlerse, salıncaklar kurulup dut ağacının güçlü dallarına sarılan iple, yer çekimine meydan okuyan, rüzgâr ile sevişen bir canlı ayrıcalığına erişirsiniz.

  Bilge filozof Vergilius ölümünden on sekiz saat önce bütün hayatını sorgulamış. Hayatın içinde sanatın neleri değiştirdiğini, bunca yazmanın, bunca nasihatin ne işe yarayacağını merak etmiş.

  Ahmet Cemal ise neredeyse hayatının yarısını, kırk yılını Vergilius’un Ölümü adlı eseri çevirmek için beklemiş. Bir türlü hazır olamamış kırk yıllık yaşam töreninde. Kendini yeterli görmemiş bu büyük eseri çevirmek için. Ama en sonunda 2012 yılında hayatının en büyük işe yararlılığını gerçekleştirdi; Hermann Broch’un büyük eseri Vergilius’un Ölümünü Türkçeye kazandırdı.

  Ahmet Cemal yaşam içinde mutlu ve mutsuzluk törenlerini iyi bilen, iyi izleyen ve onlara dokunmuş bir yazardır. Belki onlarca hüzün töreni, yüzlerce mutluluk taşıyor bedeninde. Hepsi faydaya dönük, işe yararlılık içinde. Ama öyle anlar vardır ki yaptığınız iş, işe yarayacağına inanmanız bilinen coşkuyu, tatmini aşar ve evrenin uçsuz bucaksız genişleme töreni içinde ses verir. Ahmet Cemal böyle bir seslenişi kitabını yayınlamadan dört ay önce yaptı;

2011 yılında çevirmenlik uğraşım tam kırk yılını doldurdu. Ama bir eser var ki, onun çevirisi bu kırk yıllık geçmişin otuz sekiz yılı boyunca bana hep eşlik etti. Beni hiç bırakmadı. Ben de onu hiç bırakmadım.

  Tam otuz sekiz yıl önce okur okumaz çevirmeye karar verdiğim, kafamda tuhaf ve iddialı bir karar da oluşmuştu: Günün birinde, ancak bu kitabı çevirmeyi başarırsam kendime ‘çevirmen’ diyecektim. Onca yıl yaptığım öteki çevirileri küçümsemiyorum. Ama başka hiçbir çeviride böyle bir dil serüveni yaşamayacağımı sanki daha en baştan anladım.”

  İnsanın içindeki milyarlık hücreleri işe yaradığına ve yarayacağına karar vermişse, dünyanın bütün yaşanacak olayları, şahitliklerimiz, büyük sevinç ve hüzünlerimiz İŞE YARAYACAK demektir.

 Güven Serin

  



Hiç yorum yok: