19 Şubat 2011 Cumartesi

BU NE YAMAN ÇELİŞKİDİR ANNE

Kamera; Güven   Doğa Irmak ölü ağacın yaşını hesaplıyor.
Ağacın ilk yılların inanılmaz güzel ve yeşil geçtiği belli.
15-20 yaşından sonra yaş halkaları birbirine karışmış
durumda. Belli ki duraklama ve çöküş devri başlamış...
Tam da şehrin göbeğinde bir yerde; daha yıllarca
yaşayacakken ölüme terkedilen çam ağacı.
İnsanın bol olduğu, ilmin kıt olduğu diyarda
ne ağacın, ne insanın, ne de hayvanın bir
değeri vardır. Gelir geçer; doğanın yaşam
ölüm döngüsü, çapraz ilişkileri bizi hiç mi
hiç ilgilendirmez. öyle ya ; sonra başımız ağırır...

Kamera ; Güven -  Tekirdağ
Yaklaşık elle yaşına gelen çam ağacını kurudu diye
belediye görevlileri kestiler. Muhtemelen dallarını da
bir güzel yakmışlardır. Neler yanmadı ki şu
yaşlı dünyada; bir meşe ağacının lafı mı olur!
Ortaçağ, ilim ve bilim insanlarının aynı zamanda
susturulduğu, yakıldığı, kellelerinin kesildiği
zamanlardı. O zamanda öldürülen insanlar
günlerce asılı bekletilir, ibretliğin hikayesi beyinlere
kazalırmış! Ne garip, ne çılgın ve ne lanetli bir düşünce.

BU NE YAMAN ÇELİŞKİ ANNE!



 Böyle seslenir seslenmez mavi gözlü annem, biraz ürkek ve şaşkın; “ oğlum, çelişkide, çıkmazda olan nedir?” diye karşılık vererek her annenin kapıldığı telaşa kapıldı…

 Güya bizim ülkemizde hak-adalet oturuşmaya başlıyormuş! Artık adalete sığınıp hak arayacak insanlar 10–15 yıl beklemeyeceklermiş! Olanakları az olan, çaresiz ve yitik insanlar en az olanakları çok olan zengin ve belli bir düşüncenin tarikat keyfi içinde yaşayanlar kadar önemli sayılacakmış; güya…

 Başbakanımızın muhaliflerine açtığı davalar altı ay sürüp başbakanımızın lehine sonuçlanıyor. İyi de para kazandırıyor başbakanımıza öfke ile laf atanların verdiği cezalar. On yılı geçip zaman aşımına uğrayan davalar dururken başbakanımızın altı ayda biten davaları beni işkillendirse de zoraki bir hoşluk içerisinde unutkan kültürümüze güvenerek yol almanın, yaşamımızın keyfini çıkarmanın yollarını iç çekerek bulmaya çalışıyorum.

 Ürkekliği biraz daha artan annem; “ böyle şeyler konuşma, yazma oğlum! İyi şeyler yaz, yoksa…” diyerek anaçlığın en bilinen koruma mantığının felsefesine sığındı. Eleştirinin, tartışmanın ne kadar uzak kaldığı, ne kadar uzaklaştığını da annelerimizin korkusundan, analarımızın ürkekliğinden anlaya biliriz.

 Peki, anneciği iyi şeylerden söz edelim, diye yine kendi sanatımı yazmaya koyuldum. Ülke insanının yaşam kalitesi arttı, artıyor derken ölüm yaş ortalamamız da yetmişe yaklaşmış. Ne hoş… Ah, bir de kişi başı gelirimiz 15–20 bin dolar seviyelerine gelmiş. Ne garip bir hoşluktur bu yaman çelişkiler…

Asgari ücret aylık 300 dolar seviyelerinde gezinirken, ortalama emekli maaşları 400–600 dalar civarıyken bir ailenin yıllık geliri 5000 doları geçmiyor. 15–20 bin dolar kazanan ve bunu gizleyen aileler tez cezalandıra!

 Sağlık alanı kendi imdat çığlığını çoktan atmışa benziyor. İstediğiniz kadar yasa çıkarın; asıl sorun insanların işlerini severek yapmaları. Yaşamlarındaki çelişkilerinden kurtulup her insanın huzur ve sevgi içerisinde çalışmış olması, bunu en hakiki yaşam bilinci ile sahiplenmesi gerekiyor.

 Hastanelerin sıkıştırmalı iç içe geçmiş insan yığınları kaliteli hizmet almak için inanılmaz çabalar gösteriyor. Kimi el altından harika nakitleri hizmet adına helal ediyorken, kimi arka, ön, dayı ve amca aramak ile kendini telef ediyor… Elbette vekillerimiz, müsteşarlarımız ve ülke kaderini elinde tutan büyük büyük ağalarımız, ağabeylerimiz hastanelerin, havalimanlarının, hizmet alacağı tüm mekânların Vip salonlarını kullandıkları için görmek istedikleri manzaraları bir türlü görmezler…

 Mısır halkı kazandı; yenilik isteyen halk statükoyu devirdi. ABD ve İsrail kaybetti diye sevinen ülke yöneticileri müthiş bir huzur içinde sesleniyorlar… Sanki kendi ülkelerinde her şey süt-liman, sanki kendi halkları harika bir mutluluk içinde masalımsı bir yaşam sürüyormuş gibi…

 Doğu mantığının kısır ve yanıltıcı kurnazlığı Mısır halkının kazanmasına, ordunun başa geçmesine ve ABD ile İsrail’in kaybetmesine seviniyor gibi! Acaba ABD başbakanı ve bakanlarından hafif bir tebessüm, küçük bir işaret alsalar atıp tuttukları ülkeye koşa koşa gitmezler mi? Giderler anne giderler. Bu ne yaman çelişkidir annem!

 Ülkemde yaşayan on binlerce eğitimli ve eğitimsiz insanlar topluluğu ABD’ye gitmek için sırada bekliyor ve o büyük, o kurnaz ülkenin ışıltılı, yeşil dolarla rüyalarını gündüz bile görüyorlar… Ne yaman çelişkidir bu anne!

 Ulusuna sevdalanmış, ulusunun haklı için kendini feda edecek bir sürü insan suskun ve bir sürü insan da karanlığın beton ile demirlerle bütünleştiği hapishanelerde ömür törpülüyorlar. Üç bin sayfaya yaklaşan iddianameler ile yargılanacak ve güya haklanacak insanlar gerçek adaleti bekliyor; eğer ömürleri yeterse… Bu ne yaman çelişkidir anne!

 Annem sadece iyi şeyler yazmamı istiyor. Yani, suya-sabuna dokunmadan temiz kalmamı, arınmış bir bedene sahip olmamı bekliyor benden. Bu ne yaman çelişkidir anne, diyememenin evlat burukluğu içinde annemi, anneleri, bağrı yanık elleri nasırlı ve makyajlar altında bile artık güzel görünmeyen mutlu varlıkları selamlıyorum.

 Öyle bir ülkede, öyle bir tarihi zamanda yaşıyoruz ki bazen şaşırıyor şaşkına dönüyorum. Acaba diyorum, Erasmus gibi deliliğe övgüler yağdırıp, deliliğin ipine mi tutunsam! Yoksa yazılarımı daha sertleştirip, daha canavar hale getirip Thomas More gibi dinlencenin huzurunu yakalamak, çevredeki acı çeken insanları görmemek adına kulelerin zindanlarına mı atılsam, diye düşünüyorum…

Güven







4 yorum:

İkiz Annesi dedi ki...

Keşke iyi şeyler yazabileceğimiz bir ülkede yaşayabiliyor olsaydık.Ya da yazdıklarımızla şu anki durumu düzeltebilseydik:(

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhabayın;hoş geldiniz. Cevabınıza, insanı insan yapan isteğinize teşekkür ediyorum...

Keşkenin zincirlerini kırmak için belki de elimde ki tek malzeme yazmaya sığınıyorum. Ve bir de nasıl, nerede durduğumuzun davranışsal özelliklerini samimiyetle,özümsemeye çalışıp, özümlemenin şırasını beslenmek adına besin yapıyorum:))

Bir laf ettim ama işin içinden çıktı mı bilemiyorum:))

Makbule Abalı dedi ki...

Yaşam gerçekten bir çelişkiler yumağı insanoğlu için. Doğru-yanlış, iyi-kötü, haklı-haksız... Hayatın içinde önce yadırganan şeyler, bazen kanıksanmaya da başlayabiliyor.
Ağaçları kurutmadan yaşatmak gibi; canlının, insanın değerini daha çok bilebilsek, koruyabilsek, sanırım anneler daha az üzülecek... ve çocuklar daha çok sevinecek gelecekte...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhabayın Makbule Hanım. Bazen, çocukluğumdan bu yana kendi dünyamda iyiliğin,huzurun formülünü keşfeder gibi oluyorum. Çocukluğumda derbeder insanların yerine kendimi koyar, ne yaparalarsa iyiye, güzele uluşırlar diye onlara roller verridim. İnanın her rolün sonunda en derbeder insan bile "hayat ne güzelmiş" deyiveriyordu.))

Ama gerçek hayatların çıkmaz sokak gibi olması hep rol bekleyenlerin rolsüz kalması gibi bir şey... Yönetmen,reji,yapımcı hep başkaları... Kendimize değer vermeyi, özümüzün kötü bir şey olmadığını anlamaya garyret edip,esas zenginliği, esas arınmayı yakalardık diye düşünürüm... Cumhuriyet,huzura,güzele adanmış harika bir projenin inanmış insanlarının eseridir. Ama; işte aması var... Yine insan, yine harika soylu görünen soysuz çıkarlar...