Kamera; Güven-Bozcaada-Rüzgâr Gülleri
Kamera ;Güven Bozcaada Taş Evleri
İLK ÖĞRETMENİN KİM SENİN?
Bizim çocukluğumuzda öğretmenlerimize içten bir samimiyet ile saygı gösterildiği zamanlarda öğretmenler için söylenen bir şarkı vardı;
“ Öğretmen öğretir; A, B, C… İlk Öğretmenin kim senin? Öğretmen kutsaldır ana gibi! Öğretmen kutsaldır baba gibi! Öpülesi elleri var, şirin tatlı dilleri var.” diye devam eder, içimi içimize sığmazdı.
Ali Rıza Binboğa’nın gür ve davudi sesinden bize gelen “ İlk Öğretmenin Kim senin” şarkısı, bıkmadan dinlediğimiz, heyecan duyduğumuz namelerdi. Hâla da öyledir.
Ana, baba ve vatanı kutsal sayıp kutsadığımız gibi kutsadık öğretmeni. Her kutsanan kutsanmışlar gibi öğretmeni anma günlerinde anar, bizden biri olma nedeniyle, yozlaşmış bir sarılma ile kucaklarız.
Öğretmenlerimiz, yere göğe sığdıramadığımız ve de, sadece öğretmenler evine hapsettiğimiz kutsal canlılar; can çekişir de, dert yanmaz oldular. Sıradanlaşmanı bir kültür haline geldiği, yoktan var edilmelerin şans kuponlarına havale edildiği bu zamanda; öğretmenler de kaderlerine terk edildi.
Geçim derdi, siyasi korku ve yılların yorgunluğu; öğretmenleri var ile yok arasında sıkıştırdı. Fakirlik sınırının altında, açlık sınırına yakın maaşlar alan öğretmenlerin EĞİTİMCİLİK yapmasını, kutsanmış bir canlı haline gelmesini bekliyorsak; aldanıyoruzdur. Onlar da ana, baba ve bu ülkenin her canlısının çektiği zorluğu çekiyorlar. Ve kutsanma töreni altında kutsanmış sayılıp, hatasız, günahsız sayılmaları da ayrı bir derttir onlar için!
Branş öğretmenleri, özel ders öğretmenleri; özel dersler, özel emekler altında el üstünde tutulup, kendilerince yol alırken, ezber eğitimin gereksiz bulunan öğretmenleri ise; öğretmen olduklarına pişman edildi!
Kim hatırlar tarih öğretmenini de bir hal hatır sorar? Coğrafya, din, müzik, beden öğretmenlerine içten bir saygı, teşekkür, selam; demeyeli kaç zaman oldu?
Varsa yoksa ezber dünyamızın ihtiyaç duyulan branş öğretmenleri göstermelik el üstü onurlandırmaları ile onurlandırılır.
Yıl 1928. Eski Türkçeden yeni Türkçeye geçildiği zamanların, Millet Mekteplerinin açıldığı heyecan dolu öğrenim ve öğretmeleri hatırlamalı! Tarihe vermediğimiz önemi böyle günlerde verip, kutladığımız, onurlandırdığımız öğretmenlerin hangi şartlarda, hangi karanlıkları yok ettiklerini hatırlayalım. Unutkanlığı bir kültür haline getirmek yerine; hatırlamayı, hatırlatmayı, onurlandırmayı; besleyelim…
Güçlü sesi ile unutulmaz şarkısıyla öğretmenlerimizi onurlandıran Ali Rıza Binboğa, kulağımda çınlıyor hâla. “ İlk öğretmenin kim senin?” diyor. “Alfabeyi kim öğretti?” diyor. Ali Rıza Binboğa diyor da, siz; ilk öğretmeninizi hatırlıyor musunuz? Öpülesi ellerini, şirin tatlı dilini bugünkü büyümüş bedeninizde hissede biliyor musunuz?
İster şefkatli bir hâkim, ister yüzü asık bir hâkim olun. İster başarılı bir avukat, ister kendi halinizde bir memur olun. Sizin de ilk öğretmeniniz, sizin de ellerini öpmek istediğiniz bir öğretmen vardır elbet! Çünkü kutsadığımız, ana ve baba’dan sonra tanıdığımız öğretmenlerimiz; bizlerden duyacakları bir tek; samimi söze ihtiyaç duyarlar. Zaten yeterince hırpalanmış, yok sayılmış, kutsal bellenip, çiğ olarak yenmek istenmiş öğretmenler sadece günlerde, yılda bir değil, her an onurlandırılmalı, gecikmiş saygılarımız, sevgilerimiz; hiç vakit kaybetmeden iade edilmeli.
Şimdi yolları gözleyen, telefonlarının çalmasın bekleyen öğretmenlerimiz; ülkemizin kargaşaya boğulduğu, kimsenin kimseye güvenmediği bu zamanda dahi; öğretmen marşını söylüyorlardır.
Alnımızda bilgilerden bir çelenk,
Nura doğru can atan Türk genciyiz.
Yeryüzünde yoktur, olmaz Türk'e denk;
Korku bilmez soyumuz.
Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;
Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.
Candan açtık cehle karşı bir savaş,
Ey bu yolda ant içen genç arkadaş!
Öğren, öğret hakkı halka, gürle coş;
Durma durma koş.
Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;
Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.
Bizi biz yapan, bizden sonraki neslimizi de insanlaştıracak, uygarlığın yarışında ön sıralara taşıyacak öğretmenleri; samimi düşünceler ile gerçekten ÖĞRETİCİ bir ÖĞRETMEN haline getirelim. El birliğiyle. Karanlık aydınlığı hiç sevmez. Cehalette öğreticiyi sevmez. Ama öğrenmek isteyen, yol alıp, karanlığın pençesinden kurtulmak isteyenler; öğretmenine kutsanmış bir canlı gibi değil; hak edilmiş samimi ve uygar dünya şartlarına yakışır değerleri vermeliyiz!
Öğretmenlerimizin bedenlerini suyla yıkandığı kadar bilgi ile vatan sevgisi ile yıkanmalı. Yoksa hızla güneşin gün olduğu yerlerde; gecenin bitemeyecek gece kâbuslarını göreceğimizin çok yakın olduğunun unutmamalıyız…
GÜVEN
2 yorum:
Öncelikle burada olmana çok sevindim;hoşgeldin.Yazındaki marşı görünce çok mutlu oldum,unutmuşum.Ortaokulda boğazımız yırtıla yırtıla söylerdik ve nasıl da severdik. İstiklal Marşınız hemen bitiminde bu marş gelirdi.Ne ilkokul öğretmenimi ne de bana emeği geçen gerçek ,emekçi öğretmenlerimi unuttum.Ölenlere Allahtan rahmet sağ olanlara da selamet dilerim.Eğer avukat olasaydım en çok istediim bir öğretmen olmaktı.
Tekrar hoşgeldin.
Bir ülkenin kaderini değiştirecek eğitimciler; yok sayılırsa; gidilen yolun sonu böyle kargaşalı olur...Dünyada en zor olan şey nedir deseler; insan yetiştirmek derim! Ve bugün önlemleri almaya başlasak, eğitime ve eğitimciye onurlu ve gerekli yatırımları yapsak; ancak 25 yıl sonra meyva toplarız derim...
Sevgiler,saygılar. Hooşbulduk :))
Yorum Gönder