2 Haziran 2017 Cuma

ATATÜRK'ÜN KOLİBASI-KULÜBESİ


İNTERNETTEN



ATATÜRK’ÜN KOLİBASI-KULÜBESİ
------------------------

  Koliba sözcüğünü duymayalı neredeyse 40 yıl oldu. Rumeli ağzıyla kulübeye, bizimkiler de; amcalar, babamlar; tüm Paşaköy halkı koliba derdi. Tıpkı, Mustafa Kemal’in dinlenmek için, belki o büyük sorumluluğu hafifletmek,  heyecanı, yorgunluğu biraz süzmek adına, Ankara Söğütözü Mevkinde 1926 yılında kendi parasıyla yaptırdığı koliba-kulübesine kaçışın resmini yapamadığım için, yazı sanatıyla anlatmaya çalışacağım.

  Yakın zaman önce şehrimize 18 Mart Çanakkale Deniz Savaşını anlatmak için gelen Orhan Karaveli’nin hatırlatması, uyarısıyla bilgilendik. Mustafa Kemal’i çocukken birkaç kez gören,80 yıllık sevginin, büyük saygınlığa dönüştüğünü dinledik.

  87 yaşında olan Orhan Karaveli; saygın bir yazar olmanın yanında, gerçek bir Cumhuriyet sevdalısı, su katılmamış bir aydın algımızı perçinlemiş oldu. İlkokul çağlarında Atatürk’ün Söğütözü mevkinde yaptırmış olduğu bir gözlük kolibası-kulübesi, Orhan Karaveli’nin çocuk anılarında da geçiyor;

  Bir kerpiç ev, küçük bir mutfak; kahvesini pişirecek kadar. Ot yatak, birkaç hasır sandalye ve bir sehpa… Ki küçük sedir; Atatürk’ün dinlendiği, doğanın koynunda huzur aradığı yerin bütün lüksü, zenginliği bunlar. Bir de petrol lambası…

  Orhan Karaveli, çocuk gözüyle aklında kalan kolibayı; sanki çocuk ruhuna bürünmüşçesine öyle güzel kompozisyon ediyor ki; ot yatağın, hasar sandalyelerin kolibası, insan ruhunu saran yuvaya dönüşüyor.

  Yetmiyor; kolibanın önünden küçük bir derenin şırıltılar içinde aktığını, çayırların ot kokularını, söğüt, dişbudak, kavak ağaçlarını da resmediyor.

 Bu kadar zengin bir tarih içinde ve böyle önemli bir devrimi; Cumhuriyeti kuran bir insana; ressamlara, şairlere ve hikâyecilere yönelik o kadar çok malzeme olmasına rağmen; Atatürk’ün kolibasının resimleri, şiirleri, hikâyesi, tiyatrosu, sineması; sanatçılara vurulan gem veya sunulan korkuların işareti midir? Yoksa bizim sanatçımızı ortaya çıkartacak, teşvik edecek aristokrasi gücümüzün yetersizliği midir?

Veya milli, tarihsel bilgilere karşı olan birikimlerimizin zayıflığıdır…


Güven Serin 


Hiç yorum yok: