26 Mart 2015 Perşembe

AMELİE


Fotoğraf, İnternetten


AMELİE (SİNEMA)

  Dünya kendi etrafında dönmenin yarattığı yeryüzü servetini hiçbir tereddüt taşımadan dönmesine; hem de saatte 110 Bin Kilo Metreye yaklaşan bir hızla yol almasına, o hızı alırken çıkardığı sesi duymuş olsak, nasıl taşıyabileceğimize düşünce sinyalleri gönderirken, şehir sinemalarında gitmek için filmleri inceliyordum.

  Altı filmin fragmanlarına ve aldığı eleştirilere bakınca içimdeki sinema izleme isteği gerisin geriye çekildi. Tıpkı, hafif sıcağı hisseden badem ve kiraz ağaçlarının çiçek açıp, sonra soğuğu görünce sessizce döktükleri çiçekler gibi; gerisin geriye çekildim.

  Elimdeki dergiye oradaki sinema makalesini işleyen Gamze İyem’in Amelie filmi için yaptığı yorumu, o büyük yazın resmini hatırladım. Hemen Kafkaokur Dergisini açtım. 46. sayfaya geldim.

  Gamze İyem izlediği filmi Amelie’yi şu soru cümleyle başlamış;

“ Sinemanın büyüsüne inanır mısınız?”

  Kesinlikle evet olan sözcüğü hücrelerimin özlem dolu fısıltılarına kulak vererek duydum. Seçkin filmlerin insan ruhuna yapacağı katkının bir şölene dönüşeceğini, döndüğünü biliyorum.

 Gamze İyem, bir başka soru cümlesiyle Amelie’nin içine girmemi sağladı;

Ya imgelerin büyüsüne ve ayrıntılarda gizli yaşamlara?”

  Kabalıktan gına getirmiş, nerdeyse köşe bucak kaçma telaşı içindeki insana bir kurtarıcı gibi yazın çalışması, hapsolduğumuz dünyayı, sinemanın büyüsüyle Kaf Dağlarının ardına taşımaya hazır.

 Filmin müziği, konusu Fransız felsefesiyle evrensel dünyaya ait oluşu; telaşı, korkuları, kafa karışıklığını, hangi yaşta olduğunuzu bir kenara bırakmanızı sağlıyor. Sevdiğiniz bir öğretmeni dinliyormuş gibi nefes aldığınızı bile duymaktan korkarak, kaçıracağınız bir tek sözcüğün ne kadar önemli olduğunu, filmin titizliği ölçüsünde yaşıyorsunuz.

 Fransızların titizliğini, yaşama olan sanatsal düşkünlüklerini bu filmle biraz daha anlamak mümkün. Büyük kargaşa, araç ve insan trafiğinin büyük uğultusu iki saatliğine yok oluyor. Var olduğunu bilseniz de, sinema sanatının da hep var olacağını, insan denen canlının yaratacağı imgelerle nasıl bir kurtuluş, çözüm, çare, buluş yapacağını Amelie’yi izlerken bulacaksınız.

 Filmin başlanıcı güven veren, babacan, dost bir erkek sesiyle başlıyor;

“ 3 Eylül 1973’te saat 6’yı 28 dakika 32 saniye geçe, dakikada 14.670 kez kanat çırpabilen, mavi bir sinek Monmartre’da ST. Vincent sokağına kondu. Aynı saniyede bir lokantanın terasında masa örtüsünün altından süzülen rüzgârla dans eden bardakları kimse fark etmiyordu.”

 Sanırım bu başlangıç sözcükleri bile bizi şaşırtmaya, bilgi ve görsel kirlilik yüzünden, neleri, hangi sanatsal kanat çırpışları, sesleri, esintileri kaçırdığımızı da hatırlatmakta kocaman bir teşekkürü hak ediyor.

 Böceğin, sineğin dakikadaki kanat çırpışının önemi Fransızlar için çok büyük. Onların böcek dünyasına verdikleri önemi anlamak istiyorsanız Moda’da bulunan Saint – Joseph Fransız Lisesindeki Böcek Bilim Merkezine(müzesine) gitmenizi tavsiye ederim. Yüzyıllık uğraşı, titizliği, böcek çeşitliliği karşısında şaşkına döneceksiniz.

 Bir dakikada ki böcek kanat çırpışının ne önemi var diye düşünürseniz; bizim için önemi olmuyor sanıyor olsanız da bilim için önemi oldukça büyüktür. Tıpkı kuşların kanat çırpışlarının uçağa dönüşüp güzel, kıymetli bedenlerimizi kıtalar arası, şehirler, ülkeler arası harika bir konfor içinde uçurması kadar önemlidir işte…

 Amelie sadece bir film değil. Öğretilerle, insan zekâsının sanata yakışan esprileriyle süslenmiş. Aradığınız şey, insan denen canlının kudurmuşluğunu anlamaksa, nazik ve zarafet taşırken dahi, koruyucu kalkanlarınızdan hiçbir şey yitirmemek, daha estetik düşünceler içinde, bugüne kadar kaçırdığınız rüzgârı, şiiri, sevgiyi arıyorsanız; imgelerden korkuyor, beden hücreleriniz dağınıklık gösteriyorsa, bu filmi izleyin lütfen…

 Dilencinin o gün (Pazar günü) para kabul etmemesini yine Fransız algısı içinde, insan zekâsı, yaşam biçimi, sanat ve bilime ne kadar yakın olursa, argonun, kavganın, kabalığın dilenci ağzıyla “insan hakkına-tercihine” dönüştüğünü görecek, bir parça kabalığı daha yutkunup, kulaklarınızı, dokunaçlarınızı, dilinizi, öğretilere olan eksikliğinizi ayarlama telaşına kapılabilirsiniz.

 Güven Serin 




  

Hiç yorum yok: