28 Nisan 2014 Pazartesi

TEKİRDAĞ'A YAĞMUR YAĞIYOR


Kamera, Güven   Tekirdağ


TEKİRDAĞ'A YAĞMUR YAĞIYOR

  Bazı olaylar vardır, bilinçaltının en unutulmaz yerine kaydedilir. Bazı öyküler de aynı olaylar gibi, dikkatinize cazibeli bir sunum, enteresan bir güzellik bırakır. Ve ömrün sükûnet içinde gidişatı bile öykünün cazibesini kaybettirmez; bazı yaşanmışlıkların insan ruhunu titrete titrete kayıt odasına kazındığı gibi; sanki heykeltıraş ve murçlar iş başındadır.

 Heykeltıraş deyince Hürrem Şah geliyor bir yandan akla. Kendine ait motiflerin, kendine özgü yarattığı sanatının ebediyet çizgisini zorladığı nedense pek bilinmez. Bilmem hangi ülkenin kaç takımı, kaçıncı olmuş, kaç gol atmış bilinir de, bu topraklarda sanatının zirvesine çıkmış, mimarlık ve heykeltıraşlık sanatını görkemli bir gösteriye dönüştürmüş Hürrem Şah, kaç kişi tarafından anılıp hatırlanıyor?

 Hürrem Şah’ın elinden, hünerinden ortaya çıkan Divriği Ulu Cami 1985 yılında UNESCO tarafından Dünya Mimari Mirasına dâhil edilmiştir. Buna rağmen istenen koruma gerçekleşemedi bir türlü.

 Neden? Kavgamız ve açlığımız çok büyük!

  Tekirdağ'a yağmur yağıyor ve yağmuru görünce Haldun Taner’i de anıyorum. Onun o meşhur öyküsünü; Şişhaneye Yağmur Yağıyordu, öyküsündeki çöpçü beygiri Kalenderin kaza yapışını, Kalenderin, bir beygirin düşüncelerini, yaşam standardını, At, Avrat, Silah mantığının hüzünlü tiyatrosunu düşlüyorum çiseleyen yağmurun altında…

  Ne yeraltının, ne yer üstünü merak ediyoruz. Bitmeyen kavgaların, şüphelerin içinde kurnaz kurtuluşları sadece kendimiz için arzuluyoruz. Bilmiyoruz ki, altyapı, kök ve mayasız hiçbir şey güzel olmaz; dengesiz varlığın yıkılmaya, yıkmaya, saldırıya adanmışlık içinde desteklendiğini bir türlü öğrenemiyoruz.

 Usta, yıllardır sorguluyor aklın, akılsızlığın, talanın, doğruluğun terazisiyle. Zafer çığlıkları atan iktidarın var olan üstünlüklerini bir kenara koyarak, neler olmadığını şu şekilde dile getiriyor Emre Kongar;

“İnsanlık yok…
Demokrasi yok…
Kültür yok…
Eğitim yok…
Hukuk yok…
Adalet yok…
Güvenlik yok…
Sosyal devlet yok…”

  Ve bütün bunları sağlayacak siyasal bir iktidar yok, diyor. Şimdi bütün bu yokluklar arasında var olan hangi zenginlik için sevinilir? Üstelik Şişhaneye yağmur yağarken, zavallı çöpçü beygiri Kalender kaza yaptı. Tekirdağ'a yağmur yağarken, düşünce depolarım kısalan haykırışımı sorguluyor. Ne kadar duyarsızlaştığımızı, duyguları öne çıkartırsak, nasıl bir yokluğun içinde yok olacağımızın geçit törenleri de bir bir marşlar eşliğinde geçiyor.

  Heykeltıraş Mehmet Aksoy Kars’ta yıktırılan “İnsanlık Anıtı” heykeline “ucube” diyen Recep Tayip Erdoğan hakkında açtığı 100 bin TL’lik dava sonuçlandı. Türk Dil Kurumu, kelimenin olumsuz anlam içermesine karşın hakaret taşımadığına karar verdi.

 Heykel gitti, hakarette gitti; Tekirdağ'a yağan yağmurlar da yer değiştirecek güneşle; bir kez daha hayaller, düşler, benzer yaşam tekrarları, sıradanlığa mahkûm olarak filiz verecek, yeşillenecek, sararıp solacak…

 Akıl ile akılsızlığı, düşünce ile düşüncesizliği kimi mizaha, kimi karikatüre, kimi hikâyelere, öykülere aktardılar; boğazımız kuruyup da bir yudum su içmişliğinin ferahlığı yaşansın diye.


 Don Kişot (Don Quijote) böyle kahramanlardan sadece birisi, ama çok önemli olanıdır. Seyisi Sancho Panza, o cahil, o kısa boylu şişko adam insanlık dersi verir anıran eşeğiyle birlikte. Bu arada hiç ölmemiş, yok olmamış gibi kâinatın sonsuzluğunun insana sunduğu büyük düşlerin hatırına seyis Sancho Panza’nın eşeği yine anırdı. Don Kişot’un, o muhteşem kahramanın, yel değirmenlerini dev olarak gören o büyük ustanın atı da kişnedi tabi. Ne var ki, eşeğin anırması, atın kişnemesinden daha güçlüydü; bu durumu gören Sancho da kendi talihinin efendisininkinden daha güçlü olacağına inandı.

 Anlaşılan o ki, Sancho’nun eşeği daha güçlü anırmakla, efendisinin beygirinin kişnemesini bastırmış. Bu arada bizim adalet dağıtıcımız ünlü Anayasa Komisyonu Başkanı Profesörümüz Burhan Kuzu Twıtter’in kapatılması için başvuruda bulundu.

 Elbet, ne eşeğin anırmasından, ne beygirin kişnemesinden, ne de Şişhane’de yağmur yağarken Kalender isimli beygirin kaza yapmasından sorumluyuz. Ülkede kazalar sonucu savaşlardan daha fazla ölen insanlardan da, şişlenen, bıçaklanan, yakılan ve taşlanan kadınlardan da sorumlu değiliz; çünkü yağmuru, havayı, denizi, toprağı, tarihi, ormanı, hatta halkı, hakkı, Cumhuriyeti bedava bulduk sanıyoruz; yağmur yağarken Tekirdağ'a…

 Güven Serin 





  

Hiç yorum yok: