17 Eylül 2015 Perşembe

SÖZÜM MECLİSTEN DIŞARI, BÜTÜN ERKEKLER ÖKÜZ


Kamera; Güven 14. Bienal Etkinliği  Modern Sanat



SÖZÜM MECLİSTEN DIŞA BÜTÜN ERKEKLER ÖKÜZ

 Yalda selam verip önümü kesen, elinden geldiğince içinde birikmiş bütün sıkıntıları neredeyse kin, nefret ve önyargıyla dışa vuran güzel kadın böyle sesleniyor onun gözündeki meclis dışında ki erkelere;

 “ Sizler öküzsünüz kardeşim! Niye öyle insanın suratına bakıyorsunuz. Hiç mi kadın görmediniz?

 Saçlarını olanca el sanatıyla kabartmış, yüzünde geniş güneş gözlüklerini konuşurken gölgede olduğu halde çıkarma gereği duymayan entel kadınımız erkeklerin öküzlüğünden tutun da, meclis dışındakileri sözü olmadığı söyleyerek. Hâlbuki meclisin içinde bir ben vardım. Ben de onu dinlemek için neredeyse zorla durdurulmuştum.

 Annesinin yaşadığı binanın bodrum katına gelen suların sıkıntısından söz etmekti ilk amacı. Bu işlere belediyenin baktığını hatırlatınca canı sıkıldı. Onun aradığı şey, sihirli bir değnekti. Kısacası, yaşamın şaşmaz devamlılığı, kırılmalar, dönüşüm için vazgeçmez olan yaşlanmalar onun gözünde en büyük sorun haline gelmişti.

 Annesinin oturduğu evin kırk yaşında olduğunu bir an önce müteahhit girmesi gerektiğini söylerken de, niçin müteahhidin girmediğini belki de bütün müteahhitlere kızgın bir ses tonuyla haykırıyor.

 Kendini kentli sanan, kente göç etmiş insanlara “köylü” gözüyle bakan, kenti olmayı sadece apartmanda oturma, birkaç etkinliği yapma sanan aydınların önünü bile aydınlatmadığını bir kez daha avazım çıktığı kadar söylüyorum;

 Ey aydın sanan aydıncıklar; sizler önünüzü bile aydınlatmıyorsunuz. Apartmanınızda, sokağınızda, çalıştığınız iş yerinde insanlarla ilişkileriniz neredeyse bitmiş vaziyette. Yaşadığınız hijyen duyarlılığı neredeyse tüm çevreyi bulaşıcı mikrop hissiyatı içinde değerlendirmenize neden oluyor.

 Reddetmeniz tamamıyla içinizdeki korkular, derin yırtılmalar sonucunda oluşturuyor. Bütün kadınlar kötüdür, bütün polisler, bütün avukatlar, doktorlar, hemşireler kötüdür dediğimiz an; inandırıcılığımızı, sağlıklı bakış açımızı kaybetmiş oluruz.

 Ne bütün erkekler öküzdür, ne de bütün kadınlar kötüdür. Sözü meclis dışında tutup da erkeklerin öküz olduğunu kendi delilleriyle anlatmaya çalıştı saçlarını olanca entelliğiyle kabartmış, yüzünde taşıdığı kocaman siyah gözlüğü insanlık maskesi gibi taşıyan kadınımız;

 “ artık çay bahçelerine çıkamaz olduk. Bütün erkekler yüzümüze bakıyor öküz gibi. Gülferah’ya söyleyeyim de bu konuda bir çözüm bulsun." Gülferah dediği insan Gülferah Günal Süleymanpaşa Belediye Başkan yardımcısı.

 Gülferah Hanımdan beklediği ise çay bahçelerinde erkekleri ayrı, kadınları ayrı yere oturtma isteği…

 Çevir kazı yanmasın! Kendi entelliğini ilan etmiş olan kadınımız; neredeyse bütün erkeklere bulaşıcı hastalık taşıyıcısı gibi bakan görgü, güzellik ve nezaketi sadece saç kabartması, süslü giyim ve kocaman siyah gözlükle tamam sayan kadınımız; nezaketten, estetikten, sosyallikten habersiz olmalıydı. İçindeki büyük fırtınaları belli ki doktora bile ölçerek, biçerek anlatacak kadar kendinden, o büyük iç yangınından kaçar hale gelmiş bir insan; insancık…

 Hâlbuki sürekli onu baktığını sandığı erkeklerin de sosyal bir yara kurbanı olduğunu bilmiyordu. Erkek ve kadınları birbirinden ne kadar çok ayırır, onlara korkarak, çekinerek ne kadar çok bakarsan içindeki korkunun da, yangının da, selin de besleyicisi, büyütücüsü olacağının farkında bile değil.

 Sonunda büyük çelişkisini de son bir söylem gibi yaptı; “ Kızıma söyledim ben. Bu ülkede yaşamasın. Rahat etmek için Avrupa’ya gitsin.”

 Avrupayı kızı için bir kurtuluş olarak görüyor. Kendi ülkesinde erkek ve kadının ayrı yere oturmasını büyük bir kültür, zorunlu bir kural gibi algılayan entel kadınımız, kızını her türlü yaşam biçiminin serbest olduğu Avrupa’ya teslim ederek büyük kurtuluşa kavuşacağını sanıyor; ne acı, ne büyük bir hastalık…


 Güven Serin 


Hiç yorum yok: