6 Mayıs 2014 Salı

TEKİRDAĞ DA YAĞ VAR BENDE YOK


Kamera; Güven   

Paves,kendi zamanının ötesine seslenir her seslenici gibi;

"Her caddenin kendine özgü bir görüntüsü vardır.Her tepe
başlı başına bir kişiliktir..." Öyledir, her deniz, her tepe, her orman,
her şehir...

TEKİRDAĞ’DA YAĞ VAR BENDE YOK

  Bu şehre ait, sıradan, sessiz ama farklı özel insanlar vardır. Onlar günlük siyaseti, ticari kurnazlıkları bilmezler. İstemezler de böyle bir gösterişli zenginliği. Varlıkları tabi bir güzellik içinde, doğanın, dağlarına, vadilerine, yamaçlarına, ormanlarına serpilmiş güzellikler gibi şehirlere, kasabalara serpilirler…

  Ilgın ağaçlarının biraz ilerisine güneşin ısıtmış olduğu banka oturdum. Ahşap bank, taş kadar sevecen, dostane duruyor Marmara Denizinin ses veren dalgalı suları karşısında. Kıyıdan uzakta demir atmış dokuz  yük gemisi limana yanaşacak sıralarını bekliyorlar. Onlarla irtibat kuran, kara ile alış-verişlerine aracılık yapan Oktay Kaptan kırmızı teknesiyle limandan henüz çıkıyor.

 Her gün, aynı sahilde yürüyen adam tıpkı geçerken verdiği gibi dönerken de selam verdi. Benden de samimi bir selam alınca konuşma ihtiyacı duydu. Ve başladı anlatmaya. Yaşı altmış beş ve hiçbir zaman evlenmemiş. Yalnız yaşamayı büyük bir özgürlük olarak görüyor. İnsanlardan uzak, mümkün mertebe doğanın koynuna sokularak geçen gençlik yılları… Şimdi, şehirde yaşıyor; toprak, çiçek, rüzgâr kokularından uzakta olan beton ormanlarının hüküm sürdüğü şehirde…

 İsmi Ahmet. Ben zararsızım, diyen insandan daha zararsız. Emekli maaşı bile kendisi tarafından kullanılmayan, bazılarına göre Don Kişot’un seyisi Sancho Panza kadar saf ve enayi…

 Kendisini yıllardan beri tanıyorum. Bu şehre bir turist gelse, şehirde bir farklılık arasa, ilk önce Sancho Panza kadar saf ve aynı zamanda kendi iç dünyasının serüvenini yaşayan, kendi doğrularına adanmış bu insanın fotoğrafını çeker. Sıradan giyinişine karşın, onu zengin gösteren siyah fötr şapkası oldukça tezat ama bir o kadar da komik ve sevimli bir gösteri sunuyor.

  Tam da Mevlana’nın dediği gibi, olduğu gibi ve göründüğü gibi olan birisi… Birkaç sözcük için geldi, dinlendiğini, ciddiye alındığını görünce epey söz sarf etti. Övünüyordu kendisiyle. Kimseye zararı olmadığı için. Katları, yatları olmadığı ve olanları hiçbir şekilde kıskanmadığı için.

  Günde beş saat yürüyor. Doktorunun uyarısını hiçbir şekilde ciddiye almamış. Sahile ineceksen öyle bir saatliğine inmeyeceksin, benim gibi beş saat yürüyeceksin, derken, gülümsüyordu yağsız, kuru yüzü. Hileye, hurdaya, siyasete, yalana-dolana bulaşmamış kuru ama hazineni bırakacağın, arkana bile bakmadan güvenle ayrılacağın bir yüz; gülümsüyordu, kendi kendine yeter olup, her gün, sahili, şehri baştan başa yürüyerek arşınladığı için.

 O konuşurken, biraz ötemde, en az onun kadar özgür kara köpek, ısınmış taşların üzerine yatmış dinleniyordu. Kara köpek huzuru sıcak güneşin altında ararken, ortaya çıkmış karasinekler ise köpeğin sıcakkanıyla hayat bulmak istiyorlar. Köpek, çok seri bir hamle yaptı sineğin canını acıttığı beline doğru. Sinek de bir o kadar atik davrandı ve bir metre öteye utçu. Köpek, sineği uzun süre gözledi; tekrar gelip gelmeyeceğinin, yatıp, tekrar kalkmanın üşenmesi içinde başını geriye doğru odakladı.

 Karasinek, şimdilik savaşını kaybetmiş, kara köpek orada rahatı kaçmış olarak uzaklaştı gitti. Kara fötr şapkasıyla onu ciddi bir şekilde dinleyen birini bulmuş olmanın sevinciyle yalnızlığı erdem saymış uzun yürüyüşe adanmış Ahmet, övüneceği tek şeyiyle övünüyordu; zararsız oluşu, azla yetinmesi, kimsenin, malına, canına, namusunu dokunmamış olduğu yaşam biçimini tekrarladı.

 Kilosu olanlar bana özeniyor, dedi. Tekirdağ’da yağ var, bende yok! Dedikten sonra vücudunu dikkatli bir şekilde dikleştirdi. Ama sadece yürümek yetmez, az yiyeceksin, öğüdünü de birkaç kez tekrarladı.

 Kara fötr şapkasına tezat, ütüsüz temiz pantolonu, uzun zaman önce alınan eski ama bir o kadar temiz gömleğiyle, yüzünde deniz, orman, vadi, kır, rüzgâr gülümsemesiyle yaylanır gibi yürüdü gitti Ahmet…

  Biraz önce hemen yakınımda duran kara köpek de, kara fötr şapkasıyla Ahmet de, şimdiki zamanın dünya düzlemi içinde, döngünün tekrarlanan tekrarını, bir şölen, sessiz bir sanat eserinin oluşumu gibi, sıradanlığın örtüsünü üstlerine örterek gittiler.

 Güven Serin 



 

  

Hiç yorum yok: