11 Mart 2014 Salı

TEKİRDAĞ'IN KARA BAKIŞLI ÇOCUĞU


Büyük Çekişme


TEKİRDAĞ'IN KARA BAKIŞLI ÇOCUĞU



 Gün geceye süzülmüş, gece yine hep birlikte olduğumuz arkadaşlarla şekillenmişti. Hüseyin Öğretmen yeni edindiği cep telefonunun engin denizinde yeni öğrenimler peşinde koşuyor. Nazır Bey, gazetelerin siyasi haber yoğunluğu içinden ayıkladığı haberlerin duruluğu ile kendi iç adaletini sağlıyor. Ben ise, İlyas Bey ile her zamanki tavla savaşına giriştim. Birbirini zorlayan iki dostun, ringe çıkan iki boksörün birbirine zarar vermeden, beyin kıvrımları arasında bulunan gizli enerji ile çocuksu koşturmaları…

 Yunus Usta, dakikliğin i bir zanaatkarın usta işini yine tekrarladı, tam 22.30 da aramıza katıldı. İnsanın inanmışlığı, bireysellikten öte sosyalliğe dönüşmesi; derelerin bir ırmağa dönüşmesi gibidir; bereketi, gücü, düşünceyi şekillendirir, yoğurun taze ekmek kokuları gibi kokulara, heyecanlara dönüştürür.

  Yunus Usta doğaya olan düşkünlüğü gibi şiire olan düşkünlüğünü zengin sofra bereketi gibi, İlhan Koruyucudan birkaç dizeyi mırıldandı;

Toprak sıcak olmasın varsın
Tutunsun sıcaklığı yüreğimizde
Erimesin gönlümüzden
Varsın da kardan adam olsun!

  Nazır Öğretmen gazetelerinden sonra sıkışmış insan düşüncelerinin beden esaretlerine dönüşen büyük suskunluğunu, içindeki eğitici köklerin büyük sızıyla bir slogan seslenişine dönüşen seslenişini yine yaptı;

 “ Kader Utansın!”

 İlyas Bey, içinde hiç bitmeyecek turizm tutkusunu, İstanbul’un, Antalya'nın kültürüyle olgunlaşmış düşünce yapısının isyanını, şehri Tekirdağ'ımızın olmayan turizmi için, nasıl olur, nasıl arttırırız düşüncelerini bıkmazlık içinde tekrarladı.

 Hüseyin Öğretmen, bir an önce bitecek askerlik (asteğmenlik) görevi ve başlayacağı öğretmenlik düşünceleri içinde tarihin sofrasını, gün yüzüne çıkaracağı zamanlara heyecan kaldırdı; her zamanki buruk olmayan daima hazır olan ümitli bakışlarıyla…

 Gecenin sonu, tıpkı başlangıcı gibi, kimimiz güneybatıya, kimimiz batıya, kimimiz kuzey yönüne; şehrin çeşitli mahallerine ayrılık yürüyüşü içinde yol alıyorduk. Gördüğüm manzara, kara gözlü, kara bakışlı çocuğun gözleriyle karşı karşıya kalma şaşkınlığı ile ödüllendirildi.

 Tanıdığım kara bakışlı genç, sözleşmeli olarak Tekirdağ Gençlik İl Spor Müdürlüğünde çalışıyordu. Gençliği spora, çalışmaya özendiren müdürlük, sanırım boş durmamış; gündüz işinde çalıştırdığı genç, gece de iş bulmuş kendine. İktidar Partisinin gevşeyen, kopan seçim afişlerini bağlıyordu.

 Gecenin ayazı, insanı insan olmak ile sınarken göz göze geldim kara bakışlı genç adamla. O da şaşırdı; şaşkınlığı, korkusu belki de çelişkiye düşmüş veya düşürülmüş halindedir; bilemiyorum.

 Yanımda, benle birlikte yürüyen Nazım Bey ile İlyas Beye durumdan söz ettim. Gencin, kara bakışlı insanın soğukta morarmış elleri ve o ellerin bir siyasi parti için, belki de işinde kalmak, sözleşmesini uzatmak, bir parça ekmek yeme korkusuyla yollara düşüp, gecenin içinde, mahalle mahalle dolaşıp, iyi bir iş çıkartıp, kendi yaşamına yapacağı katkıyı irdeledik.

 Kara bakışlı genç haklıydı. Beni görünce şaşırmış, korkmuş hali yersizdi; onun yaptığı en masum şey kalıyor; onca olan, biten ve onlarca büyük uygarlığın yaşadığı ülkem;  bereketli toprakları, hiç bitmeyecek denizi, ormanı, ovası bitme durumuna gelen ülkemin kargaşası içinde kara bakışlı genç, kendi yaşamının savaşını veriyordu…

 Güven Serin 



 


  

Hiç yorum yok: