Kamera; Güven Koç Müzesi
Tarih,yaşanmış zamanlardır; tarihi, geçmişi masallarda,
şiirlerde, hikayelerde bir de müzelerde buluruz;
geçmişin demir seslerini, alnı ter içinde olan bir yudum
ekmeğe, suya minnet eden insanları...
TABANLARI YAĞLAYIP KAÇMANIN KEYFİ
Dostluk, komşuluk,
insaniyet adına binlerce, milyonlarca söz, hikaye vardır. Ama her çağda,
yazılan hikayelerin tarafları ve oluşumları da zamanın şartlarına göre
farklılıklar gösterir. Geçmiş zamanların At, Avrat, Silahı, şimdi sadece silaha
dönüştü. Ne At’ın, ne de avradın bir anlamı kaldı. Kala kala en büyük güç,
silah kaldı. Gelişmekte olan ülkelerden tutun da, gelişmekte olan ve gelişmemiş
olanlara kadar silahlanma, silah taşıyanların gücü, hoyratlıkları, döktükleri
kan, aldıkları canların haddi hesabı yoktur.
Alman şairi
Schiller’in “Kefalet” adlı şiiri, dostluk üzerine bir hikayeyi anlatır;
“ Eski Yunanistan'daki zalim bir kralı öldürmek üzere
başkente gelen bir fedai, kralın muhafızları tarafından yakalanır. Suçunu
itiraf eder ve idama mahkûm olur. Bunun üzerine krala yalvararak ondan kız
kardeşini evlendirmek üzere cezasının üç gün geri bırakılmasını rica eder. Kral
güler, peki ya gelmezsen!
Onun arkasında duran
bir delikanlı hemen atılır, o zaman, der, onun yerine beni asarsınız. Bu
fedainin en yakın dostudur. Kral, bu işi eğlenceli bulur, nasıl olsa suçluyu da
yakalatacağını ümit ederek onu salıverir.
Üçüncü günün akşamı
olmuştur. Güneş batmak üzeredir. Halk büyük meydanda toplanmıştır, suçluya
kefil olan gencin idam sehpasına çıkmasını seyretmeye hazırlanıyorlar.
Tam bu sırada
sellerin, taşan nehirlerin, haydutların arasından bin türlü güçlüklerle ve
tehlikeleri atlatarak gelen fedai şehrin kapısında görünür ve yüksek sesle
bağırır; “ Durun asmayın, ben geldim.” Evet, o gelmiştir. Bir an içinde kralın
gözleri dolar, sadakat ve dostluk boş şeyler değilmiş, der, onu affeder ve şiir
kralın şu sözleriyle son bulur:
Anladım ki sadakat ve vefa boş şeyler değilmiş
Lütfen beni de aranıza alın,
Sizin üçüncü dostunuz olayım.”
Bugünün hızlı ve
hijyenik aynı zamanda kurnaz yaşamına ne kadar uzak görünüyor bu hikaye değil
mi dostlarım! Bugünün insanlığı uzay çağına hazırlanıyor; bencillik,
hazırcılık, ukalalık üst sınırları zorluyorken, böyle bir durumda en yakın
arkadaşımız idama yollansa, bizim yapacağımız şey tabanları yağlamak olmaz mı?
Elbet, sözüm meclisten dışadır; ama gün bugündür; kaçma, çalma, unutma günü…
Unutmadığım bir tek
şey varsa, değişen zamanlar, değişen insan tipleri ve yaşam biçimleri, esas
insaniyeti daha da pahalı ve nadide hale getirdiğidir. Dostluklar,
arkadaşlıklar, insanlığın sevgi ile dolup taştığını anlatan hikayeler uzak da
görünse; hep aranacak, hep özlenecektir; hele hele daha da nadide hale
geldikçe, daha bir hayal edilecektir.
Yine enfes bir yazı. İçindeki şiirden kotarılan öykü,ironi, insan olanı hassas noktalarından yakalayan anımsatmalar.. Elinize, yüreğinize sağlık.
YanıtlaSil
YanıtlaSilGünaydın. Teşekkürümü borç bilirim;sayı ile...