Kamera; Güven Kaş
Yaşama sanatı, bütün sanatlara katkı yapar
Bertolt Brecht
Tercihlere inanmış insanları sevdim ben;kaybetmenin de,
kazanmanın da, var oluşun da, yok oluşun da tercihlerine..
KÖK
Sonbahar Kış’a ağır
ağır süzülürken soğuk günlerde başladı. Trakya’nın meşhur kuru soğukları, kuzey
rüzgârıyla insan bedenini büyük sınaması son yıllarda biraz olsun azaldıysa da
yeniden kendini hatırlatıyor.
Kuzey rüzgârının
muhteşem sınaması sadece insanı değil ağaçları, bitkileri, kuşları; tüm
canlıları kendi içinde önlem almaya iter. Soğuğa duyarlı hayvanlar, böcekler
toprağın sıcak koynuna çekilirler. Çiçekler muhteşem bir gizlenme ustasıdırlar;
tohumlarını uygun bir yer bulup baharı beklemeye başlarlar. Ağaçlar
üzerlerindeki elbiseleri tekrar toprağa; büyük dönüşümün içine bırakırlar.
Metin ile birlikte
öğle yemeğinden sonra bedesten çay bahçesine; Ahmet Ağabeyin yerine gittik.
İğdeler yapraklarını çoktan dökmüşler. Şimdi olanca utanmazlıklarıyla çıplak ve
suskunlar; ne rüzgârda sallanan yaprakların narin sesi, ne de o davetkâr
kokular… Ceviz ağacı ve diğerleri de öyle…
Yapraklarını dökmeyen çam ağacı, serçelerin sığınma
yeri. Küçük çam ağacının hemen altına hayvan severler tarafından dökülen sarı
buğday taneleri, serçelerin en sevdiği yiyeceklerden. Ürkek serçeler aç
midelerini aceleyle doldurmaya çalışıyorlar. Topluluk halinde aşağıya iniyor,
en ufak bir ses onları tedirgin ediyor; yine topluluk halinde küçük çam ağacına
konuyorlar.
Metin ile öğle yemeği
yedikten sonra geleneksel hale gelmiş olan çay bahçesi molası, çay ve sohbet
eşliğinde o küçük toprak parçasına tutunmuş 8–10 ağaç bile içimizdeki orman,
doğa aşkını alevlendirmeye yetiyor. Beton ormanları içine sıkıştırdığımız, mimari
ve mühendislik olarak inanılmaz özürlü hale getirdiğimiz Tekirdağ’ımız sessizce
ve iç çekerek büyük kurtarıcısını bekliyor gibi…
Çaylarımızı
yudumlarken Metin’e ağaçların, kuşların birbiriyle uyumundan; tabiatın o
muhteşem döngüsü olan geçiş zamanlarından söz ettim. Metin de manalı ve huzurlu
bakışıyla kuşları, ağaçları seyrediyordu. Saksağan, serçelerin beslenme
telaşına aldırış etmeden kendi uğraşını veriyor; iğdenin çıplak bedenine
tırmanmış; belki de kabuğun altına sığınmış kurtçukları arıyordur.
Metin, bütün
duyarlılığı çay demi gibi demlenmiş olarak seslendi bana;
“ şu küçük ağaçlarda
ne görüyorsun?” Yaşamın kendisini görüyorum, dedim. “ başka !” dedi… Ve sonra
içindeki sessizliği sese, felsefeye ve insan aklıyla tutunduğu esas doğruya
çevirdi;
“ Dostum, ben bu ağaçların esas görünmeyen tarafını,
köklerini düşünüyorum. Ağaçlar sert rüzgârlara, yağmurlara, yaşamın diğer
etkilerine karşı ilk önce köklerini sağlamlaştırırlar. Kök, ne kadar sağlam
olursa, ağacın yaşım o kadar uzun ve görkemli olur. “
Elbette, ağacın uzun
yaşamı ve görkemli duruşu için cinsi de önemlidir. Metin’in içten felsefesi ise
toprağın ve ağacın birbirini benimsemesi ve uzun yıllar taşıyacağı bedenini
bütün doğal koşullara karşı korumak için toprağın altına sımsıkı salacağı,
perçinleyeceği kökler önemi üzerine düşünmemi sağladı.
Ahmet Ağabeyin
hazırladığı ikinci çayları yudumlarken, küçük koruluk gibi gördüğümüz ağaçlar
ve beslenme telaşı içindeki serçelerin küçük bedenleriyle uçup konmaları Metini
de kendi huzurlu konuşmasıyla ödüllendirdi. Metin, ağaçların köklerine bakışını
anlattıktan sonra, konuşmasına insan ile devam etti;
“ Ben, ağaçların
köklerini insanlara benzetiyorum. İnsan da yaşamı içinde ilk önce köklerine
önem vermek zorunda!”
Nasıl kökleri?
Metin, sabırla, hepimizin bildiği ama düşünmediği
felsefesine devam etti;
“ İnsan, kendine ne kadar yatırım yaparsa ilerleyen
zamanlarda o kadar huzurlu olur. Yani, mide beslenmesinin yanında ruhsal
beslenmesine; bilgi, felsefe, sanat ile doyurucu beslenmeler yaparsa, ilerleyen
yaşlarında tıpkı güçlü bir ağaç gibi; ne kadar sert rüzgârlar çıkarsa çıksın
güçlü olur; dayanmasını bilir.”
Metin’in
konuşmalarını içtenlikle dinledim. Dinlerken de ağaçların kökleriyle insanın
kökleri arasındaki tünele girdim; insan, bir mucizenin en akıllı ve duyarlı
canlısı; bilginin, görgünün, felsefenin inancı ile ne kadar beslenirse o kadar
huzurlu, hoşgörülü ve yardımsever oluyor; bu düşüncelerle yudumladım son yudum
çayımı…
İnsanın kökleri de geçmişi, kültürü, değerleridir. Ne kadar önem verilirse o denli güzelleşir gelecek.
YanıtlaSil
YanıtlaSilGünaydın Hamiyet, geçmiş yaşanmış zamanlardır der filozof; yaşanmış,törpülenmiş kendi kadim kokusunu üzerine sürmüş yaşanmışlıklar...