Kamera; Güven Emel Sayın
Bostancı Gösteri Merkezi
Kamera; Güven Emel Sayın ve Serkan Çağrı
O ses ve o şarkılar...
AH BU GÖNÜL ŞARKILARI
Bu diyarda yaşayan
bu büyük milletin, geride bıraktığı yüzyıllar bugüne bir şeyler taşıdı.
Masallar, destanlar, türküler, ağıtlar, fıkralar, maniler taşıdı. Bir de
şarkılar, gönül şarkılarını taşıdı.
Gönül şarkıları akla
gelince bir sanatçı, bir ses, bir gülüş ve ahenk de gelir akla. O, ahengin
zarif duruşu Emel Sayın’dır. Sesiyle, heyecanıyla, kadınsı zarafetiyle o bir
güzellik abidesi gibidir.
Yer İstanbul
Bostancı Gösteri Merkezi. Koltuklar dolmuş, yüzlerimizde heyecan, gönül
şarkıları gibi gönülden gönle süzüldük. Salon, tıklım tıklım dolu… Erkek,
kadın, çocuk, kız, yaşlı, genç; renkten renge, sesten sese…
Sahnenin büyük ve
ağır perdesi kapalıydı. Kim bilir kaç sanatçının sesine, heyecanına, son
hazırlık coşkularına tanıklık etmişti bu ağır kadife perde. Kadife perdenin
kalın duvarlarından bize gelen bir ses; bir tanıdık insanın titreşimleri
duyulmaya başladı. Üç saat sürecek ve her biri ayrı bir yaşamı anlatan,
yaşanacaklardan da kurtulamayacak ilk şarkının sesi duyuldu:
Seninle doğan güldür bu gönül ah bu gönül şarkıları.
Dilimdeki bülbüldür bu gönül ah bu gönül şarkıları.
Dolu sevgi tasında gönül bir gençlik masasında.
İkimiz arasında bu gönül ah bu gönül şarkıları.
Safiye Ayla’nın
bestesi, Ramazan Gökalp Arkın’ın güftesi, o gönül şarkılarının ilk sözleri,
perdenin de ağır ağır aralandığını gösterdi. Sahne ortaya çıkarken, alkışların
gönülden gönle çırpınışı da yükseldi göğe doğru. Işığın, sazların, korunun ve o
sesin; gönül şarkılarının sahibinin sesi, bir hastanın beklediği şifa şurubu
gibi buharlaştı salonun her karesine.
İnsanlığın
onurlandığı anlar, yine insanlarla yan yana, nefes nefese, alkış alkışa, yürek
yüreğe olduğu anlardır. Konserler, tiyatrolar, sinemalar bu anlara tanıklık
eden sanat gösterileridir. Şimdi aynı tanıklığı Bostancı Gösteri Merkezi
yapıyor. Zaman kendi diliminde insanlığın yolculuğuna tanıklık ederken, biz
kendi zamanımız içinde yine insanın yarattığı müziğe, şarkılara ve tanrısal bir
gerçek olan insan sesine kavuşmanın huzuru doldu içime.
İlk şarkıydı o
şarkı, perdenin, alkışın, sesin sahneye çıktığı şarkıydı;
Kavuşmanın tadını ayrılık ayrılık feryadını
Taşır senin adını bu gönül ah bu gönül şarkıları
Dolu sevgi tasında gönül bir gençlik masasında
İkimiz arasında bu gönül ah bu gönül şarkıları
Büyük sanatçıların
büyük gurura, illa ki büyüklenmeler gösterimine ihtiyaçları yoktur. Bunun en güzel
gösterisini büyük tevazusuyla Emel Sayın yapıyor. Arkasında duran koro,
müzisyenler amatörlüğün bütün heyecanı içindeydiler. Sanki yer gök, heyecan,
şarkı, alkış ve sevgi yağıyordu.
Bostancı Gösteri Merkezi Salonunu dolduran insanlar, gönül şarkılarıyla birlikte akan zaman
içinde, ev sahibi, gönül, beste, yaşam sahibi duygusu içine girdiler. Tam bir
samimiyet, tam bir bütünlük vardı sahne ile salon arasında. Şık koru, işini
bilen müzisyenler ve sevilmemişliği inanmışlığına çırpınan seyirci…
Emel Sayın’ın annesi
de, dostum dediği Nükhet Duru da, prens olarak çağırdığı klarnetin ustası
Serkan Çağrı ve Gökhan Tepe de gönül şarkılara kendi gönlündeki sevinci,
ustalığını dinlettiler.
Ses, insan ruhuna
akmayı başardıysa, şarkılar ve onların sözleri kendi iksirini yaratıyor elbet.
Spikerin dediği gibi;
Saha güzel, seyirci mükemmel, hava şartları uygun; futbol
için her şey müsait…
Üç saat, iç içe
geçmişliğin, gönülden gönle süzülmüşlüğü şahitliğiyle geçen üç saat, insan
denen canlının hatıralarına, yaşam sevincine katkı yapacak dakikalar; gecenin
içine girdiğim, gecenin güne ilerlediği İstanbul zamanında bile o ses vardı
kulağımda;
SENİNLE DOĞAN BİR GÜLDÜR BU GÖNÜL AH BU GÖNÜL ŞARKILARI
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder