ÜZÜM ve ZEYTİN OLMASAYDI?
( Anason İşleri )
Gelişmiş, antik dünya medeniyetlerine biraz yaklaşınca üzüm ve zeytin ile sıkı ve sağlam bağları olduğunu hemen anlarız…
Tarihe, toplumların gelişim ve dönüşümüne katkı sunup, öncü olmuş uygarlıkların yaşam biçimlerine biraz daha yaklaşırsak; tiyatro, kütüphane, çarşı, meydan, eğlence yerleri ve spor alanları olduğunu görürüz.
Zeytin ağacının yolculuğu, sunduğu besinin değeri, toplulukların gelişmeleri için vazgeçilmez hale gelmiştir. Aynı zamanda ticari açıdan da başköşeye oturan iki önemli üründen birisi de üzümdür…
Overteam Yayınları Rakı Ajandası 2023 yayımlayalı aylar oldu. Eğitimci sanatçı Mehmet Çevik atölyeme geldiğinde elinde bu ajanda vardı. Kızı Birsen Hanım tarafından hediye olarak bana gönderilmişti.
Hemencecik bakarım diye bir kenara koyduğum ajandaya ancak şimdi göz atabildim. Üzümün yolculuğunu kısa ve öz olarak anlatmakla kalmayıp, bu değerli besinin on parmağında olan on marifeti de insanın insanlık yolculuğundaki görgü dünyası için sunmuşlar…
Üzüm deyince akla hemencecik rakı ve şarap geliyor. Rakı ve şarap deyince de: TEKİRDAĞ… Bir zamanlar şehrimiz için şairler, yazarlar; “ Anason kokulu şehir” derlerdi.
Peşin peşin söylemek, anlatmak isterim! Her içki şişesinde yazdığı gibi; “ İçki sağlığa ZARARLIDIR…”
Laf aramızda, içmesini, konuşmasını, oturmasını, kalkmasını, yolculuk etmesini bilmeyene her şey zararlıdır dersek, halk dilinde hiç de yanılmayız… Bilirsiniz birçok insan için; “ Yaşamak!” sözcüğü; sınırsız yeme içme anlamını taşıyor; ne garip bir kayıp…
Sözümüz meclisten dışa, diyerek, üzüm denen mucizevî ürünün marifetlerini bir görelim…
Üzüm deyince şarap ve rakı başköşeye otursa da, günümüzden 8 bin yıl ötelere uzansa da; üzüm suyu, reçeli, jölesi, çekirdek yağı, yaprak sarması, sirkesi, pekmezi, şırası; gelişen, dönüşen uygarlıkların kilerlerinde hep olmuşlardır…
Ajandaya görgü, fikirleriyle katkıda
verenleri de kısacası paylaşmak, kayıp ve korkulu anason dünyasına bir yudum
neşe ve görgü katmak isterim.
Şengül Hablemitoğlu; “ Ben çocukken babannem ‘Biraz ekmek, yanında da biraz üzüm varsa tamamdır, her derde deva.’ derdi.”
Muammer Ketencoğlu; “ Olmamış üzümün ‘koruk’ suyu ölüyü diriltir!”
Türkan Elçi; “ Bağbozumunu gördüğüm yıllardı. Dedemin gözleri sonbahar serinliğinde üzeri buğulanmış üzümlere benzerdi. Bana bakarken tanelerin suyu sanki birazdan yüzünün çizgilerinde akacak yollar bulacaktı.
Tilbe Saran; “ Eski Adalılar 15 Ağustos’tan önce üzüm yemezlerdi. Bu âdete bir türlü anlam veremezdim. Çok sonraları 15 Ağustos’ta adanın Hristos tepesinde manastır kalıntısında kutlanan bir yortuya, sonrasından da üzüm dağıtıldığına şahit oldum. Özellikle bir dileği olanlar, yol boyu üzüm ikram ederdi.”
Yekta Kopan; “ Yaz mevsimini severdi. Akşamüstü rakılarını. Bir parça peynir, iki dilim ekmek. Kızarmış olursa ekmekler, ne ala! Bir de siyah üzüm isterdi masasında. Yemek için değil, rakı bardağına atmak için”
Haydar Ergülen; “ Narın kızkardeşi. Nar tanesi. Salkım Hanım. Sait Faik öykülerine bir kez de onların gözüyle bakacağım, hangisi ‘nara benzerdin’ duygusuyla okutuyor kendisini, hangisi üzümün başında yazılmış? Üzüm de nar da, cem olmanın adabını, ahlakını taşır, yol yordam öğretir…”
Üzüm veya zeytin, hangisinin gölgesine, ürününe sokulursan sokul, karşında uygarlığın peşinde yürüyen, bazen de koşan insanı, insanlığı bulmak mümkündür…
Bu değerli kitabı hediye ettikleri için Mehmet Çevik ve kızı Birsen Çevik Akgünlü’ye teşekkürümü borç biliyorum…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder