ÖLÜLERİ
ZİYARET ETTİM
Taptaze yaşam duruyorken, yaşama ait
çığlıklar vampir gibi tüm gezegene yayılmış halde yaşamları kemiriyor ve
hırpalıyor:- Ey sen; ölüler diyarında işin nedir? diye soranlara şu sözü
söylemek isterim: - Yaşamı,eşsiz yaşamı daha da iyi anlamak ve anlatmak için…
Yer Marmara Adası Marmara İlçesi Mezarlığı. Hiç böyle mezarlık görmemiştim. İçerisinde yaşlı zeytin ağaçlarıyla dopdolu, büyükçe bir antik kentte dolaşıyorum duygusuna kapıldım. Yaşlı zeytin ağaçlarının yanında sağlam yapılı çam ağaçları, en güzeli de çeşme bolluğu ve her çeşmenin yanında bulunan su hortumları bulunuyordu.
Mezarlık turistlik kasabanın tam da merkezinde, denizin birkaç yüz metre uzağında, hemen zeytinliklerin devamı olan yamaçta bulunuyordu. Mezarlık girişinde süslü püslü, şölensi bir havada ibrişim ağacı giriş yapanları selamlıyordu. İki kurnası, iki yalağı olan gösterişli bir çeşme, ibrişim ağacıyla uyum içindeydi. Genç yaşta ölen Ayşe Yaylalı için yapılmış. Çeşmenin alınlığı olan yere Ayşe’nin bir fotoğrafı ve onun her iki yanında yunus balığı kabartmaları motifleri bulunuyordu. Ayşe gibi gülümseyen oyuncu yunuslar…
Dışarısı sıcaktan yanarken, mezarlık tam manasıyla ölülerin huzurlu hallerine uygun serinlikte, tastamam bir huzur içinde, uzlaşmanın, barışın olduğu yerde acele etmeden dolaştım.
Mezar süslemeleri, mezar taşlarına yapılan semboller ve orada sonsuzu bekleyen ölünün ruhunu anlatan sözcükler, insanlığın insan olmaya başladığı antik çağlardan beri devam etmekte…
Mezarlıkta ilerlemeye başlayınca büyükçe mermer kitabeye; “ Giritli Şekip Ergün kızı Fatma Hergün Kılıç’ın mezarını gördüm. Mezar taşını iki defneyaprağı süslüyordu.
Ali Kaptan’ın kızı Yaşar Erdoğan biraz ötedeki mezarda, hiçbir şeyi dert etmeyen sakinlikte, zeytin ağaçlarının serin ve yeşil gölgesinde dinleniyordu. Bir sporcuyu anlatan mezar taşında ise; “ Kulübümüzün futbolcularından Dr.Memduh Nabi Eren,1997” ifadeleri ve mezar taşındaki Fenerbahçe arması, sarı lacivert renkleri arasında palamut sembolü; sağlamlığı, kalıcılığı, uçsuz bucaksız olanı anlatıyordu…
2020 yılında ölen Armatör Recep Ahmet Mercan’ın mezar yeri oldukça büyüktü. Mezar taşı da aile mezarlığı olacağı olan büyüklükte ve gösteriş içinde her iki tarafına Türk bayrağı çizilmişti.
Adanı eski Belediye Başkanlarından Recep Gülmüş için yapılan mezar taşı ise onun; “ Gönül Dostları”ndan diye başlayan kitabe şöyle devam ediyor; “ Gönüllerimize adını yazdırdın. Kalplerimizi sevginle doldurdun. Gökteki kuşları, yerdeki karıncaları, tüm insanlarını, dostlarını, ayırt etmeksizin, incitmeden; o güzel kalbinle gönülden sevdin. Bizlerde seni asla unutmayacağız.”
Daha kimler yok ki Marmara Adası Marmara İlçesi mezarlığında; 2014 yılında bu dünyadan göçen Kara Osman lakaplı Osman Kır,2008 yılında vefat eden Burhan Barut, Viranköy Çiftliği sahiplerinden Hacı Şevket Ağa Oğlu, Hakkı Önder 1957 yılında uçup gitmiş diğer dünyalara.
Marmara Adası Sevdalısı diye çeşmesi de yaptırılan Engin Savaşçı da oradaydı. Eczacı Necdet Akalın da, zeytin ağaçları altında, dünyevi kaygılardan çok öte dinleniyordu. Bingül İşsever’in mezar taşında gösterişli, bakımlı ve renkli bir fotoğraf da, gezdiğim bütün mezarların öncüsü gibi sadeliği nazikçe diğer renklere taşıyordu. Bey Baba isimli mezarın geleni gideni yok gibiydi. Üzerinde ne bir çiçek, ne bir ot; çöl kuruluğunda bir toprak…
Oldukça sessiz geçen mezarlık ziyaretim, biraz ötemdeki mezar başına gelen üç kızın sessiz, hüzünlü duruşlarına dikkat kesildim. Sessizce gelmiş oldukları gibi birbirleriyle hiç konuşmadan, başucunda durdukları mezarda yatan kişi için dua edip, yine sessizce dirilerin yaşadığı yerlere doğru gittiler. Dayanamadım ve dua ettikleri mezarın başına gittim. Bir kış vakti,31 Ocak 2019 tarihinde ölen arkadaşları Mihriban Beyza Yayla için gelmişlerdi. Mihriban 1994 doğumluydu. Yaşasaydı 29 yaşlarında olacaktı. Mezarı başında onun için gelen arkadaşları da o yaşlarda üç genç kızdı.
Mihriban’ın mezarında sarı zambaklar açmıştı. Sadece zambaklar mı; güller, kasımpatılar ve daha bir sürü yeşillik…
Ölüler diyarını ziyaret edip çekimlerimi tamamladıktan sonra birkaç yüz metre yürüdükten sonra Marmara ilçesinin en gösterişli kıyı şeridi olan yere, insanların dinlenip serinlemek için bir şeyler içtiği mekânları gezdim. Dirilerin telaşı çoktu. İhtiyaçları da…
Velhasıl dostlar; eninde sonunda ölüler diyarına gideceğimiz belli ve o cepte. Asıl olan şey, diriliği hissedip diri kalmakta… Dirilere bunca yük yüklenir ve yükleri atmayı, nazikçe itmeyi, reddetmeyi bilmeyen, sanki bu yaşama kurban olmak için gelmiş bizlerin; diri, dipdiri günlerini, yakın zamanda ölüler diyarından gelmiş bir insan zindeliği içinde selamlıyorum…
Ben gençlik zamanlarına koşuyorken, aile büyüklerimin gazete okurken ölüm ilanları sayfasında daha fazla vakit geçirmelerini garipserdim. Bir tanıdık mı arıyorlardı her gün o gazetelerde bilmezdim ama ölümün taa o zamanlardan hayatın içinde kol gezdiğini öğrenmiştim.
YanıtlaSilGüzel paylaşım hocam, emeğinize sağlık. Bende bazen bizimkileri ziyaret ederim, öte tarafa geçen diğer sülalemi. İlginç şeklide mezarlık bana huzur verir.
YanıtlaSilDuyarlılığınız için teşekkür ediyorum gizlipencere
YanıtlaSilNe çok öğretiler var yaşamın içinde; yaşama dair; teşekkürlerimle Sezer
YanıtlaSil