KEPİRTEPELİLER
KORKUYOR
Nasıl derler; “ Kötü haber tez duyulur” Onurlu bir dönemi-geçmişi anlatan Kepirtepe Köy Enstitüsü arazisi ve o dönemin, okul binaları, öğrencilerin uygulamalı tarım dersi ve üretimi yaptıkları, bilim, sanat dallarını, arkadaşlığı, yurttaşlığı öğrendikleri;
“ Kepirtepeliler Eğitim Vakfı
ve Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği, Kepirtepe Köy Enstitüsü yerleşkesinde
kalan 206 bin 400 metrekarelik 177 parselin tamamının ticari saha olarak,
satılıp kullanılması iddiaları.” Korku yarattı.
Nasıl yaratmasın ki? Sahiplenemeyen geçmiş yerle bir edilirse, sürekli yıkarak yeni yerler yaratma, insan denen canlının anılarını yitik uygarlıklar durumuna düşürmez mi?
Bu korkuyu haberleştiren Lüleburgaz GÖRÜNÜM Gazetesi, kötü haberi böyle duyurdu. Elde kalan viran binaların onarılması, buraların uygar ülkelerin yaptığı gibi bu kuşak ve gelecek kuşaklara aktarılması, anlatılması tam da bu zamanlar gerekmiyor mu?
Tarımın, doğanın, doğallığın KIT hale geldiği, gençlerimizin odalara, sosyal dünyaya akıp gittiği, yitik bir Atlantis Uygarlığı gibi sonradan batılı tarihçiler, sosyologların araştırmasını mı bekleyecek; gelecek kuşaklarımız?
Göçün bittiğini ne zaman anlayacağız? Yaşadığımız yerin en küçük anısı, tarihi mekânlar, doğamız; dereler, ırmakların, toprağın vazgeçilemez, yok edilemez değere sahip olduğunu, bugünün can çekişen asosyal dünyasında anlamadıysak ne zaman anlayacağız?
Geçtiğimiz yaz Kepirtepe Köy Enstitüsü binalarını gezdiğimde gördüm onların gözyaşlarını. İnsanlığın uzayın derinliklerine giderken, bizim insanımızın 80 yıl öteye, Cumhuriyet’in en önemli eğitim, bilim, tarım, sanat, felsefe sıçraması yaptığı yıllara bile dönüp, kurtarma marifeti gösteremiyor oluşumuz neye bağlıdır?
Acaba, yaşadığımı şehirleri, kasabaları, köyleri anıları yitirmiş olmayı alışkanlık hale getirmiş olmamızın sebebi olabilir mi? Göz göre göre yitirdiğimiz SALAT Yağ Fabrikamız, TARSAL, yıkılan eski HAPİSHANE binamız, Cumhuriyetimizin kalkınma zamanlarında kurmuş olduğumuz Tekirdağ Şarap Fabrikamız ve Trakya’nın onuru, göz nuru, gelişmiş uygarlıklarla denge sağlayacağımız Kepirtepe Köy Enstitü binaları, arazileri…
Şunu üzülerek söylemek isterim! Doğanın doğal dönüşümü içinde hiçbir şeyi unutmayacağı ortadadır. Doğanın işleyişini anlamayan ulusların yaşarken; “ Ne yaşar ne yaşamaz!” durumuna düşecekleri bellidir. Eninde sonunda doğa kendini tamir eder etmesine ama ya yitirdiğimiz nesiller? Anılarla, anlatımlarla, marifetlerle dopdolu okul binaları! Sadece okul binaları mı? Öğrenci sesleri…
Öğretmenlerin kabına sığmayan
öğretileri…
Ekmeyi, biçmeyi, öğütmeyi,
üretmeyi, yoğurmayı anlatan araziler…
Kepirtepe Köy Enstitü binaları SİT alanı tescil edilince herkes umutlanmış, kayıp geçmiş, şimdiyle bir araya gelip, yarınlara köprü olacağı için Kepirtepeliler ve eğitime, bilime, tarihe, üretmeye önem veren insanlar sevinmişti.
Ya şimdi? Bir korku sardı yaşamdan çok şey beklemeyen; ülke, tabiat, gençlik şuuru içinde olan insanları…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder