Engels ve Marx
iki sağlam dost...
MARX’IN DOĞUM GÜNÜ
5 Mayıs Marx’ın
200.Doğum yıl dönümü olarak kutlandı. Tekrar öne çıkartılma, yeşerdiği dünya
toprağında insan aklının eriştiği doğrunun-doğruluğun anıtsallığı karşısında
izlenmekte, yeniden keşfedilmek istenmekte…
Öğrenmenin borusu,
trampetleri savaş marşları-duyuruları gibi değil; çok daha derinden ve
gönüllülük isteyen bir becerinin kapıları aralamak, kötücül zırhları kırmak
isteyişine destek amaçlı çalar; seslenir…
1960 yılında New
York’da bir kitapçı dükkânında, babası henüz ölmüş genç bir adam; Marshall,
kitap raflarını karıştırmaktadır. Orada, kenarda; rafların loşluğunda bir kitap
durmaktadır. Marx’ın 1844’de ki elyazmalarıdır. Birkaç sayfayı karıştırınca, ne
büyük servet bulduğunu Göksel Aymaz’ın köşesinde anlattığı biçimde dile
getirir;
“ Birden kendimi terden sırılsıklam kesilmiş buldum. Sanki
durduğum yerde eriyordum, gözlerimden yaşlar boşandı, aynı anda hem kavruluyor
hem de üşüyordum.”
200 yıl sonra; yani
günümüze geldiğimizde dahi insanlığın çelişkileri son derece iştahlı, bilinçsiz
bir döngü içinde çılgınlar gibi eğlenirken, depresif yalnızlıklara doğru yol
almayı sürdürüyor.
Büyük tüketimler; ne
hazindir ki büyük mutluluklar, huzurlar getirmiyor. Milyonlar önce ki kıtaların
yer değişimi gibi, kuzey kutbunun erimesi gibi yer değiştirip eriyorlar; belki
de başka bir evirilmeye, gelişime doğru…
Marx’ı anlatan, onun
felsefesinin 200 yıldır ölmeyip, tekrar görünen buzulun okyanus altında kalan
kısmının merak edilmesi gibi bir şey… Felsefeciler, bilim insanları,
edebiyatçılar; hatta ilahiyatçılar ve sıradan okurların peşinde koştuğu sırları
neydi Marx’ın?
Onu ve düşüncelerini
en iyi anlatan cümlelerden bazılarını Göksel Aymaz’ın köşesinden alarak
aktarmak istiyorum;
“ Ütopik uçarılıklara kapılmadan, bilebilmenin meşakkatini yaşamıştır.
Avuntu değil, bilgi vermiştir.”
Bazılarının “saçma
iş!” dediği düşüncelerinin peşinden koşan bir insan; bir ömür… İnsanlığın dünya
üzerinde birikmiş, birikecek olan devasa sorunlarını bilen, öğrenen Marx; aynı
zamanda insanın karşısına çıkan sorunla uğraşabileceğini de anlamıştı.
Masa başında süren
bir ömür; yine masa başında sonlanmış; bu ölüme onun en yakın arkadaşı
Friedrich Engels; sadece gözyaşları içinde değil; bütün hücrelerinin ağlamaklı
oluşuyla tanıklık etmiştir.
Göksel Aymaz,
köşesinden Marx’ın 200.yılını kutlamakla kalmayıp, onu çok güzel de anlatmış,
tanıtmıştır. Onu, dünyanın çirkefliklerinden kurtulup kendi erdemini yaratmak
isteyenler için bir fırsat olarak görüyor.
Peki, ama insanoğlu,
günümüzün insanlığı böyle bir erdemin peşinde mi? İhtiyacı var mı böyle büyük.
Ulaşılmaz, ölümsüz erdemlere? Uzandığı, uzanacağı alkışlar, sırıtışlar,
yükselişler çok yakında duruyorken; hemencecik kumlardan bir kale, krallık
yaratmak varken…
Kendi çocuklarına
bakabilmekten dahi yoksun, âlemci, haz düşkünü bir dahi, diye yorumlanırken,
aynı zamanda insanın düştüğü bunalımdan, doymak bilmeyen iştahından kurtulmak
için çare üretmesini istediği bir kahraman…
Marx ve daha niceleri;
kayıp uygarlıklar gibi her daim aranmayı, bulunmayı ve tekrar kaybedilmeyi
görecekler. Ruhların seyri varsa bu dünyayı, ne büyük eğlencedir kim bilir
insanın yeryüzü şamataları, komiklikleri, en ciddiye aldıkları gayriciddî işleri,
söylemleri…
Sartre’nin söylemiyle
“ Gerçekliğin kendisi Marksçıdır” Diye
yorumlaması; Marx’ın da hiç yorulmadan, pes etmeden didinip durduğu şey; insan çelişkileri,
ihtiyaçları ve doyumsuzluklarının sıra dışı zıtlıkları, çatışmaları üzerineydi.
Dine bakış açısı
hiçbir zaman saldırgan olmamış; “ Ezilmiş yaratığın iniltisi, halkın afyonu”
dediği din; ayrıca kendi dokunulmazlığı içinde her daim korunmaya ihtiyaç
duyulan bir imparatorluk haline geldi.
Dinler, yaşamın
pratiklerinden beslenmeyecek, destek almayacaksa nereden alacak? Din insanları,
aksayan, ezilen, çelişkili, dengesiz, adil olmayan her türlü olayın karşısında
durmayacaksa, yaratıcının karşısında nasıl durup kalabilecek?
Güven Serin
ah ah kapital ne kitaptır yaaa, marx da pek severim tabikidee :)
YanıtlaSil
YanıtlaSilKim bilir kaç yüz yıl daha hatırlanacak ve sevilecek;doğruların,eğrilerden sıyrılıp hep taze ve sınırsız kalması,değerli bir şey;günlük politika telaşı olanlar için ise anlamsız olmalı;bu tür erdemli,gerekli doğrular..