Sayfalar

4 Mayıs 2018 Cuma

AMOR MATRİS-ANNE SEVGİSİ




AMOR MATRİS-ANNE SEVGİSİ
-----------------------------------------

  Annelik Sevgisi; Ne çok yüceltildi ve kullanıldı; Soyluluk, cennet kavuşumlarına baştan beri adanmış bir sıfat…

  Bir adam çıkmış uluorta konuşuyor. Kavradığı cesaret, her şeyin dönüşümlü bir aldatmaca, değerli bir oyun olduğunu anlamadan mı geliyor; bilemedim! Yoksa insanlık destanlarını, günah ve sevaplarını daha anlaşılır kılma adına; bir marifet, nezaket ve mizah arayışında mı?

  Birçok insanın cesaret edemediği, efendiliğe sığındığı nice zamanlar geçtiği halde, kalın ve utanç örtüsünü kimsenin kaldırmaya cesaret edemediği ensest üzerine konuşuyor. Hâlbuki ülkemizde bir kişi çıktı bu konuyu konuşmak istedi; ilk kurulan özel televizyonların getireceği geniş düşünceyi destekleme adına.

  Sonuç ne oldu? Gece yarısından sonra başlayan bu programa öyle telefonlar, yaşamsal utançlar gelmeye, düşmeye başladı ki; herkes utandı, gerçeğin ortaya çıkıp, bizi de boğacak oluşuna.

  Zeus, Athena’yı niçin başından doğurdu bilinmez! Bilinen o ki; bizim kahramanımız babalığın, bilinçli bir şey olmadığı üzerine oldukça kafa yormuş olması… Yani, erkeklerin dünyaya getirme, geliş anıyla ilgili hiçbir şey bilmediğini savunuyor.

  İkide birde aynı şeyi tekrarlıyor; ona göre yaşanan, kurulan belirsizliğin Amor matris adına; yani anne sevgisiyle; öznel ve nesnel hale getirildiğidir. Güya, yaşanan tek gerçek şey buymuş!

 Burada dursa iyi! Daha da ileri gidiyor. Ona göre babalık, yasal bir varsayım olabilirmiş! Şu düşüncesiyle iyice kafaları karıştıracak gibi; Babasını sevmiş olan bir babanın da oğlunu sevmiş olduğu bir babayla oğul var mıdır? Diye büyük düşüncelere dalmış…

  İnsanın; sanan ne? Düşünecek başka bir şey bulamadın mı be adam? Diyeceği geliyor. Hatta diyebilir, elinizden geleni ortaya dökebilirsiniz. Ustaca dizilmiş, diretilmiş, fevkalade süslenmiş bu mertebenin bu kadar alaşağı edilmesi doğru mu?

  Bana soracak olursanız; bildik bütün tabuları, parlatılmış nice değerleri azcık açıklığa davet etsek; düzen işlemez olur. Nice evin şapkasını kaldırım içeri baksak, içeridekileri görüp dinlesek; ne büyük trajediler; Şheakespeare’nin Falstaff karakterini bile yarıda bırakır. Aslında bu karakterin yücelmesi, ortaya çıkışını; Arrigo Boito ile Giuseppe Verdi’ye de borçlu olduğumuzu hatırlatmak isterim. 

  Siz duymadınız ama yanında ki arkadaşı, bu zırvalar için uyarıyor onu. Kimi mi? James Joyce’nin hiç durmadan bilgi gösterisi içerisinde, bilgi yağmurlarıyla ıslattığı kişilerden birisi!

  Bilmenin, yani haberdar olmanın tek tarafına takılmış gidiyoruz; ukalalık, olanına… Yok, mudur başka açısı? Getirisi varsa; kazanç sağlıyorsa; milli de olur, yüce efendi de… Bir şey var ki; en hakiki şey; varlığını, varoluşunu kendi bilgi, cesaretin, kültürel altyapın ile canlı tutmak.

 Velhasıl; canlı olduğunuza inanıp, can taşıyanlara, hürmet etmenin yanında, o dünyaların da ancak bilgiyle daha anlaşılır, daha itibarlı ve yaşanır hale geleceğinin türküsünü söylersiniz. Hatta belki de ıslık bile öttüre bilirsiniz; kim bilir…

Güven Serin 
 



2 yorum:

  1. gerçekten de siz gazeteci diliyle yazıyosunuuz :)

    YanıtlaSil


  2. Vay canına;gazeteci mi olsam nedir:)) Bugün kırkız tekrarlamalı;olacağım işte;olmanın zorluğunu bilmenin de korkusuyla:))

    YanıtlaSil