Lakabı; Dağlı;Bizim Dağlı
İsmi;Mehmet...Bilmez;çoğu insan...
Kamera; Güven
OTOBÜS DURAĞINDA
KÜÇÜK BİR ADAM!
-------------------------------------------------------------
Duruşu, görünüşü,
dişsiz yüzü; cinsiyet ayrımını yok etmiş bir insana dönüşmüş ruhsal haliyle
dört numaralı otobüsü bekliyordu.
Bilenler bilir
Tekirdağ şehrinde dört numaralı otobüs huzur evinin yanından geçer. Lakabı
Dağlı olan bu küçük adam da zorla getirildiği huzur evine isteksiz olarak
dönmeyi bekliyor. Belki de dört numaralı otobüsün gecikmesine üzülmüyor bile.
Ne kadar çok gelen
geçeni görürse onun için o kadar iyi… Bizim Dağlı, köşe yazımla ve başka
vesilelerle onu gazetemizin köşesinde anlatmaya çalışmıştım. Limanın çay
bahçesi düşkünleri onu bilirler.
Temel Reis
karakterli; ağzından sigarası hiç düşmeyen, görüntüsü yaşının çok üstünde yaşlı
ve küçük bir zararsız! Zavallı! Kimsesiz! Bir o kadar bizden daha zengin, güleç
ve hepimizin üzerinde bir algı, tercih içerisinde.
Yarım akıllı,
şekerli, zekâsı az gelişmiş! Hangi düşünceyle yaklaşırsanız yaklaşın; bu tür
insanların insanlığa ayrı bir armağan olarak sunulduğuna inanıyorum. Bizim gibi
akıllı, kuralcı, kalıp ve gururlara teslim olmuş; hem yönetmen, hem oyuncu ve
aynı zamanda kraldan fazla kralcılara; bir hatırlatma yapıyor yaratıcı!
Doğanın doğallığı
kadar tabi davranışıyla dört numaralı otobüsün gelmesini bekliyor. Bir tanıdık;
beni görünce, konuşmasının sade kahve keyfine başladı. Alışık olduğu kahve
köşesini, kuru sandalyesi üzerinde ki uyuklamalarını özlüyor olduğunu gördüm.
Birkaç defa kaçıp
polis zoruyla tekrar huzur evine getirilmesi, zamanından önce yaşlanmış
bedenini korumak, kollamak adına çok yerinde ve insani bir şey. O da anlamış;
kaçınca tekrar getirileceğini…
Yeni yaşantısına
sigarayı bırakarak başlamış. Maaşın ne kadar? Bilmiyorum ki; hepsini kurum
alıyor. Huzurun yerinde mi? Yerinde olsa ne olacak? Burada kimler görüyor beni.
Bir şey kazanamıyorum ki?
Kazanamadığım dediği
şey; liman çay bahçesinde birçok insanın ona maddi yardımlarından söz ediyor.
Ama hiç kimse huzur evindeki gibi sıcak bir ortam, üç öğün yemek
sağlayamadığını anlatmak istemiyor.
Onun lakabı DAĞLI!
Yabanıl bir hayatın özgürlüğüne adanmış; bir bakıma Nikos Kazancakis’in Zorba
karakteri kadar kendine özgü! Zorba’nın katı, istikrarlı, edebi karakterinin
yanında; Dağlı’nın oldukça doğal, sinik ama bir o kadar sessiz dönen, ışığını
dünyadan alan ay gibi; yansıyan, yansıtan bir yaşamsal gerçekleri-zenginlikleri
var.
Arşivime koymak için
birkaç fotoğraf çekmek istedim. Dağlı çoktan hazırdı. Onun işi; sorun çıkarmak
değil; her daim, doğadan aldığı emirleri; yaşamını korumak için tam tersine
hoşgörülü olmak; kavga etmek istemeyen bütün hayvanlar gibi; kuyruğunu ve
boynunu, başını aşağı indirmek…
Bu bir teslimiyet
değil; tam aksine, insan yüreğinde ki nasırları, kalbinde ki krampları
temizleme becerisinden başka hiçbir şey değil…
Merhaba Güven , merhaba yazılarından tanıdığım Dağlı; merak ediyordum ne zamandır...Anladığım kadarıyla vatan bellediği kuru sandalyesine özlüyor...
YanıtlaSil
YanıtlaSilKesinlikle sevgili öğretmenim;fazlasıyla özlüyor...
'Dağlı' ne güzel poz vermiş, sarıldım ona kocaman! Çocuk saflığında bakışları, suskun görünse de; yüreğinin derinleri alabildiğine dolu! çoktan çözmüş insanları, sonra da çözmüş ve koyvermiş!.
YanıtlaSilDaha önce Bakırköy'de yaşarken; Bakırköy Araştırma Hastanesi ile aynı lokasyonda olan 'ruh ve sinir hastalıkları' hastanesi'ne de çok yakındı evimiz!. Hastane'nin çamlık bölgesine bakan yönündeki caddede de semt pazarı kurulurdu;'Salı pazarı' sanıyorum halen o pazar kuruluyor aynı yere. Pazar kurulduğu günlerde, bu tür hastaları, pazar yerine bırakırlardı. Çizgili Sümerbank pijamaları gibi ince şeritli pijamalarını da çıkartmazlardı üzerlerinden!. Herkes onlara aşinaydı!. kimse korkmazdı!. Pazarcılar ve semt sakinleri bu duruma alışkındı. O zaman öyle çok şeye tanık olurdum ki!. aslında onların, aklı/yüreği/ruhu farklı çalışıyordu! daha derin, daha bilge... daha olduğu gibi!. belli ki bunca düzenbaz, bunca sahte/kâr insana/düzene uyum sağlayamamışlardı! hepsi buydu işte!.
İnsan; yaşama dair ne varsa! pek çok şeye...büyük perdeden, daha derinden bakınca 'hayata', 'insana'; görünenlerin, söylenenlerin dışında asıl görünmeyeni, söylerken 'kelimelerle oyunu'. vb.. yani 'içini görebilme' yetisi de kazanınca bir de!. Anlıyorsun o zaman, hayatın kendisi koskoca bir 'palavra'!! o zaman, karşındaki insan; 'akıllıyım' dese ne olur!.. ben 'bilirim/biliyorum' dese ne olur:!.
Bazen çok düşününce inceden inceye!. biz de kendi sınırlarımızı zorlamıyor muyuz!. bu bozuk düzen! bu insanlar!.. yoruyor yüreği de, beyni de!. o zaman insan yine kendi inine çekiliyor!. ama kontrol bizim elimizde olduğu için, biz kendimize nefes alma durakları veriyoruz bir şekilde; dağlarda, ovalarda... bazen biz de koyveriyoruz kendimizi!. mizah, müzik, edebiyat; 'sanat' bunun için! ve en çok hassas yüreklerin yetişiyor imdadına!. ah Dağlı!..o da, arada bir nefes almak istiyor tabi ki!. nasıl istemesin!. okuyan yürek duygulandı şimdi!
Bu kış günlerinde yine de daha güvende sıcacık ortamında hep sağ-olsun, var-olsun 'Dağlı'... arada bir geciksin otobüs, bir de denk gelirse duyarlı bir yüreğe ne mutlu!. Sen de sağol Güven, kalemine, yüreğine sağlık...
YanıtlaSilDuygulanmak yüce bir duygu...Hele imbikten geçen birkaç damla da perdeleme telaşı içindeyse;tipi,boran soğukluğuna sıcak bir çoban kulübesi ışığına doğru ilerliyor sanız...
Dağlı'nın durumunu izah eden değerli bir çalışma-yorum;teşekkürler Esin...Bizim Dağlı...