GÖNÜL YARASI
Bir film projesi
olarak gün yüzüne; seyirci karşısına çıktı. Aradan yıllar geçti. Nice bilgiyi,
görgüyü, sanatsal olayı kaçırdığım gibi bu filmi de kaçırmışım! Fırsat şimdidir,
neresinden dönersen kardır, misali filmi ilgiyle izledim.
Müziğini Tamer Çıray’ın, Yönetmenliğini Yavuz Turgul’un
yaptığı filmin baş rollerini Şener Şen ve Meltem Cumbul'un paylaştığı ilk
bir saati ah bıraktım, ah bırakacağım diye devam ettirdiğim filmin ikinci saati
ise daha heyecanlanmama; acaba? Dememe neden oldu…
Ülkemizin temel
sorunlarından birisini işliyor. Dağılan aileler, belli mesleklere peşin
hükmüyle bakan eril geleneklerin 21.yüzyıl da devam etmesi, ettiğini bilmek;
kendi çirkinliğinle nasıl yüzleşemiyor san, öyle yüzleşme sorunu yaşadım.
Öğretmenin öğretme yolculuğunda,
idealizmin insanı yeyip bitiren, kendi yaşamını, ruhunu başka yaşamlara armağan
veya kurban etmenin sinema gerçeği…
Bu filmin, olayların
akışının, nasıl sonlanacağının izdüşümlerini film bitmeden görmek mümkün!
Sanatsal bir anlayışın yanında, ticaret yanı öne çıkması; senaryo üretmede ve
bu senaryoları sanata aktarmada ki yoksulluğumuzu görmek de mümkün…
Sanatın, sanatçının
aktaracağı şeyler; tekrarlananın veya tekrarlanmamış olanı, yazgıya, coğrafyaya rağmen,
işin içinde çıkabilme, kurtulma ümitlerini de yanında taşıma, sürükleme ve
yaratıcı olma fikrini öne çıkarmasını bekliyorum…
Bütüne bakamayıp,
sadece aksayan tarafa odaklandığında, sorunların veya çözümlerin birbirine
dolaşması büyük bir anlam kargaşası ve karamsarlık da yaratması mümkün…
Bu film; öğretmene
sunulan kutsallığın bir kez daha gözler önüne çıkartılması adına mühim. Bazı bölgelerimizde;
hatta bölgelerimizin tamamında, pavyonda, gazinoda şarkı söyleyen kadınların
namusuna takılı kalmış olduğumuzun peşinde koşarken; diğer yüzyıllardan
21.yüzyıla da geçtiğimiz; bu geçişle hiçbir şeyin değişmemiş olduğunu
düşünmemiz de önemli; acı bir gerçek…
Bir mesleği
gökyüzüne çıkartırken, diğer mesleklerin en rezili gibi gördüğümüz nice işleri,
sanatları, zanaatları; kirli, günahkâr kabul etmek; insan aklının; aklımızın
daha ne çok mucizevi şeylere ihtiyacı; hatta muhtaçlığı olduğu da ortadadır.
Rezil bir tutkunluğu muz var; namus adına! En büyük namussuzlukları işlerken bile toplumsal
yığınların bütün şiddetini en masum halimizi bile yerle bir edecek vahşi ve
vahşet algısına, düşünce ve eylemine geçiren; aklın ve saf duyguların bile
sahip çıkamayacağı bir sürü yarım-yamalak yaşam görüntüleri…
Toprak; yani dünyanın
atmosferi; bütün rezillikleri emmek, örtmek, saklamak ve dönüştürmek için
yeteneklere sahip. Hepsini yok ettiği gibi, nicelerini unutturma kabiliyetine
de sahip. Bir bakmışsın; mitolojik bir anlatıma dönüşmüş; bütün kirden,
şiddetten uzak; çok uzak bir gerçek veya masala…
Gönül Yarası filmi,
izlenmese bir kayıp değil! İzlenirse de hiç değil… Bir iki küçük göz yaşından
zarar gelmez. Ve aynı zamanda; filmin haykırışını yapan sanatçısının
söylediğini de bir kez daha hissetmek pek de iyi gelir insana.
Kendini yalnızlığa
terk eden milyonlar var bu ülkede. Dünyada ise; milyarlar. En azından idealistler,
niçin terk ettiklerini biliyorlar. Ya bilmeyen; safdiller?
Elinize ne geçtiğini
anlamak için; sizleri farklı düşüncelere davet ediyorum. Elinize koca bir hiç
geçti diyenlere veya elinde onlarca madalyası olduğu halde; Kadıköy Belediye
Otobüsünde gezen delirmek üzere olan yalnız bir adamın, şampiyonluklarını
anlatma sıtmasına yakalandığını da bilmenizi isterim.
Cemil Meriç, Cemal Süreya,
Sait Faik, Haldun Taner, Orhan Veli Kanık, Abidin Dino, Orhan Kemal, Yaşar
Kemal veya Sartre, Geothe, Schopenhauer, Nietzsche, Carvantes, James Joyce;
hepsinin yöntemleri farklı ve tamamı; yazgıyla yüzleşmiş, yüzleşmeyi denemiş;
aynı zamanda yazgının seçenek zenginliğinden faydalanmayı bilmiş olmaları bir yana;
bilmek de zorlananların da berrak görüntüsünü hatırlamanızı, incelemenizi
öneririm…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder