GÜLMEYİ, GÜLÜMSEMEYİ
UNUTTUK MU?
----------------------------------------------------------
Büyük çoğunluk,
sırıtma ile gülmeyi birbirine karıştırır. Sırıtma, gülmenin yozlaşmış, sahte
kılığa bürünmüş halidir. İçinde bir tek tebessüm kırıntısı dahi bulamazsınız…
Sırıtma, siyaset,
ticaret kokar. Sadece bunlar koksa iyi; sahtekârlık da kokar… Henrı Bergson
gülünç etkinin tam olarak ortaya çıkması, etkisinin yayılması için kalbin bir
anlığına hissizleşmesi gereklidir, der.
Bir anlığına
hissizleşen kalbin, gülünçlüğü saf haliyle algıladığını anlatır. Her daim aranan
şey; saflıkta gizli değil mi? Yani doğallıkta! Bütün şamata, gürültü, gelinen
nokta; aranan, özlenen şeyin o saf hali olduğu anlaşılıyor…
Kendimizi ait
hissetmediğimiz kültürlerin yaratacağı dalgalar algımızın, hissiyatımızın veya
saf halimizin dışında kalır çoğu zaman. Hissiyatımız, saflığa mahkûm olmayı
veya cansızlığı seçme görüntüsüne dönüşür.
Bir rahip Pazar gürü
herkesin ağladığı, gözyaşı döktüğü vaazını verir. Bir kişi ağlamıyordur. Bir
adam! Ve ona, niçin ağlamadığını sorduklarında bu cemaatten değilim! Der.
Onların hissettiğini hissetmez.
Ortak masallar,
hikâyeler, türküler, şiirler bu yüzden önemlidir. Her ne kadar evrensel düşünce
bütün sınırlara meydan okuyor olsa da,21.yüzyıl kendi kültürünü, savunma ve
cemaatini oluşturuyor görünse de; kuru bir hayranlık, değişim; imbikten
geçmeyen hiçbir davranış, sahiplenme veya düşünce; ortak kültüre dönüşmüyor;
dönüşemiyor…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder