Kokuları derinden derine geliyor;
utangaç,gizemli ve yaşama dair..
Kamp çadırları kurulur kurulmaz;
kamp ateşi ve mıntıka temizliği;
bizden önce bırakılan çöpleri,bizden sonra
bırakmama projesi...
Bülent Yorulmaz;kampın yeni üyesi;
doğa onu da öz evlatları arasına kattı.
Belli ki ciddi bir konu;kamp sohbetleri...
Sabah yürüyüşü;Istranca,Çilingoz diyarının
yamacında.
Istranca-Yıldız köşeleri;
iç içe geçmiş manzaralar
PÜRENLER ÇİÇEK AÇTI
Tekirdağ’ın
Karadeniz’e sahili-kıyısı olan tek yer; Kastro veya Çamlıkoy denen bölge…
Karadeniz’in kıyıya yığdığı kumlar, onlarca, yüzlerce dereciğin taşıdığı
alüvyonların bölgesidir bu diyar.
Longoz Ormanlarının,
Çilingoz Ormanlarının; milli parkının başladığı yer… Yolun sağ tarafına
geçerseniz; İstanbul’a; Çilingoz Ormanlarına; iç içe geçmiş orman, vadi,
tepeler, dereler cennetine; kayınların, gürgen ağaçlarının memleketine girmiş
olursunuz.
Sol yöne; birkaç km
ilerlerseniz; Kırklareli sınırlarına; bir başka şölen alanına; göllerin,
ağaçların, kendini has koyların; meşe ve çam diyarına; kayınların uçsuz
bucaksız göğe yükselişine tanıklık etmek mümkün.
Tam da burada;
İstanbul ile Tekirdağ’ın; Tekirdağ ile Kırklareli’nin kesiştiği yerde; püren
çiçekleri kolonisi; beyazlığın olduğu kadar, derinliğin, çekingenliğin
kokularını yayarlar. Bu kokular, arıcılar ile arıların da burada olduğunu
anlatır.
Şifanın, doğallığın;
kirden, pastan, hilebazlıktan hiçbir şeyciğin olmadığını da görürsünüz bu
çekingen kokulardan. Tam da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının,
yüreklerde, damıtılmış ruhların bedenlerinde kutlandığı zaman; Kayınların,
pürenlerin şehrinde kamp yaptık.
Yunus Usta, Bülent
Yorulmaz, Erdem Özcan, Çetin Bey, damadı, Zeki Bey, oğlu Okan Beyin
katılımlarıyla 20 saatliğinde Kastro,Çilingoz Ormanları arasında,bir kamp
anısını daha kayıtlara düştük.
Sekiz kişilik kamp kadromuzun söz etmediğim birisi daha var; MEHMET... Kamp katılım yaşını gençleştiren,kamp ve doğanın ruhuna uygun ve uyumlu; her daim neşeye meyilli kardeşimiz...
Bir kültürün,yapının,eserin sürdürebilir olmasını gençler sağlar. Bizim kamp yürüyüşümüzü de gençleştirecek gençler;Mehmet,Zeki,Okan,Bülent;daha ötelere taşıyacakları izlenimini,gerçeğe dönük sarılışlarını çoktan göstermişlerdir.
Sekiz kişilik kamp kadromuzun söz etmediğim birisi daha var; MEHMET... Kamp katılım yaşını gençleştiren,kamp ve doğanın ruhuna uygun ve uyumlu; her daim neşeye meyilli kardeşimiz...
Bir kültürün,yapının,eserin sürdürebilir olmasını gençler sağlar. Bizim kamp yürüyüşümüzü de gençleştirecek gençler;Mehmet,Zeki,Okan,Bülent;daha ötelere taşıyacakları izlenimini,gerçeğe dönük sarılışlarını çoktan göstermişlerdir.
Kamp yapmak ayrı bir
kültür; üzerinde durulması gereken bir seçenek… İnsanı, harekete davet ettiği
gibi, insan becerilerinin yatkınlığını, birlikte hareket etme becerilerinin de
kabiliyetini sınamış olursunuz.
Sekiz kişilik
ekibimizin tamamı doğaya düşkün insanlar. Gecenin ayaza çekeceği, ısının
sıfırın altına düşeceği kimseyi korkutmadığı gibi kamp yaşamına uyum sağlama,
bir parça tecrübe adına herkesin koşulsuzluğu gözlerinden okunuyordu.
Çadırlar güle oynaya
kuruldu. Kamp Kültürünün hakkını veren Yunus Usta, çadırların kurulmasına
yardım etmenin yanında, ateşin hazırlanışı, kampçıların yemek yeyip, çay,
kahvelerini içeceklerinin yapacakları masayı hazırlayışı bile beceri, istek
kesişmesinden başka bir şey değildir.
Kampın kurulduğu
alan, eski kamp izleriyle dolu. Yanmış odun artıkları ve ne hazindir ki doğada
eğlenip, keyif çatılan yerler insan artıklarıyla dolu. Poşetler ve boş kutular…
Kamp kültürümüze oturttuğumuz, gelenek haline gelen eylemlerden birisi de;
yerleşim alanımızı; kamp çadırları ve ateşin çevresinde bulunan insan artıkları
olan pislikleri poşetlere toplamak…
Karadeniz iklimi
kendi ağaç, çiçek, çalı, bitkilerini yaşama şansı verip yaşama; ormana
bırakıyorken, gecenin derinlerinde yöreye ait kuşların ötüşlerini de dinledik.
Birbirine karışan, ama türler tarafından karıştırılmayan gece sesleri. Kim
bilir neleri anlatıyor? Yuva kurma zamanını, eşlere son bir çağrı veya bir
başlangıcın türküsünü duyuruyor olmalı; karatavuklar, bülbüller ve daha bir
sürü kuş türü.
Kampın yakınında ki
orman; beş on yıl önce seyrekleştirilmiş. Bölge yararına, odun amaçlı
kullanıldığı belli… Genç sayılacak; delikanlı konumunda ki kayın ve gürgen
ağaçları, tam bir yarış içindeler. Gökyüzüne, bütün güçleriyle yükselişe devam
ediyorlar. Tek amaçları; daha fazla güneş…
Pürenler; en erken
çiçek açan bitkiler. İçin için yanan odun gibi duyulan kokuları; tıpkı memleket
sevdası gibi; için için… Hâlbuki Cumhuriyet, kayıstıs, şartsız egemenlik; bizim
içindi. Mustafa Kemal’in inancı; bu düşüncenin özüne tutunmuş olduğunu,
iradenin irdelemek çeşitliliğine hasreti anlatıyorken; pürenlerin, kayınların,
gürgenlerin, dağ sümbüllerinin diyarı da bütün bu çeşitliliği, dayanışma veya
rekabeti anlatıyor.
Kamp ateşi, kamp
alanları; kulağa hoş gelen sözcüklerdir. Böyle alanların en risksiz olanlarına
herkes tanıklık edip, fotoğrafa girmek ister. Kolay yoldan doğanın evladı olmak
arzusu… Hâlbuki öyle değildir. Doğada da gizli, aşikâr ve çok ciddi bir rekabet
vardır. Yer edinme ve kabul görme üzerine…
Doğanın evladı olmak,
doğa tarafından kabul görmek; her fırsatta doğaya koşup; yeme, içme
pisliklerini bırakıp, bol bol fotoğraf, video çekip, orayı arkana bakmadan terk
etmek değil; tam aksine; bir mimar titizliğinde, arkeolog sabrı, kimyager
kararlılığı içinde beklemelisiniz. İmbikten düşen her türlü damla; doğanın saf
hali, içinize işlemeye, onu anlamaya, onu anlarken, kendinizi, vücut bulmuş
ruhsal ve bedensel kimliğinizi anlama; kendinizi bütün “güç” safdilliklerinden
de kurtarma anlamına geliyor.
Pürenler çiçek açtı.
Bahar mevsimi; biraz kış, bir parça yaz kokuyor. Arılar ve arıcılar pürenlerin
peşinde… Kamçılar ise doğayı anlamaya çalışırken kendini bulma peşinde…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder