BİR DECCAL’İM BEN!
-------------------
Filozof, kendi
zamanından konuşurken yüksek sesle; belki bazen çok alçaktan; ancak hayvanların
duyabileceği frekanstan; bozguncu, canavar, hırsız olduğunu duyuracaktır dış
dünyaya.
Bütün, kötülükleri
kendi üzerine almaya üşenmediği gibi; insanların aldanış çabalarını; Akif’in
anlatmak istediği gibi; “ İnsan, zor mahlûktur.” Ve bir o kadar da “Eşrefi
mahlûkat” olduğunu düşünebiliriz…
Her gün bir kutlama;
insan törenleri; geçmişin kurban törenlerine büyük kınamalar, saldırılar,
acınası bakışlar atarken; kendi bitmeyen yapay, ticari ve sevgiden uzak
kutlamaların ardı arkası kesilmezken; Ben Deccal’ım diyen filozof, bütün insan
zaaflarını, kurnazlıklarını, kısa ve uzun koşularda; Anneler, Babalar,
Sevgililer, İşçiler başramları, günleri; bitmek bilmeyen kutlama, tebrik
mesajlarıyla şekillenir, dağlanır, dalgalanırken; hemen geçtiğimiz diğer günde,
bir önceki günün eseri bile yoktur üzerimizde…
Bir hayvanın yavrusu
ölünce bile dört beş gün yas tuttuğu, büyük bir hissiyat içinde içgüdüsel veya
başka bir üst kavramın seçeneğine yapışım, bakışlarında insanı delip geçen,
evrenin sonsuzuna uzanan samimiyet, duygu yükü görünüyorken, insanın bayramları,
günleri, her geçen gün fakirleşiyor; yozlaşıyor.
Tıpkı, düğün törenleri,
ölüm yolculukları gibi; bir saman alevi gibi; ne fotoğraflar, ne de videolar yetiyor,
büyük şölenin kalıcılığının büyük heyecanını birkaç gün öteye taşımaya. Özümseme,
algılara süzülen yüce coşku ve erdem eksikse; bir sel gibi, kendi tufanını
oluşturuyor oluşturmasına ama destanını yazan yok…
Ben Deccal’ım diye
söylenen, kendi uçuşunu; hiçbir kuşun uçamayacağı yükseklik, hiçbir ayağın
sürçüp yolunu şaşırıp gitmediği uçurumları anlatan, canavarın, büyük
karıştırıcının hikâyesini dinlemek çok daha iyi. Her şeyden önce; insanın bütün
evreleri var içinde…
Deccal’ın anlattığı
gibi; onun bir sürü deneye hayvanı var tanıdıkları arasında. Onun yazılarına
karşı gösterilen, öğretici tepkileri, ölçüyü vurup; bizim zamanımıza ısmarlama
bir şekilde iletiyor; belki de felsefenin, edebiyatın sonsuza endeksli;
kötülüğün, iyiliğe olan büyük borcu; doğurganlığı gibi, aşamadan aşamaya,
süreçten sürece; uygarlıklardan uyarlıklara aktarılıp gidiyor.
Kutlu Olsun;
bayramımız-bayramlarımız. Günlerimiz, gösterişlerimiz, üretken fakirliğimiz,
düşünsel kısırlığımız ve muazzam korkularımız; KUTLU olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder