Nikos Kazancakis
Hiçbir şeyi UMMUYORUM!
Hiçbir şeyden korkmuyorum!
Özgürüm...
Zorba-Seyretmeye öncelikli olmaya devam
edecek Nikos Kazancakis klasiği...
ÖZGÜRÜM
Özgürlük anlayışını,
düşüncesinin ve sahiplenmek için çok çaba harcadı insanlık. Uğrunda nice
savaşlar, uğraşlar verildi. Daha ne kadar verileceği de belli değil…
Özgürlüğü
içselleştirmeden, kelime manasını ruhuna kazımadan en ufak ayrılışı, haykırışı
özgürlük saymak yetmiyor bana. Uğrunda bir ömür almanın yanında, geriye
bıraktığın eserler de, sözden öte eyleme, kültüre dönüşmeli.
20. yüzyılın en
önemli filozoflarından, yazarlarından birisi kabul edilen Nikos Kazancakis
özgürlüğü en üste taşıyan insanlardan sadece birisi. Baştan sona onun arayışıyla,
edebiyat ve sinemanın eyleme ve insanlık gösterisine dönüşen haliyle gözler
önüne serdi.
Kazancakis Kan
Kanseri olduğunda Almanya’da tedavi görürken öldü. Ortodoks Kilisesi mezarlığa
defnedilmesine izin vermedi. Girit’te bulunan mezarının taşına şu üç cümlenin
yazılmasını istedi;
Hiçbir Şey Ummuyorum
Hiçbir Şeyden Korkmuyorum
Özgürüm…
Ona sorulduğunda; “
Ben aslında entelektüel değilim. Ben sadece yazı yazıyorum. Ama yazarken
kalemime mürekkep değil kan bulaşıyor.” Bu duyarlılığı anlamak zor biraz!
İnsanoğlunun bir ömür beklediği ünlü olma, kariyer yapma fırsatları, gururu,
çalımı da yanına alırsa, eline damlayan kanı, gözyaşını göremezsin.
Sanatın ve sanatçının
farkı tam da burada ayrılıyor; toplumların, çevrelerinin eksik, eskimiş ve
kokmuş taraflarını onarmaya çalışırlar; sadece budur onların yazıya dönüşen
ruhsal, edebi ve göksel haykırışlarının amacı…
İster ilime, ister
sanata adanmış olun; eninde sonunda bırakacağınız en küçük eser bile insanlığın
mirasıdır. Polonya’dan ayrılmak zorunda kalan ve ilk Nobel Ödülü olan kadın,
aynı dalda iki Nobel Ödülü almış insan olan Marie CURİE de insanlık
yolculuğunda adanmışlardan birisidir.
Radyoaktive alanında
yaptığı çalışmalarla ilgili olarak iki farklı alanda Nobel Ödülüne hak sahibi
olmuştur.
Hayatını deneylere,
kimya ve fizik alanındaki gelişmelere bırakan Marie Curie bir konuşmasında hiç
eskimeyecek bir sesleniş yapıyor;
“ Daha fazlasını
yapamasak da, her birimiz bir parça bilgi kırıntısı yakalaya bilirsek,
insanlığın GERÇEK hakkında ki rüyasına, mütevazı ve yetersiz olan bir şeyler
katabiliriz.
Karanlığımız içinde
görünen evreni şekillendiren büyük planın belirsiz ışıkları, bize parça parça
gösterilen bu küçük mumlar sayesinde olacaktır.
Bilimin öyle
güzelliklere sahip olduğuna ve ruhani gücünün, bütün dünyayı şeytanlardan,
cahillikten, fakirlikten, hastalıklardan ve savaşlardan kurtaracağını
düşünenlerdenim.
Gerçeğin belirgin
ışığını arayın! Belirgin yeni yollar arayın! İnsanlığın görüş alanı çok uzak
olmasa bile, İLAHA ADALET bizi hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmayacak.
Her çağın kendi
rüyası vardır. O halde dünün rüyalarını bir kenara bırakın. Bilginin meşalesini
alın, geleceğin sarayını inşa edin.
Nikos Kazancakis de
baştan sona vazgeçmediği şey; VAROLUŞU sorgulamak! Bundan dolayı da Papa; yani
Vatikan’ın, Ortodoks Kilisesinin tepkisin alıp dışlanmıştır.
Kazancakis’i dünyaya
tanıdan Zorba isimli romanı olurken, daha sonra sinemaya aktarılmasıyla, ünü
daha da arttı.
Ben Özgürüm, demenin
uçsuz bucaksızlığı, kırıntıları mum ışığına dönüştürmekten geçtiği bellidir.
Kazancakis de hayatı boyunca bunu yapar. Ve bir söyleminde; “ Hayatımda hiçbir
zaman Zorba’nın önünde utandığım kadar utanmadım.”
Kendi yazdığı kitap
kahramanlarının, kendi ruhunu, geçmişiyle bugünü; kısacası olgunluk dönemini
çok iyi anlatıyor.
İster Kazancakis’in
Zorba isimli kahramanı gibi sirtaki, isterseniz, kasap veya çiftetelli ile
özgürlüğünüzü, müziğin ritmiyle tüm dünyaya ilan edin; isterseniz; bir başka
şekilde! İyiye, daha güzele ulaşmanın her daim harekete, bilgiye, görgüye
muhtaç olduğunu unutmadan; unutturmadan yola koyulmanın erdemiyle;
ÖZGÜRÜM, demenin
demi, soğuk bir kış günü size sunulan çayın demi, kokusu kadar önemli
olmalıdır…
Güven Serin
YanıtlaSilİnsan özgürlüğü; ilgi ve beğenilerini seçme, kendi kişilik özelliklerine uygun şekilde hayat planı yapma ve tercihlerinin sonuçlarını yaşama iradesidir.
Özgürlük; varlığına ve nasıl olacağına duyulan ”sorumluluğun” en güzel koruyucusudur
Özgürlük; yaşamın sorumluluğunda, sevgiyle, yüreğinizin sizi götürdüğü yere gidebilme cesareti ve bilgeliğidir.
Özgürlük kendini bilmektir, farkındalıktır, onurlu yaşamaktır. İnat ve kibirden uzak, evrensel değerlerin kendine yer bulduğu akıllı insan bahçesidir.
Sağ duyu sahibi her insan, kendi hür iradesini ortaya koyarak;
mazaretlere sığınmadan yaşamı okur, sorgular, mevcut sistemin aksayan yönlerini yüksek sesle söyler ve hakta karar kılar.
Ve özgürce yaşamak için, öncelikle aklın; insanı tutsak edercesine tutku haline gelebilecek her türlü menfaat, hırs ve korku esaretinden kurtulması gerekir.
Karl Popper‘in dediği gibi;
*Bilim gibi akıl da karşılıklı eleştiri ile büyür, o nedenle aklın büyümesini planlamanın tek mümkün yolu düşünce özgürlüğünü koruyan kurumları geliştirmektir.*
O zaman, özgür toplumun felsefi temellerini yeniden entelektüel bir konu haline getirmeliyiz.
Yoksa:mal, makam, şehvet, şöhret, parti, ideoloji ve kullara esir olmuş akıl ve ruhun bedeni özgür olamaz.
Bedenden önce akıl ve vicdanların özgür olması gerekir.
Gerçek Özgürlük ancak bu şekilde anlam ifade edebilir sevgili yazarım.
Yazdığın makale de bunu o kadar net ve açık belirtmişsinki, ruhumda ayrı bir tat ve lezzet bıraktı . Bilimin öyle güzelliklere sahip olduğuna ve ruhani gücünün, bütün dünyayı şeytanlardan, cahillikten, fakirlikten, hastalıklardan ve savaşlardan kurtaracağını düşünenlerdenim.
Diyorsun ya! kesinlikle katılıyorum. Eyleme,kültüre dönüşmeyen her şey, kendi kendini yok ediyor. Bu dünyaya ait hiç bir iz bırakmadan. Özgürlük, bir kültür ve yaşam biçimi olduğunda anlam ifade eder.
Teşekkür ederim, farkındalık yaratan bu engin bakış açına ve yaşama anlam katan sorgulamalarına..
Olcay Kasımoğlu
YanıtlaSilTeşekkür ederim sevgili dost. İnsan oğlunun gelişimi,belki sonunda sonsuza karışacak oluşu;bütün sözcükler, algılar,beyin defterine yazılan küçük notçuklar;hep bir harman yeri telaşı içinde;bazen rüzgarı bekler, bazen ağır hava bunaltır...
Bilinen tarih yetmiyor insanı anlatmaya. Bu yüzden bilinmeyen ve düşlenen,irdelenen şeylere muhtaç insan;yazgının destanları,mitolojiyi icat etmesi gibi,yepyeni gezegenler, galaksiler oluşturacak,yerinde duramayan milyarlık beyin hücreleri olan insan...