Sayfalar

29 Şubat 2016 Pazartesi

YEDİNCİ SANAT, YEDİNCİ MÜHÜR




YEDİNCİ SANAT, YEDİNCİ MÜHÜR

 Güzel sanatlara, resim, mimari, dans, şiir ve müzikten sonra katılan yedinci sanat dalı sinemadır.

 Yedinin gizeminden midir bilinmez, sinema altı sanat dalını da içinde barındırır. Görselliğiyle, sesleri, konularıyla, zanaat sanata dönüşmüşse kahrolası yaşamı bataklıktan kurtarma, yaşamın her evresinde yepyeni heyecanları, eskinin de birikimi üzerine inşa etme şansı yakalaya biliriz.

  Sinema; o büyülü perde; şimdi şık mekânlara, bol reklâm öncesi tüketim kışkırtmalarına önayak olsa da, içimizde tamamlanmamış bilincin de üst, tampon, besin olarak kullanacağı yedinci sanat dalı.

 Yedinci Mühür de sinemanın bir parçası. İsveç doğumlu sanatçı İngmar Bergman’ın 1957 yılında yönettiği siyah beyaz film. Film olmaktan öte, aç olan insan ruhuna, bütün duyu organlarından akmayı bekliyor.

 Yaşamın düzenbazlığı karşısında kendi bilincimizi, duruşumuzu tam olarak değerlendirmediğimiz durumlarda bitmeyen hayal kırıklıkları hiçbir zaman peşimizi bırakmıyor. Bırakmayacak ta…

 Tıpkı; ölüme herkesin inanıp, kendi ölümüne bir türlü inanmadığı gibi…

 Yedinci Mühür filmi ölüm ile satranç oynayan şövalyenin diyaloglarıyla başlıyor;

 Kimsin? Ben ölümüm! Benim için mi geldin? Evet. Hazır mısın? Bedenim korkuyor, ben değil.
 Ölüm, görevini yapmak üzeridir; üzerinde ki siyah giysi; karanlığı, hiçliği, yerin altını; uzayda ki simsiyah kara delikleri anlatsa da, şövalyenin bir planı vardır. Ölüme seslenir;

Bir dakika! Hep öyle derler! Satranç sever misin? Nereden bildin! Ve süre kazanmayı amaçlayan şövalye ölüm ile satranç oynamaya başlar. İyi oyuncudur…

  Bergman’ın sanatı; sineması avucumuzda ki bir yudum yaşamı anlatmaya çalışır. Henüz yaşam sona ermediyse, süreyi uzatma ihtiyacı duyuyorsak; yaşamın anlamsızlığını anlamlı hale; sonun katlanılır bir hoşluğa dönüşmesine belki pencere, kapı; belki yepyeni başlangıç…

  Pisagorculara göre 7, tek sayı ve erkektir. Uğuru temsil eder. Antik çağlar, dünyanın yedi harikasından söz eder… Haftanın günleri yedidir. İncil’e göre kuzu ‘7’ mühürü açtığında gökyüzünü sessizlik kaplayacakmış. Kıyamet alameti… Sonra, yedi melek yedi borazanı çalmaya hazırlanacak…

   Kur’an-ı Kerime göre Allah Yeri ve Göğü ‘ 7’ tabaka halinde yaratmış. Kur’an-ı Kerim cehennemin 7 kapısı olduğunu belirtiyor.

  Yedi evrensel sanat, müzikte yedi adet nota vardır. Eski Mısır’da Güneş Tanrısı Ra yedi ruhludur. Dünyada yedi kıta bulunur.

 Peki, ama dostlarım; yedi katmanlı göğün yeryüzünde yaşayan sizlerin anlamlı, kültüre dönüşmüş kaç hikâyesi vardır? Yedinin hikâyesi saymakla bitmez. Nice insanın ise, göstermelik oluşumlardan, kavga, gürültü, kirli bilgi, görüden öte geçmeyen yaşam sanatının yediden öte olduğu gerçekken; bizler illa bulunduğumuz yeri bataklığa mı çevirelim?

 Bir ressam kilisenin duvarlarına resim çizer. Yanına yaklaşan şövalye hayretle sorar;

 O da ne öyle? Ölümün dansı! Bunları niye çiziyorsun? İnsanlara ölümü hatırlatmak için. Bu onları mutlu etmez. Niye hep mutlu olsunlar ki! Niye biraz da korkmasınlar? O zaman resmine kimse bakmaz. İnan bana bakarlar; bir kafatası çıplak bir kadından daha ilginçtir. Onları korkutursan düşünürler! Düşündükçe daha da korkarlar. Sonra da rahiplerin kollarına koşarlar. Bu beni ilgilendirmez!

  Sen sadece ölümü çiziyorsun. Ben olanı çiziyorum. Başkaları ne yaparsa yapsın! Kim bilir sana nasıl küfredecekler!

 “ Güneş halen tepede! İşte elim; oynata biliyorum. Ve ben şövalye; ölümle oynuyorum.”

Konu-komşu, akraba girdabını bir kenara bırakıp, bizi esas yenecek olan ölümle satranç oynamaya ne dersiniz? Zaman denen şeyin, zamansızlığa ve sanatın bütün dallarına dokunmaya ihtiyacı vardır. İnsanın ruhuyla dokuduğu her şey; bilince yepyeni oyun taktikleri öğretebilir…

 Güven Serin 





2 yorum:

  1. Asi Ve Mavi1.03.2016 15:35

    Sevgili Güven;
    Her sanat yapıtının içinde, insanoğlunun yaşamla bir hesaplaşmasının bulunduğu söylenebilir. Hayatı sanat yoluyla anlama çabası, bireylerin ve toplumların gelişmesi yolunda temel ivmelerden biri olmuştur.

    Hepimizin içinde, ortaya çıkmak için belirli koşulları bekleyen mucizeler vardır ve her insanın yaşamı, onu kendine götüren bir yol denemesidir.
    ''Yedinci mühür'' insanoğlunun kendi gerçeğiyle yüzleşmesidir aynı zamanda Bütün bunlara bakınca ölümün olduğu bu dünyada, yarın diye bir şey yok aslında, yarın bizim düşlerimiz ve umut ettiklerimizdir.
    Sevdiklerimize dokunmadıktan sonra, bütün yaşadıklarımız hayaldir aslında.

    ''Zaman denen şeyin, zamansızlığa ve sanatın bütün dallarına dokunmaya ihtiyacı vardır. İnsanın ruhuyla dokuduğu her şey; bilince yepyeni oyun taktikleri öğretebilir.'' Neden olmasın sevgili dost..

    Olcay

    YanıtlaSil

  2. Teşekkür ederim. İnsanın insanlık sürecinde var ettiği sanat dalları;insanın kılcal damarları kadar geniş,gizemli ve gerekli...

    YanıtlaSil