Sayfalar

14 Ekim 2015 Çarşamba

YAŞLI AYAKKABICI


Kamera; Güven   Tekirdağ- Osman Bey


Osman Usta


YAŞLI AYAKKABICI

  Yaşlı ayakkabıcıyla aynı otobüse bindik. Günün geceye diğer yarım küreye ilerlediği akşam saati. Otobüsün en arkasına yan yana oturduk. Merhabama aynı samimiyetle merhaba, dedi.

  Yaşlı ayakkabıcı yaşlı sıfatını düşündürecek kadar işine, mesleğine bağlı ve dimdik görevi başında. Kaç yıldır bu işi yapıyorsun sorusuna; “ Seksenden on çıkar.” Dedi. Yani, yetmiş yıldan bu yana ayakkabı tamir ediyor. Ona da bu mesleği amcası öğretmiş.

 Osman Amca; yaşlı ayakkabıcı unvanını ne kadar hak ediyor bilemem ama benim onun yüzünde gördüğüm gençlik, huzur; nice genç insanın yüzünde ve bedeninde yok. Ne hazin bir şey; içi boşaltılmış nice insan; hatta ruhunu bile kim bilir nerede yitirmişler dolanır dururlar meydanlarda.

 Tekirdağ’da yaşayıp da Osman Amcanın dükkânına uğramayan yoktur. Ayakkabısını atmaya kıyamayan, yırtığını, söküğünü önemseyen; kısacası ayağında ayakkabı olan her insanın Osman Amcayı görmüşlüğü, onun işine düşkünlüğünü, ne kadar az bir ücretle yetindiğini bilirler.

 Ona bıraktığınız ayakkabıların tamiri; 1 ile 3 TL değişen emeğin karşılığında tekrar size sapa sağlam olarak geri döner. İşiniz aceleyse, ayakkabınızı çıkarmanızla birlikte Osman Amca halden anlayan bir sessizlik içinde zanaatına imrendirecek titizlikle gereğini yapar.

 Onu taşıyan bedeni seksen yaşında; Osman Amca doğduğundan bu yana dünya güneşin etrafında seksen kez döndü. Bu dönüş hafızamızı zorlayacak kadar uzun yolun yolculuğudur. Seksen yılın içerisinde seken milyon olay kendi akışını yaptı. Kimi, sessizliğin içinde iz bile bırakmadan sislerin arasında kaybolup giderken, kimisi derin yarıklar bırakarak; yepyeni dönüşümleri hediye etti; hediyeye, değişime, dönüşüme hiçbir zaman bıkmayacak doğanın ait olduğu dünyaya.

 Osman Amcanın dükkânında tabela bile yok. On metre karelik küçük dükkânın ağzına kadar ayakkabıyla doluluğu, derinin kendine has kokuları ve günü zanaatla buluşturan Osman Amcanın muazzam istikrarı…

 Yetmiş yıllık büyük koşu… Neredeyse hiç şikâyet etmeden… Seçim hesapları, makro dengeler, kur seviyeleri, hukuk üstünlüğü, mülkiyet hakları, kamuda verimlilik; bütün bunlar günün içine eksiksiz düşerken, günün içinde çığlıkları yankılanırken Osman Amcanın dükkânında bir tek şey yankılanıyor; iğne, ip ve onun elindeki marifet…

 Yüzüne bakınca neredeyse bütün zanaatkârlarda gördüğüm mutluluk sınırını gördüm. Onun hukuk üstünlüğü ona emanet edilen ayakkabıları zamanında sağlam bir şekilde tamir etmekle başlıyor ve bitiyor. Onun bütçe denkliği, ürettiği kadar tüketmekten besleniyor. Onun mali disiplini; gerekli olana öncelik verip, ihtiyacı kadarla yetinmeyle anlam kazanıyor. Onun verimliliği; sahip olduğu bedeni hor kullanmayarak, ruhunu yormadan; döngünün büyük uyumunu, sükûnetle kabul etmeden besleniyor.

 Yaşamı büyük kaygılarla kovalayanlar; dünyanın altını üstüne getirenler; bin bir türlü yetmezlik içinde çırpınanlar; dönüp dolaşıp en sonunda aradıkları tek şey vardır; Osman Amcanın yüzündeki, ruhundaki ve seksen yıllık duruşundaki huzur…

 İnsan sessizce sormak istiyor; sessizliği okuyan marifetli insanlara; “ o zaman bunca koşturmaca, bunca telaş ve kaygı niye?”

 Felsefeden, sanattan, zanaattan, ilimden yoksun; tarihe sadece zafer gözüyle bakan, talihi hep kazanmakla anlamlandıran insanların insanlık arayışı kaç bin yıl içinde şekillene bilir; varın sizler düşünün dostlarım.

 Yaptığınız işi en iyi yapıyorsanız; bütün disiplinler, kavramlar hiçbir şekilde tahmin edemeyeceğiniz kadar size saygı gösterir. Sanki gelmiş geçmiş bütün ruhlar, tüm zamanlara ait canlılar sizin hemen yanı başınızda, size elleriyle, yürekleriyle, soluklarıyla destek olurlar; emeğe, disipline, istikrara, üretime, faydaya adandığınız için…


 Güven Serin 






3 yorum: