Kamera; Güven Tekirdağ- Osman Bey
Osman Usta
YAŞLI AYAKKABICI
Yaşlı ayakkabıcıyla
aynı otobüse bindik. Günün geceye diğer yarım küreye ilerlediği akşam saati.
Otobüsün en arkasına yan yana oturduk. Merhabama aynı samimiyetle merhaba,
dedi.
Yaşlı ayakkabıcı
yaşlı sıfatını düşündürecek kadar işine, mesleğine bağlı ve dimdik görevi
başında. Kaç yıldır bu işi yapıyorsun sorusuna; “ Seksenden on çıkar.” Dedi.
Yani, yetmiş yıldan bu yana ayakkabı tamir ediyor. Ona da bu mesleği amcası
öğretmiş.
Osman Amca; yaşlı
ayakkabıcı unvanını ne kadar hak ediyor bilemem ama benim onun yüzünde gördüğüm
gençlik, huzur; nice genç insanın yüzünde ve bedeninde yok. Ne hazin bir şey;
içi boşaltılmış nice insan; hatta ruhunu bile kim bilir nerede yitirmişler
dolanır dururlar meydanlarda.
Tekirdağ’da yaşayıp
da Osman Amcanın dükkânına uğramayan yoktur. Ayakkabısını atmaya kıyamayan,
yırtığını, söküğünü önemseyen; kısacası ayağında ayakkabı olan her insanın
Osman Amcayı görmüşlüğü, onun işine düşkünlüğünü, ne kadar az bir ücretle
yetindiğini bilirler.
Ona bıraktığınız
ayakkabıların tamiri; 1 ile 3 TL değişen emeğin karşılığında tekrar size sapa
sağlam olarak geri döner. İşiniz aceleyse, ayakkabınızı çıkarmanızla birlikte
Osman Amca halden anlayan bir sessizlik içinde zanaatına imrendirecek
titizlikle gereğini yapar.
Onu taşıyan bedeni
seksen yaşında; Osman Amca doğduğundan bu yana dünya güneşin etrafında seksen
kez döndü. Bu dönüş hafızamızı zorlayacak kadar uzun yolun yolculuğudur. Seksen
yılın içerisinde seken milyon olay kendi akışını yaptı. Kimi, sessizliğin içinde
iz bile bırakmadan sislerin arasında kaybolup giderken, kimisi derin yarıklar
bırakarak; yepyeni dönüşümleri hediye etti; hediyeye, değişime, dönüşüme hiçbir
zaman bıkmayacak doğanın ait olduğu dünyaya.
Osman Amcanın dükkânında
tabela bile yok. On metre karelik küçük dükkânın ağzına kadar ayakkabıyla
doluluğu, derinin kendine has kokuları ve günü zanaatla buluşturan Osman
Amcanın muazzam istikrarı…
Yetmiş yıllık büyük
koşu… Neredeyse hiç şikâyet etmeden… Seçim hesapları, makro dengeler, kur
seviyeleri, hukuk üstünlüğü, mülkiyet hakları, kamuda verimlilik; bütün bunlar
günün içine eksiksiz düşerken, günün içinde çığlıkları yankılanırken Osman
Amcanın dükkânında bir tek şey yankılanıyor; iğne, ip ve onun elindeki marifet…
Yüzüne bakınca
neredeyse bütün zanaatkârlarda gördüğüm mutluluk sınırını gördüm. Onun hukuk
üstünlüğü ona emanet edilen ayakkabıları zamanında sağlam bir şekilde tamir
etmekle başlıyor ve bitiyor. Onun bütçe denkliği, ürettiği kadar tüketmekten
besleniyor. Onun mali disiplini; gerekli olana öncelik verip, ihtiyacı kadarla
yetinmeyle anlam kazanıyor. Onun verimliliği; sahip olduğu bedeni hor
kullanmayarak, ruhunu yormadan; döngünün büyük uyumunu, sükûnetle kabul etmeden
besleniyor.
Yaşamı büyük
kaygılarla kovalayanlar; dünyanın altını üstüne getirenler; bin bir türlü
yetmezlik içinde çırpınanlar; dönüp dolaşıp en sonunda aradıkları tek şey
vardır; Osman Amcanın yüzündeki, ruhundaki ve seksen yıllık duruşundaki huzur…
İnsan sessizce sormak
istiyor; sessizliği okuyan marifetli insanlara; “ o zaman bunca koşturmaca,
bunca telaş ve kaygı niye?”
Felsefeden, sanattan,
zanaattan, ilimden yoksun; tarihe sadece zafer gözüyle bakan, talihi hep
kazanmakla anlamlandıran insanların insanlık arayışı kaç bin yıl içinde
şekillene bilir; varın sizler düşünün dostlarım.
Yaptığınız işi en iyi
yapıyorsanız; bütün disiplinler, kavramlar hiçbir şekilde tahmin edemeyeceğiniz
kadar size saygı gösterir. Sanki gelmiş geçmiş bütün ruhlar, tüm zamanlara ait
canlılar sizin hemen yanı başınızda, size elleriyle, yürekleriyle, soluklarıyla
destek olurlar; emeğe, disipline, istikrara, üretime, faydaya adandığınız için…
Kaleminize sağlık...
YanıtlaSilKaleminize sağlık...
YanıtlaSilTEŞEKKÜRLER
YanıtlaSil