ALAKARGA ve SÜLEYMANPAŞA KUŞ SEVGİSİ
Bakmanın ve görmenin
sonu olmadığını bir kez daha anladım. Nasıl renkler sonsuza doğru yol alıyorsa
bilim sayesinde öğreniyorsak; kuş bilimcilerine minnet ile selam etmek isterim.
Hazır kuş
bilimcilerden söz etmişken (Arnitoloji) Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesinin
kuşlar içindeki kuş yuvaları uygulamasına da bir selam etmek isterim. Üstünden
kaç zaman geçtiği halde hiçbir kuşun tercih etmemesi kuşlara bakış açımızı,
uygulamalar hakkında ki samimiyetimizi de gözle önüne seriyor.
Sevgili Belediye
amirleri, memurları ve üyeleri, başkanı; bu iş; yani şehir, işi bilime ve
şehircilik sevdasına inanmakla oluyor. Yaptığınız çok güzel şey ama yeterli
olmadığı gibi eksik.
Niçin mi? Kendi
bölgenizi, kuş türlerini ve yuva tercihlerini araştırmamışsınız. Yöremizin
kuşlarını, ağaçlarını daha dikkate alıp bu güzellikleri isimleriyle, onların
biyolojik ve davranışsal özelikleriyle çocuklara, yetişkinlere anlasanız,
gösterseniz ortaya çok güzel bir şey çıkar. Yapacaksınız biliyorum; yapma
düşüncelerinizin kıpırtılarını biliyorum…
Alakarga’ya dönmek
istiyorum. Neredeyse ülkemizin her yerinde olduğu halde tam olarak bilinmeyen,
Ölüdeniz diyarında yerel isminin Alakabak olduğunu öğrenip gözlerimi
dakikalarca alamadığım bu kuş; dünyaya yayılmış 10 Bin kuş türünden sadece
birisi… Hepsinin ayrı davranışı, ötüşü, rengi, boyu, gösterişi ve gösterisi
var.
Çocuklarımız kuşları
da, ağaçları ve çiçekleri de tanımadan büyüyor. Tanımamak ne gibi şeyler
kaybettirir? Anlaşılmayan her şey önemsiz kalır. İnsan derinliği, zarafeti,
anlayışı, itinası da eksik kalır. Şiiri, duygusallığı, iradesi de sınırlı
gelişir.
Uygarlığı sürekli
kovalayan ülkeler; şehirleri doğayla barışık, doğanın en küçük kırıntısına en
yüksek saygı ve anlayış içinde şekillendiriyorlar.
Likya Yolu yürüyüşü
nedeniyle bulunduğum ölüdeniz koruluğu içinde dolaşırken gördüm Alkarga’yı. Renkli
duruşuyla kenetlenmiş bakışımla bir şiire dönüştük. Şiir sesiyle tiz ıslık
yolladım ona. Kabul etti ıslığın ses rengini. Oldukça renkli ve çekici
gövdesiyle telaşlı bir arayış içinde ıslığın sahibi olan diğer kuşu aradı.
Alakarga ile oyun
oynuyorduk gün geceye süzülme telaşında ölüdeniz dağlarında ilmik ilmik
işlenirken yaşam sevdaları gökyüzün ve yeryüzü cenneti içinde.
Bir parça ili,
diyalog ve ne kadar az kuş türü tanıdığımın farkına vardık. Ne hazin bir
yoksulluk dostlarım… Eğiticilere, kendini “aydın “ ve “sorumlu” hisseden
herkese seslenmek isterim; ÇEVRENİZE yabancı kalmayın! Kendinize de bir o kadar
yabancı, kullandığınız dile de bir o kadar yetersiz kalırsınız.
Nasılsın, iyi misin,
nereye gidiyorsun, nereden geliyorsun, sözcüklerinden öteye geçemeyişinizin
kısırlığı içinde tepinip dururuz…
Gördüğüm Alakarga,
kahvenin, grinin, siyahın, mavinin tonlarıyla dünya cennetini anlatıyordu. Bir
kuşun sadece ağaçta yaşamadığını bir parça bilgiyle tadına doyum olmaz
biyolojik yaşamların insana katacağı derinsellikle Alakarga’ya saygı duydum.
Meşe palamutlarını kış için saklayışını, sakladığı yere işaret koyuşunu; kuş
aklının insan tarafından daha anlaşılmadığını; insan kavgalarımız, kısır
tartışmalarımız içinde nasıl da görmediğimizi; körlüğümü hissettim…
Tam da oğlu David
Rieff’in annesi Susan Sontag’ın anılarını yaşınladığı Bilinç Tene Kuşanınca
eserinde yer alan yazara ait bir sözcüğü anlamaya çalışırken;
“ Akıllanmak için
aptallaşmam gerekiyordu.” Ne kadar çok akıllı, gururlu görünüp aptallıktan,
salaklıktan, cahillikten, sapkınlıktan korkarken ne büyük aptallıklara,
sapkınlıklara yol aldığımızı bilmediğimizi irdeledim; öğretilerin insana akan,
damlayan emeklerine teşekkür ederek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder