Sayfalar

9 Temmuz 2015 Perşembe

ALAKARGA ve SÜLEYMANPAŞA BELEDİYESİ



ALAKARGA ve SÜLEYMANPAŞA KUŞ SEVGİSİ

  Bakmanın ve görmenin sonu olmadığını bir kez daha anladım. Nasıl renkler sonsuza doğru yol alıyorsa bilim sayesinde öğreniyorsak; kuş bilimcilerine minnet ile selam etmek isterim.

 Hazır kuş bilimcilerden söz etmişken (Arnitoloji) Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesinin kuşlar içindeki kuş yuvaları uygulamasına da bir selam etmek isterim. Üstünden kaç zaman geçtiği halde hiçbir kuşun tercih etmemesi kuşlara bakış açımızı, uygulamalar hakkında ki samimiyetimizi de gözle önüne seriyor.

 Sevgili Belediye amirleri, memurları ve üyeleri, başkanı; bu iş; yani şehir, işi bilime ve şehircilik sevdasına inanmakla oluyor. Yaptığınız çok güzel şey ama yeterli olmadığı gibi eksik.

 Niçin mi? Kendi bölgenizi, kuş türlerini ve yuva tercihlerini araştırmamışsınız. Yöremizin kuşlarını, ağaçlarını daha dikkate alıp bu güzellikleri isimleriyle, onların biyolojik ve davranışsal özelikleriyle çocuklara, yetişkinlere anlasanız, gösterseniz ortaya çok güzel bir şey çıkar. Yapacaksınız biliyorum; yapma düşüncelerinizin kıpırtılarını biliyorum…

 Alakarga’ya dönmek istiyorum. Neredeyse ülkemizin her yerinde olduğu halde tam olarak bilinmeyen, Ölüdeniz diyarında yerel isminin Alakabak olduğunu öğrenip gözlerimi dakikalarca alamadığım bu kuş; dünyaya yayılmış 10 Bin kuş türünden sadece birisi… Hepsinin ayrı davranışı, ötüşü, rengi, boyu, gösterişi ve gösterisi var.

 Çocuklarımız kuşları da, ağaçları ve çiçekleri de tanımadan büyüyor. Tanımamak ne gibi şeyler kaybettirir? Anlaşılmayan her şey önemsiz kalır. İnsan derinliği, zarafeti, anlayışı, itinası da eksik kalır. Şiiri, duygusallığı, iradesi de sınırlı gelişir.

 Uygarlığı sürekli kovalayan ülkeler; şehirleri doğayla barışık, doğanın en küçük kırıntısına en yüksek saygı ve anlayış içinde şekillendiriyorlar.

 Likya Yolu yürüyüşü nedeniyle bulunduğum ölüdeniz koruluğu içinde dolaşırken gördüm Alkarga’yı. Renkli duruşuyla kenetlenmiş bakışımla bir şiire dönüştük. Şiir sesiyle tiz ıslık yolladım ona. Kabul etti ıslığın ses rengini. Oldukça renkli ve çekici gövdesiyle telaşlı bir arayış içinde ıslığın sahibi olan diğer kuşu aradı.

 Alakarga ile oyun oynuyorduk gün geceye süzülme telaşında ölüdeniz dağlarında ilmik ilmik işlenirken yaşam sevdaları gökyüzün ve yeryüzü cenneti içinde.

 Bir parça ili, diyalog ve ne kadar az kuş türü tanıdığımın farkına vardık. Ne hazin bir yoksulluk dostlarım… Eğiticilere, kendini “aydın “ ve “sorumlu” hisseden herkese seslenmek isterim; ÇEVRENİZE yabancı kalmayın! Kendinize de bir o kadar yabancı, kullandığınız dile de bir o kadar yetersiz kalırsınız.

 Nasılsın, iyi misin, nereye gidiyorsun, nereden geliyorsun, sözcüklerinden öteye geçemeyişinizin kısırlığı içinde tepinip dururuz…

 Gördüğüm Alakarga, kahvenin, grinin, siyahın, mavinin tonlarıyla dünya cennetini anlatıyordu. Bir kuşun sadece ağaçta yaşamadığını bir parça bilgiyle tadına doyum olmaz biyolojik yaşamların insana katacağı derinsellikle Alakarga’ya saygı duydum. Meşe palamutlarını kış için saklayışını, sakladığı yere işaret koyuşunu; kuş aklının insan tarafından daha anlaşılmadığını; insan kavgalarımız, kısır tartışmalarımız içinde nasıl da görmediğimizi; körlüğümü hissettim…

 Tam da oğlu David Rieff’in annesi Susan Sontag’ın anılarını yaşınladığı Bilinç Tene Kuşanınca eserinde yer alan yazara ait bir sözcüğü anlamaya çalışırken;

 “ Akıllanmak için aptallaşmam gerekiyordu.” Ne kadar çok akıllı, gururlu görünüp aptallıktan, salaklıktan, cahillikten, sapkınlıktan korkarken ne büyük aptallıklara, sapkınlıklara yol aldığımızı bilmediğimizi irdeledim; öğretilerin insana akan, damlayan emeklerine teşekkür ederek…

 Güven Serin  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder