Sayfalar

14 Temmuz 2015 Salı

BİR KADIN GÖRÜRSEN GÖZLERİNİN İÇİNE BAK


Kamera; Güven Tekirdağ


BİR KADIN GÖRÜRSEN GÖZLERİNİN İÇİNE BAK

Ziyaretime gelen dostum Raşit Bey ile hoşbeş ettikten sonra hal-hatırlar soruldu. Türkiye’de ki ölüm yaş sınırını zorlayan Raşit Bey’in yüzüne baktığımda neşenin yanında bir başka şey daha gördüm. Kıpır kıpır bir yüz…
 Çizikten, buruşukluktan arınmış; yaşamın bütün zorlukları içinde kendi kendini onaran bedenin uğraş veren, alın teri döken yüzü…

 İnsan öğütme makinesine dönen ülke yaşam şartları, bazı insanları lime lime etmek istese de, doğanın muhteşem kalkanlarıyla “yaşam sevdası-sevgisi-inancı-uğraşı” ile karşılaşıyor… Toplum Bilimcileri bu topluma ait her ferdi tek tek inceleye bilse, onların mutluluk, huzur göstergelerini, beden ve ruhsal dinginliklerini ilimin yardımıyla kâğıda dökse oldukça şaşırtan rakamlar, toplumsal farklar çıkar ortaya.

 Beslenme, hareket ve ruhsal dinginlik; neredeyse sağlık adına en önemli söz sahibi olan bu üçlü, insanların sosyal yaşamından tutun da, bedensel görünüşe kadar etkiliyor. Yirmi kilo fazlalığı olan bir insanın üfleye-püfleye dolaşıp, sıkça tansiyondan, kötü kolesterol söz ettiğini duymak sıradan hale geldi.

 Raşit Bey bir süre önce İngiltere’ye kızı ile damadının yanına gitti. Orada yaşayan bölge insanlarını anlama, tanıma açısından çok değerli görüşlerle geri döndü. İnsanın doğanın bir parçası olduğunu en iyi bilenlerden birisidir İngilizler. O yüzden doğayı da en iyi korumayı kültürleştirmiş toplumların öncülerindendir.

 İngiltere’ye kim giderse gitsin; doğa ile insan uyumunu; insanın doğanın içine süzülen patikalar yardımıyla doğayı rahatsız etmeden de doğanın içinde olabileceğini büyük bir görgü ile anlatırlar. İnsandan kaçmayan tilkilerden, karacalardan, tavşanlardan söz ederler. Çünkü insan onları görür görmez öldürmeyi düşünmez…

 Peki, ama bizim diyar ilk önce öldürmeyi, yağmayı niçin düşünür? Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Adalet Banklığı ve Toplumu, insan sağlığını ilgilendiren bütün kuruluşlar; bu kadar çok öldürme olayını, isteğini halen çözmemiş durumdalar. Adalet Bakanlığı hapishaneleri çoğaltmak, yığılan dosyaları yeni ve daha büyük arşivlere taşımakla meşgul…

 Milli Eğitim Bakanlığı üzerinde bulunan en önemli görevi, bir yük gibi görüp bu işi özel okullara devrederek yükün hafiflemesinin keyfiyle meşgul…
 Üniversitelerimiz hızla çoğaldığı halde; ilimsel, toplumsal, sosyal projeleri niçin üniversite yerleşkelerinden şehirlere ve ülke dışına çıkamıyor?

 Bütün kuruluşların çok acil kendi içinde özerkliğe muhtaç olduğu gün gibi ortada! Çürüyen geleneklerin çok acilen insanlık neşteriyle temizlenip, pansuman yapılması gerekiyor.

  Raşit Bey’in İngiltere’de bulunduğu ilk günlerde damadı ona çok önemli bir uyarı yapar;

 “ Baba, yarın öbürsü gün çevreye çıkıp gezmek isteyeceksin. Sakın Türkiye’de olduğu gibi yürüyüşte bir kadın görürsen kafanı yana çevirip geçme. İngilizler en çok selam vermeden, kafasını çevirip geçen insanlara kızarlar.”

 Raşit Bey; “ Peki ama ne yapacağım?” , “ Günaydın, merhaba, selam deyeceksin. Hem de gözlerinin içine bakarak…”

 Raşit Bey, geniş, bakımlı parklara çıktığında yürüyüş yapan ve yanında geçen her İngiliz ile selamlaşmış. Verdiği her selamın geri bildirimi; içtenlikle gülen, onun gözlerinin içine bakan insan yüzleri olmuş…

 Bizler batı şehrinde yaşamakla istediğimiz kadar övüne duralım. En çok aracı olan şehir, okuma oranı, eğitim düzeni en yukarılarda olmuşluğuyla sarhoş olalım ama ne hazindir ki herhangi bir kamusal alanda; erkeğin kadını görünce, kadının ereği görünce başını çevirmesine tanıklık etmeye devam ediyoruz.

 Niçin? Güya, kadına saygı… Güya erkek, o bakıştan medet umar da sonra başa neler gelir… Kaçın, göçün, sakınmanın toplumsal gelişmelere HİÇBİR faydası yoktur… Olmadığı ortadadır…

 Pazar tezgâhında, taksisinin başında veya dükkânında kendinden çok küçük kadınlara; güya saygı niyetine, “ buyur abla” diyen nice insanın abla kavramı sorgulanmalı… Niçin bu mahcubiyet… Abla dediği, ana dediği koruma altına alınıyor da, azcık rahat giyinmiş bir kadın niçin halen “AV” gibi bilinip, her an ölümle, saldırıyla yüzleşiyor…

 Bu büyük sorun; bedenimizin en yukarısında taşıması gereken beynimiz apış arasından kurtarılmalı! Ama nasıl? Kreşte başlayacak eğitimler ve hayat boyu sürecek toplumsal desteklerle…


 Güven Serin 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder