Kamera; Güven Ganoslar
BURHAN KUZU ve BEKÇİ MURTAZA
İnsanın ağlayası
geliyor; yitip giden zamanların ziyankârlığına… Ninelerimiz için bir tek kırını
dahi önemliydi. Saygıyla kaldırılan sofra örtüsünün bir tek kırıntısı ziyan
edilmezdi… Onlar kıtlığı bilirler; bilmeseler de aktarılan yokluk zamanını gün
içinde yaşam algılarıyla bütünleştirir; olmayana, yetmeyene hep bir şeyler
taşırlardı…
Bolluk zamanındayız…
Evlerdeki nesneler taşıyor… Sokaklarda ki araçlar ne hazindir ki zenginlik
simgesi sayılıyor.. Ama evlerin eksik olan şarkıları, müzik aletleri,
insanların sanat ve eğlenceden, seyahatten, sağlıktan, özgür ve özgün eğitimden
yoksun olmaları eksik kabul edilmiyor…
Burhan Kuzu siyasetin
olduğu kadar sosyal meydanın da popüler akademisyeni… AKP de üç dönem bulundu.
Hep ön sıralarda göründüğünü sandı. Niçin o şansın verildiğini bir türlü
sorgulamadı. Sandı ki, onun engin düşüncesi kendi yolunu açıp, kendi
önderliğinde daha duyarlı, daha saygılı, daha adaletli bir iş yapıyor… O bunu
gerçekten böyle sandı…
Tıpkı Bekçi Murtaza
gibi… Bekçi Murtaza Orhan Kemal’in yarattığı bir karakter. Sanıyorum hiçbir
zaman ölmeyecek olan, bu toplumda oldukça var olan inanılmaz bir kader
temsilcisi…
Bekçi Murtaza’yı
anlamak çok kolay. Sosyoloji bilimini anladıysanız, evinizde şefkat, merhamet
ve demokrasi yaşanmışsa onu çok daha iyi anlarsınız… Yoksuldur… Eğitimsizdir…
Çaresizdir… Yazgının kölesidir…
Ona giydirilen
elbisenin, beline taktığı tabancanın ve düdüğünün kölesi… O, vazife düşkünüdür.
Belki de hiç görmediği, sadece ezberletilen vazifenin aşkıyla amirlerine nasıl
bağlı olduğunu, vazifenin kutsallığını son an’a kadar yaşar… Ta ki, vazife aşkı
diye, aynı fabrikada çalışan küçük kızını uyku başında yakaladı diye,
amirlerine, vazifesine yaranmak adına attığı bir tokat yüzünden beyin kanaması
geçiren küçük kızın ölümüyle, Murtaza’nın gözlerinde ki bakışta, dünyada bize
bastırılan, ezberletilen bütün vazifelerin, hoyrat bütün amirlerin,insanı
köleleştiren, insanın fikirlerine set çeken bütün sistemlerin lanetlendiğini
görene kadar…
Murtaza’yı onun
gözlerini, dünyaya bakışını sosyolojinin o ince çizgisiyle anlamanızı isterim…
Size dayatılan, sizin yaşamınız sandığınız diğer amirlere, vazifelere
yaranacaksınız diye ne kıyımlar yapıp da bunu vazife aşkıyla geçiştirmenin ve
daha sonra asıl olan o özde, vicdanda hissetmenin ölümcüllüğünü bulacaksınız
Murtaza’da…
Burhan Kuzu,
baktığınızda iyi eğitim almış, amirleriyle iyi geçinip üst sıralara çıkmış
birisi. AKP’nin ilk kurucularından. Anayasa Komisyon Başkanlığından tutun da
bir sürü kurulun başında bulundu. Son zamanlarda da popülerliği iyice arttı.
Niçin?
Vazife aşkıyla yanıp
tutuştuğu için. Tıpkı Bekçi Murtaza gibi,onun vazife aşkını destekleyen
söylemleri gibi; “ kurs görmüş, amirlerinden sıkı terbiye almış” diyerek
yüklendi de yüklendi…
Kime?
Tanrı katına
çıktığını sanıp da aşağıda kul gördüğü insanları…
Burhan Kuzu şimdi
kulların katına indi… Ve taptaze vazife aşkı söylemleri pırıltı saçıyor sosyal
medyada.
Biz bun seçim
sonucunu hak etmedik! Diyor. Hz. Muhammed’din sözünü hatırlatıyor; “ Toplumlar
layık olduğu idare ile yönetilir.”
Yani en layığının
kendi partisi olduğunu, üç dönem kuralına takılıp seçilemediği bu an’da
haykırıyor.
Niçin? VAZİFE AŞKI
İÇİN… KURS GÖRMÜŞ, ALMIŞ AMİRLERİNDEN SIKI DİSİPLİN…
Bir köşe yazarı ise
evrenden aldığı vazife aşkı, bilgi, görgü aşkıyla sesleniyor;
“Toplum içinde de
öteki bireylerle ‘eşit üreticilik-yaratıcılık ekseninde buluşulur, bileşir.’
Ortak çalışma yapılabilir. Kimseye yaslanılmaz, kimseler taşınmaz; insanın
temel kültürü varsa…
Toplumun çoğunluğu
böyle bireylerden oluşunca demokrasi de bu çoğunlun kararlarıyla kendini
yönetecek olanları seçer.
Böylece bir toplumda,
hukuk güçlünün emrinde değildir, adaletin hizmetindedir. “
Burhan Kuzu ise
AKP’nin oy kaybını neredeyse lanetliyor;
“Koalisyon Allah’ın
Belası’dır, dedim!” bu seslenişiyle demokrasiyi, milyonları, fikirleri, barışı,
sevgiyi nasıl hırpalıyor. Niçin? Vazife aşkı! Kurs görmüş, sıkı disiplin almış
amirlerinden…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder