Sayfalar

3 Ocak 2015 Cumartesi

YENİYIL GÜNEŞİ-ALFA TANGO ALFA TANGO


Fotoğraf ;İnternet

YENİ YIL GÜNEŞİ- TANGO ALFA TANGO ALFA

 Döngü bir dönemini daha tamamladı. 365 günlük büyük tur, inanılmaz yol kat eden dünyamız milyarlarca yıldır döndüğü gibi, o görkemli yolunu devam ettiriyor. Bir güneş yılı; bir kelebek, bir arı, ağustos böceği için hiç görmeyeceği kadar uzun…

  Bir insan için bir yılın önemi; birbirine benzeyen yıllar arasından kurtaramadıysa hiçbir anlam ifade etmez. Çocuksa bir an önce büyümeyi, zamanın hızlı akmasını ister. Yaşlanmanın ayak seslerini duyduysa, gelecek paniği; zamanı durdurma telaşı… Anı kurtarmaya hiçbirisi yetmez! Anı yaşamak, gönül, görgü, bilgi ve ciddi bir irade işidir…

  Ocak ayı içerisinde güneş ile dünyamızın en yakın birlikteliği yaşanacak. Dünyamız güneşe 147 milyon km yaklaşacak. Göktaşı yağmuru 12 Ocağa kadar devam edecek. Halk arasında yıldız kayması, yıldız düşmesi olarak bilinen gösteriyi izlemek istiyorsanız gökyüzüne, kuzey yıldızının olduğu yere doğru bakmanızda yarar var; bolca dilek tutmanın kimseye zararı olmaz…

  Yağmur, kar, buz derken altyapısı olmayan, yetmeyen, mimariden uzak şehrimin güneşli gününde, kuzey esintisini arkama almış bir şekilde dostum Metin’in dükkânına gittim. İdealizmin soylu çocuğu Metin neredeyse otuz yıldan bu yana büyük bir kahramanlık destanı yazıyor. Ortaokulu, Liseyi dışarıdan azmederek bitiren arkadaşım; işini de yoktan var edenlerden…

  İş hayatının vazgeçilmezliğine inananlardanım. İş kolikliğe de hiç katılmayanlardan… Metin, iş hayatını zirveye çıkarmasına rağmen iş kolikliğin pençesine düşmek üzere; bunu kendi de fark etmiş olacak ki; “artık kafama göre takılacağım; yetti gari!” esprisini yapmadan edemedi.

 Metin’in esnaf kokan dükkânına girince yine bildik o ses;

 “ Tango Alfa, Tango Alfa… Eko, Delta…” Metin’in yıllara dayalı telsiz tutkusu tam bir ustalığa dönüştü. Dünyanın her tarafından dostları, haberleştiği insanlarla oluşturdukları ortak dilin dinginliğini yaşıyorlar. Güzel olanı, birbiriyle telsizle haberleşirken, özel zamanlarda çoğumuzun unuttuğu tebrik kartlarını; yani, postayı kullanıyorlar.

 Metin ile birkaç söz-sohbet yaptıktan sonra güneşin yoğun olduğu; bir kış günü hediyesi olarak sunulduğu sahile indim. Gölgedeki buzlar erimemiş. Dikkatli yürüyüş ve kuzey rüzgârına rağmen dünyamızın hızla yaklaştığı güneşin yaşam akışı…

  Sahilde İlyas Bey ile buluştuk. On beş dakikalık yürüyüşten sonra limana geldik. Limanın önü güneşin ışınlarıyla ödüllendirilmiş güzel bir kaplıca gibiydi. Kediler, limana yeni gelmiş kahve tüyleri olan kopoy cinsi bir köpek ısının kendilerine düşen payını alma uğraşındaydılar.

 Köpeğin ince tüyleri, sahipsiz oluşu, geceden yaşadığı üşüme güneşe rağmen titreme belirtileriyle ortadaydı. Güzel bir hayvan; ona el uzatacak herhangi bir bedeni hemen kabul edecek kadar da koşulsuz. Yeni olduğunu fark eden garsonlar; kimin olacağını, nereden gelmiş olduğunu sorguladılar. O sırada balıkçı Ayhan geldi. Oturduğu yerin yakınına gelen köpeğin balıkçı Ayhan ile kurduğu sessiz dostluk gözden kaçmadı. Ayhan başını okşayınca, köpeğin güneşe olan muhtaçlığı, insana olan dostluğuyla bir oldu…

  Limanın hayvan sever garsonu elinde kocaman bir ekmekle geldi. İlk önce köpeğe uzattı. Kokladı ama yemedi. Sonra az ileriye gidip kedilere seslendi. Aynı anda biri büyük, dördü küçük beş kedi ortaya çıktılar. Ekmek parçalarını her biri kokladı. Yemeye uygun bulmadılar. Dördü geldikleri gibi geri gitti. Sadece siyah beyaz olan; daha büyücek olan kaldı.

  Kalan kedinin bir amacı; hatta birkaç amacı olduğu biraz seyirden sonra ortaya çıktı. Kedi ekmek parçalarıyla oynamaya başladı. Bu oyun, hemen üstlerinde tele konmuş iki karganın dikkatini çekti. Kargalar ekmeği günün en değerli besini olarak gördüler. Öyle bir dikkatle takip etmeye başladılar ki; bir saniye dahi takipten kopmak istemedim. Bu takibin farkında olan kedi, ekmekle oynarken, bir yandan da ekmeğin güzel bir yeme dönüşmesini hayal ettiği, bu hayal karşılığında akşam yemeği olarak karga düşlediği belliydi.

 Sabırlı kargalar neredeyse ağızlarından sular akarcasına beklediler. Kedi de öyle; hiçbir yorgunluk, bıkkınlık göstermeden neredeyse 15–20 dakika ekmeklerle, topla oynar gibi oynadı. Ta ki, garsonlardan birisi kediyi yanına çağırana kadar; bu çağrıyı fırsat bilen kargalar; günün rızkını telaşlı bir şekilde kaptılar. Bu kapış, aynı zamanda diğer kargaların da kovalamasına neden oldu.

 Yeni yıl güneşi Tekirdağ’a limanına, orada yaşayan her türlü canlıya şakalaşma fırsatı veriyor. Balıkçı Ayhan’a da köpekle dost olduğunu söyledim. Bu dostluğu hatırına o köpeğe bir isim vermesini hatırlattım. Ayhan yüzünü kaplayan sakal ve bıyığına rağmen insan gülümsemesiyle köpeğin kulağına eğildi ve üç kez “buz, buz, buz” diye seslendi. Limana yeni gelmiş, sahipsiz köpeğin ismi Buz oldu.

  Yaşam, kimsenin yok edemeyeceği kadar gerçek… Kalın bulutlar ne kadar kapalı olursa olsun, yaşamın biricik hatırına açılmaya, rahatlamaya, dinlenceye çekilmeye muhtaç. Güneş, döngünün bin bir türlü hatırına, yakarken, var edecek; patlarken, dinlendirecek; bu döngü hiç üşenmeden sürüp gidecek; bütün kargaşalara rağmen; en yakınımızda bile eğlenceli, istikrarlı, önemli stratejilere sahip rızk mücadeleleri verilecek…

 Güven Serin 


 

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder