Fotoğraf ;İnternet
YENİ YIL GÜNEŞİ- TANGO ALFA TANGO ALFA
Döngü bir dönemini
daha tamamladı. 365 günlük büyük tur, inanılmaz yol kat eden dünyamız
milyarlarca yıldır döndüğü gibi, o görkemli yolunu devam ettiriyor. Bir güneş
yılı; bir kelebek, bir arı, ağustos böceği için hiç görmeyeceği kadar uzun…
Bir insan için bir
yılın önemi; birbirine benzeyen yıllar arasından kurtaramadıysa hiçbir anlam
ifade etmez. Çocuksa bir an önce büyümeyi, zamanın hızlı akmasını ister.
Yaşlanmanın ayak seslerini duyduysa, gelecek paniği; zamanı durdurma telaşı…
Anı kurtarmaya hiçbirisi yetmez! Anı yaşamak, gönül, görgü, bilgi ve ciddi bir
irade işidir…
Ocak ayı içerisinde
güneş ile dünyamızın en yakın birlikteliği yaşanacak. Dünyamız güneşe 147
milyon km yaklaşacak. Göktaşı yağmuru 12 Ocağa kadar devam edecek. Halk
arasında yıldız kayması, yıldız düşmesi olarak bilinen gösteriyi izlemek
istiyorsanız gökyüzüne, kuzey yıldızının olduğu yere doğru bakmanızda yarar
var; bolca dilek tutmanın kimseye zararı olmaz…
Yağmur, kar, buz
derken altyapısı olmayan, yetmeyen, mimariden uzak şehrimin güneşli gününde,
kuzey esintisini arkama almış bir şekilde dostum Metin’in dükkânına gittim.
İdealizmin soylu çocuğu Metin neredeyse otuz yıldan bu yana büyük bir
kahramanlık destanı yazıyor. Ortaokulu, Liseyi dışarıdan azmederek bitiren
arkadaşım; işini de yoktan var edenlerden…
İş hayatının
vazgeçilmezliğine inananlardanım. İş kolikliğe de hiç katılmayanlardan… Metin,
iş hayatını zirveye çıkarmasına rağmen iş kolikliğin pençesine düşmek üzere;
bunu kendi de fark etmiş olacak ki; “artık kafama göre takılacağım; yetti
gari!” esprisini yapmadan edemedi.
Metin’in esnaf kokan dükkânına
girince yine bildik o ses;
“ Tango Alfa, Tango
Alfa… Eko, Delta…” Metin’in yıllara dayalı telsiz tutkusu tam bir ustalığa
dönüştü. Dünyanın her tarafından dostları, haberleştiği insanlarla
oluşturdukları ortak dilin dinginliğini yaşıyorlar. Güzel olanı, birbiriyle
telsizle haberleşirken, özel zamanlarda çoğumuzun unuttuğu tebrik kartlarını;
yani, postayı kullanıyorlar.
Metin ile birkaç
söz-sohbet yaptıktan sonra güneşin yoğun olduğu; bir kış günü hediyesi olarak
sunulduğu sahile indim. Gölgedeki buzlar erimemiş. Dikkatli yürüyüş ve kuzey rüzgârına
rağmen dünyamızın hızla yaklaştığı güneşin yaşam akışı…
Sahilde İlyas Bey
ile buluştuk. On beş dakikalık yürüyüşten sonra limana geldik. Limanın önü
güneşin ışınlarıyla ödüllendirilmiş güzel bir kaplıca gibiydi. Kediler, limana
yeni gelmiş kahve tüyleri olan kopoy cinsi bir köpek ısının kendilerine düşen
payını alma uğraşındaydılar.
Köpeğin ince tüyleri,
sahipsiz oluşu, geceden yaşadığı üşüme güneşe rağmen titreme belirtileriyle
ortadaydı. Güzel bir hayvan; ona el uzatacak herhangi bir bedeni hemen kabul
edecek kadar da koşulsuz. Yeni olduğunu fark eden garsonlar; kimin olacağını,
nereden gelmiş olduğunu sorguladılar. O sırada balıkçı Ayhan geldi. Oturduğu
yerin yakınına gelen köpeğin balıkçı Ayhan ile kurduğu sessiz dostluk gözden
kaçmadı. Ayhan başını okşayınca, köpeğin güneşe olan muhtaçlığı, insana olan
dostluğuyla bir oldu…
Limanın hayvan sever
garsonu elinde kocaman bir ekmekle geldi. İlk önce köpeğe uzattı. Kokladı ama
yemedi. Sonra az ileriye gidip kedilere seslendi. Aynı anda biri büyük, dördü
küçük beş kedi ortaya çıktılar. Ekmek parçalarını her biri kokladı. Yemeye
uygun bulmadılar. Dördü geldikleri gibi geri gitti. Sadece siyah beyaz olan;
daha büyücek olan kaldı.
Kalan kedinin bir
amacı; hatta birkaç amacı olduğu biraz seyirden sonra ortaya çıktı. Kedi ekmek
parçalarıyla oynamaya başladı. Bu oyun, hemen üstlerinde tele konmuş iki
karganın dikkatini çekti. Kargalar ekmeği günün en değerli besini olarak
gördüler. Öyle bir dikkatle takip etmeye başladılar ki; bir saniye dahi
takipten kopmak istemedim. Bu takibin farkında olan kedi, ekmekle oynarken, bir
yandan da ekmeğin güzel bir yeme dönüşmesini hayal ettiği, bu hayal
karşılığında akşam yemeği olarak karga düşlediği belliydi.
Sabırlı kargalar
neredeyse ağızlarından sular akarcasına beklediler. Kedi de öyle; hiçbir
yorgunluk, bıkkınlık göstermeden neredeyse 15–20 dakika ekmeklerle, topla oynar
gibi oynadı. Ta ki, garsonlardan birisi kediyi yanına çağırana kadar; bu
çağrıyı fırsat bilen kargalar; günün rızkını telaşlı bir şekilde kaptılar. Bu
kapış, aynı zamanda diğer kargaların da kovalamasına neden oldu.
Yeni yıl güneşi
Tekirdağ’a limanına, orada yaşayan her türlü canlıya şakalaşma fırsatı veriyor.
Balıkçı Ayhan’a da köpekle dost olduğunu söyledim. Bu dostluğu hatırına o
köpeğe bir isim vermesini hatırlattım. Ayhan yüzünü kaplayan sakal ve bıyığına
rağmen insan gülümsemesiyle köpeğin kulağına eğildi ve üç kez “buz, buz, buz”
diye seslendi. Limana yeni gelmiş, sahipsiz köpeğin ismi Buz oldu.
Yaşam, kimsenin yok
edemeyeceği kadar gerçek… Kalın bulutlar ne kadar kapalı olursa olsun, yaşamın
biricik hatırına açılmaya, rahatlamaya, dinlenceye çekilmeye muhtaç. Güneş,
döngünün bin bir türlü hatırına, yakarken, var edecek; patlarken,
dinlendirecek; bu döngü hiç üşenmeden sürüp gidecek; bütün kargaşalara rağmen;
en yakınımızda bile eğlenceli, istikrarlı, önemli stratejilere sahip rızk
mücadeleleri verilecek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder