ÖKSEL DEMİR-TEKİRDAĞ
Bir şairin inceliğini, bir yazarın dikkatini,
bir dostun gülümsemesini görebilirsiniz onda.
TEKİRDAĞ LİMANI
İğde Ağaçlarının,kuytu düşlerimizin
limandan Marmara'ya,oradan Ege'ye, Akdeniz'e
açıldığı yer...
21 ARALIK, BİRAZ DAHA IŞIK
Çalışmamı kaleme
almaya başladığım zaman dilimi 19 Aralık akşamıydı. İki gün sonra günlerin
uzamaya başlayacağını, biraz daha ışık alacağımı düşününce ışığın önünde bir
kez daha saygı duruşu yaptım.
İnsanın insan olma
yolculuğunda ne kadar çok şeyi düşünerek, görerek mutlu olma ihtimali var.
Sevdiğimiz bir insanla liman çay bahçesinde bir çay içmenin bile önemi
tartışılmaz derece büyük…
Bende öyle yaptım;
bu öneme bir ömrün adanmışlığı içinde değer vermenin istikrarıyla Öksel Demir’i
aradım. Şans benden yanaydı. Çarşıya gelmiş. Bir çay teklifime şair, yazar
heyecanı içinde evet dedi. O bir şair, yazar… Aynı zamanda Tekirdağ Sanayinin
öncülüğünü yapmanın yanında öğretici-öğretmen yanını da vurgulamak isterim.
Tekirdağ Limanı,
iğde ağaçları bir Aralık gününü daha yaşıyordu. Kedilerin bakımlı oluşu iyi
beslendiklerini gösteriyordu. Küçük kayıkların ruhumuza can katan insan
sıcaklığı her zaman var olacağı bir ihtiyaç… Balıkçı Ayhan kendi rızkına çoktan
razı olmuş tebessümle kıyıya yanaşmakla meşgul. Gün-güneş doğudan batıya
çekilmek üzere; büyük yaşam enerjisi, görkemli bir dönüşüm yapıyor.
Limanın tanıdık
garsonları Birol ve Mehmet vardiya değişimine hazırlanıyorlar. Gün geceye, gece
de güne hazırdı. Güneş; döngünün milyarlık hatırına bir daha geçiyordu diğer
yarım küreye.
Öksel Bey çayımı
yudumlarken geldi. Sıhhatli bir tebessüm içinde “ kasket yakışmış” dedi.
Başımdaki kasket; başa, bedene önem vermenin koruyucu nesnesi; gülümseyerek
teşekkür ettim.
Güne yakışmış olan
ise güneşin liman üzerinde oluşturduğu raksıydı. Pırıltı, görünen zamanı
bilinen bütün kirlerden arındırıyordu. Çaylar söylendi. Tekirdağ’ın geçmişine,
Öksel Bey’in çocukluk zamanlarına değer katmış Frişka rüzgârından, Hora
Fenerinden, şiirlerden, şairlerden söz ettik.
İyi haber, Öksel
Bey’in yakın zaman içerisinde çıkarmaya düşündüğü şiir kitabıydı. Tekirdağ’a
öncü olmuşluğun şairi, yazarı biraz kırgın da olsa; içindeki güneşi; evrenin
güneşi gibi gün yüzüne çıkarma mecburiyeti içinde; doğal bir salanımın yüksek
iteneği heyecanını gürdüm yaşam taşıyan şairin, yazarın gözlerinde.
“Biraz daha fazla
ışık! Açın pencereyi; ışık, biraz daha fazla.” Seslenen şairin sesi, ruhu
duyuyor, görüyor gibi bir parça ışığın hiçbir zararı olmayacağını, yaşama
milyarlık hücreleriyle tutunan insanlar için çok kıymetli olduğunu biliyorum.
Doğanın yaptığı hazırlığı da; kabaran toprağın, doğuma hazırlanan tohumları;
yaşam için pusuya yatmışlar; öteden beri…
Her gün, bir
dakikalık ışık damlasıyla ödüllendirilecek. Her gün, biraz daha fazla ışık
alacak aç, susuz bedenim. Açlığım, susuzluğum öğretilerden yanadır. Hiçbir
insan ömrünün yetmeyeceği, yetemeyeceği öğretiler… İçinde sevgi olan; yaşam ve
barış kokan; sınırları yerle bir eden; insanlığı ayrıştırmayan öğretilerden…
Geceye ilerleyen gün
içinde; doğudan batıya ilerleyen ışığın senfonisiyle Öksel Bey gibi değerli bir
yazar, şair dostun yarım saatlik sohbetiyle güne fazladan damlayacak ışığa
teşekkür ederken, yaşamıma akan birkaç değerli öğretiye minnet duydum.
Fikret Muallâyı
andık. Sait Faik’i, Cemal Süreya’yı… Bir şairle, yazarla oturursan, ilk önce
insanı kurtarırsın; bir parça felsefe, biraz sanat, biraz da şiirle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder