Kamera; Güven Ganoslar-Tekirdağ
"Zamanın enginliğine açım ben."
Pessoa
ZAMANIN ENGİNLİĞİ ve ZAMANIN DUYARSIZLIĞI
Bilim, yıllardır
yeryüzündeki biyoçeşitliliğin hızla eridiğini haykırıyor. Sadece günü
yaşadığını sanan insan da bu canlılardan birisi! Nasıl ki diğer canlıların
soyları ağır ağır eriyorsa, insanın da aynı tehlikede oluşu, ne hazindir ki bin
bir düşlere can veren insanın farkına varmak istemediği bir şey…
Bilim, kuşkusuz
sonsuzu anlamaya adanmıştır. Sonsuzu anlama telaşında milyarlarca kilometre
öteye bakarken bile, en yakınındaki yok oluşlara da ayrı bir itina gösterir.
Bütün çılgınlıklar yaşanırken, ismini bile bilmediğimiz canlılar yok oluyor.
Çoğunu ancak fotoğraflarda görebiliriz artık. Ama niçin yok olduğunu bilmek
bile istemeyiz.
Baş sorumlusu insan! Yok,
oluşu tespit eden, çareler arayan da insan; bilime, akıla, iradeye inanmış
insan…
Fernando Pessoa
içinde yaşadığı zamana, edebiyatın zenginliği, felsefenin çok yönlülüğüyle
seslenir;
“ İçinde yaşadığım
anın kaygısı vız geliyor, uzunda sürmüyor. Zamanın enginliğine açım ben; ve
koşulsuz olarak ben olmak istiyorum.
Doğuştan bana ait
olan içimdeki toprağı, adım adım fethettim. İçinde bir hiç olarak kaldığım
bataklığı, azar azar ele geçirdim. Sonsuz varlığımı doğurdum, ama kendimi
kendimden FORSEPSLE koparmak zorunda kaldım.”
Pessoa insan denen
canlının muhteşemliğini, her türlü karanlık dehlizin gün ışığına giden
zorluklarıyla başa edebileceğini anlatıyor. Ama ilk önce kendinle baş eden,
kendi kendini ele geçiren korkusuz, cesur, zarif ve kahraman insandan söz
ediyor.
Bilim insanları da
ısrarla, muhteşem dünyamızın yaşayacağı büyük tehlikelerden söz ediyorlar;
yıllardan beri. Bilim Teknik Dergileri kırk yıldan bu yana ülkemizin deprem
bölgesinde olduğunu anlattı durdu. Sonuç ne oldu? On binlerce insan öldü;
onların çığlıkları, onlardan geriye kalan insanların ruhsal çöküntüleri, bugün
ne halde oldukları üzerine hiçbir şey yeryüzüne çıkmadı; sanki depremle
birlikte oradaki insanların bütün geçmişi ve geleceği yok oldu.
Bilimin, iradenin
olmadığı yerde olan tükenişlerden…
Baha Kuban
Kapitalizm ve İklimi anlatıyor köşesinde. Yüksek karlar için dünyamızın
biyoçeşitliliğinin yok oluşunu, bu yok oluş içinde insanın da büyük paya sahip
olduğunu ısrarla anlatıyor. İnsan, başka canlıları, canlara can veren dünyayı
yok ederken, sıranın kendisine geldiğinin farkında bile değil; ne hazin bir
tören…
Kuban’ın anlatımına
destek veren Naomi Klein’in Kapitalizm ve İklim Kitabı. Kuban, Klein’den
yaptığı alıntıya devam ediyor;
“ Klein, kitabının
bir bölümünü, yaklaşık 150 milyon yıldır yeryüzünde yaşayan bir deniz
kaplumbağası türünün hikayesine ayırmış. Bu yaratıklar olasılıkla gök taşı
çarpışmaları ve dinozorların neslinin yok oluşu felaketinden sağ çıkmayı
başarmış, yüzeli milyon yıl ile dünyanın en uzun canlılarından birisi.
Bugün deniz
kaplumbağaları, aşırı avlanma, balık sürülerinin azalması ve iklim değişikliği
nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.”
Bu ne demek? Yüzeli
milyon yıldır bu dünyada yaşama tutunmuş canlılar bile yok oluşun eşiğine
geldiyse, çok yakın tarihe sahip insanın yok olmasını kim engelleyecek? Yüksek
kazançtan, yüksek çıkardan başka bir şey bilmeyen kapitalizmi destekleyen soylu
efendiler mi? Yeşili, betona teslim eden, bitmez denen denizi bitiren, bugün
hastalıkların bin bir çeşidiyle boğuşan insanlık sürüsü mü?
Zamanın enginliğine
tutunmayı, zamanın sınırsızlığı içinde kendi bataklığımı kurutmayı sürdürürken,
insanlığa sunacağım bir parça hizmeti, sunacağımız faydaları düşünüyorum. İlk
önce denizleri kirletmemeyi, doğayı felakete getirecek ambalajları doğaya
bırakmamayı öğrenmekle bile ne büyük katkıların sağlanacağını görmek istemem
çok büyük bir şey midir?
Doğa için oldukça
büyük bir şeydir dostlarım. İnsanın eğilmesi, insanın duyarlı kendisine gelmesi
içinse oldukça küçük bir çaba…
Güven Serin
Çıkar kavgası kör ediyor insanı, ne yazık!
YanıtlaSilHaklısın Hamiyet; bilinen körlükten öte bir körlük;hisler de körleşiyor..
YanıtlaSil