Kamera; Güven Arkeoloji Müzesi
Osman Hamdi ve Alexander Vallaury ...
Bu müze en zor şartlarda dahi insanın insanlığa ne büyük
sunumlar yapacağının da kanıtı...
Kamera; Güven Selçuk Demirel-Fransız Kültür Merkezi
Selçuk Demirel-Fransız Kültür Merkezi
Selçuk Demirel-Fransız Kültür Merkezi
Kamera; Güven Selçuk Demirel
AYDINLANMA ve AYDINLATMA YOLLARI
Çeşit çeşit yolları
vardır aydınlanmanın, aydınlatmanın… Dünya zamanı ile birlikte, insan
ihtiyaçlarıyla değişir; döngünün değişimi gibi değişir.
Çöküşler ve yeniden
doğuşlar; işte bu yüzden önemlidir sosyal bilimler… Yıkılışı anlarsanız,
doğuşu, yükselişe de en büyük katkıyı sağlarsınız. Tarih, sevimsiz veya birkaç
zamanın kahramanlıklarını hatırlamak katar kısır ve kısa anılır. Hâlbuki içi
dopdoludur, insan kokar; insan ilişkilerinin muhteşem gösterileri vardır her sokağında.
Cumhuriyete
geçişimiz böyle zamanların altyapıları, hayal kırıklıkları, çürümüşlükleri ve
acılarıyla doludur. Sanırsınız ki bu zamanlarda
hep acı vardır? Hep hüzün mü olmuştur? Hayır! Böyle zamanlarda bile
insan kendi mucizesini yaratır ve yakalar. Bu zamanlarda yeşermiş
güzelliklerden birisi de Osman Hamdi’dir. Abdülazizi, Abdülhamit’i Reşat’ı
görmüş, onların sağladığı imkânlar ile iyi bir eğitim almış bir sanatçı.
Bugünün Arkeoloji Müzesini, içinde ki benzersiz, paha biçilmez eserleri bir araya
getiren kişi. Aynı zamanda Mithat Paşa’nın dostu, güzel sanatlara âşık,
aydınlanmanın çarkını, en ağır zamanlarda, kollarında derman kalmadığı anlarda
bile çeviren bir insan…
Dedik ya,
aydınlanmanın, aydınlatmanın çeşit çeşit yolları vardır. Bu yollardan birisi de
modern müzeciliktir. İçinde sergi salonlarının, video gösterilerinin,
panellerin yapıldığı, geçmiş ile geleceğe dokunurken o dönemleri lanetlemek
yerine, gerçeğin, güzelin, iyinin tohumlarını yeşertecek bahçeler, tarlalar,
vadiler gibidirler.
Böyle yerlerden
ikisini, iki güzel mekanı anlatacağım size. Birinci mekan, Garanti Bankasının
insana, insanına, insanlığa verdiği büyük destek doğrultusunda ortaya
çıkarttığı yüz yılı çoktan geçmiş taş yapının görkemli yüzü olan yer; Salt
Galata. Alexander Vallaury. Bu topraklarda doğmuş bir mimar. Çok az
anladığımız, niçin azaldıkları, yok oldukları üzerine kafa yormadığımız
vatandaşlarımızdan sadece birisi.
Salt Galata, çok
önemli bir sanatçıyı ağırlıyor. Rabıh Mroue’nin çalışmaları, sözcükler, video
gösterimler, insan denen canlının her türlü esintisini, yine insana gerekli
güzelliğe dönüştürüyor; büyük sorgulama ve büyük yüzleşmeye; bir kez daha,
sözcüklerin, görselliğin yardımıyla erişmek, ilerlemenin katmanlarına birkaç
tuğla, harç koymak oldukça önemli.
Rabıh Mroue’nin
çalışmasını, içtenliğe, insani gelişmelere, beyin dalgalarının dingin bir
yolculuğa çıkması adına şiddet ile tavsiye ediyorum. Rabıh Mroue ne anlatıyor
acaba?
Lübnanlı sanatçı, 1990 yılında Lübnan iç savaşının sona
ermesini sorguluyor. Bu sorgulayış, oldukça çok sesli ve duyarlı bir gösteriye
dönüşüyor. Siyasi huzursuzluk, ayaklanmalar, yıkımlar, kayıplar, sansürler ve
tütmeye devam eden acıların edebi anlatımları; şiddetin içinden, pisliğin,
hilebaz lığın içinden yeşeren nilüfer çiçeklerinin, kaktüslerin, kısacası hayata
dair olan gerçeklerin yeniden var olabileceğini, irdelemeler sayesinde,
şiddetin azaltılabileceğinin; aklımızın, beden bütünlüğümüzün önemlerini
anlatıyor…
Bir düşünün, illa
büyük savaş, büyük kayıplar yaşanmadan bu gösterimi, insanlığa, vahşete
seslenen bu tür sergileri lütfen minnet ile kabul edin. Rabıh Mroue şu seslenişi,
her dönenin insanlığına bir seçenek olarak bırakılmış bir hazine gibi;
“ Herhangi bir isim
olabilirdi.
İsimsiz bir sayı olabilirdim.
Bir sanat eserinden bir karakter olabilirdim.
Tamamen kurmaca olabilirdim.
Hikâyesi olan bir filmde bir imge bir konu olabilirdim.
Herhangi bir zamanda herhangi bir yerde olabilirdim.
Eğer Catherine ismimi iki kez seslenmemiş olsaydı; Rabih!
Rabih!"
Catherine bir kadın.
Lübnan iç savaşı sona erdiğinde sevdiği adamı arar boş yere seslenir yıkık,
viran, savaşın dumanları tüten yapılara; Rabih! Rabih! Bu ses, Galata Salt
müzesinde sizi bekliyor; önemsediğiniz, hiçliğe düşmüş olabilecek bedeninizi
gerçeğin yakınına davet edecek sizi…
İkinci mekân Fransız
Kültür Merkezi; daima soğuk limonatası, taze kahvesi, insan ruhuna dokunan
sergi ve gösterimi olan yer. Taksim’de, İstiklalin hemen girişinde… Bu sefer
Selçuk Demirel’i ağırlıyor. Aydınlanmaya en kısa yoldan destek veren Demirel’in
karikatürleri şimşeklerin o bildik gösterilerini yapıyor; kimi sessiz ama
muhteşem ışıklarının gökyüzünü, o derin karanlığı kısa bir süreliğine
aydınlatan cesaretini, kimi ise o korkunç gürültüyü; gökyüzünün altındaki
korunmaya muhtaç insanı; insancıkları iliklerine kadar titretecek sanat
boşalımını yapıyor. Burada da aynı güzellikte, cesarette ki çalışmaları
sergileniyor.
İki çalışması ne
güzel anlatıyor dünyamızın öldürüşünü. Birincisi beyaz bir güvercin yükseliyor
gökyüzüne. Başı görünmüyor. Çünkü gaz maskesi takmış. Gelecek zamanda hepimizin
takacağı maskelere benziyor.
İkinci çalışması ise
denizin bir bölümü; kafalarını dışarıya çıkarmış balıklar; nefes alamıyor;
denizde kalsalar, denizin kirliliğinden ölecekler; dışarıya çıksalar; dışarısı
da aynı, denizin altı gibi…
Sanat iyi ki var! Ve sanatçılar, yürüdükleri yolları nasıl aydınlatıyorlar. 'Rabih! Rabih! sesi benim de kulaklarımda.. İçe dokunan ve insanı inanılmaz kedere, hüzne boğan o iki kelime!.
YanıtlaSilOsman Hamdi, hayatı, eserleri ve geçmişi günümüze taşıyabilmek adına açmış olduğu 'Arkeoloji Müzesi' ile adını tarihe altın harflerle geçirmiş olan değerli bir insan, çok yönlü bir sanatçı.
Rabıh Mroue'nin çalışmaları, Selçuk Demirel'in karikatürleri, anlamlı ve düşündürücü.. Gitmeli, görmeli.. sorgulayıp, düşünmeli..
Bu değerli sanatçılara sayfanda yer verdiğin ve bizleri bilgilendirdiğin için, aydınlığa bir ışık da sen yakmaktasın..
Teşekkürler Güven..
Esenliklerimle..
YanıtlaSilTeşekkür ederim Esin. Sanırım, sanatçıların ulvi bir görevi sesleniş;"uyanın,uyanın" elbette uykunun tutkunu olanlara da tabiatın beslenme şekli, olarak sayacaklar;büyük kitlelerin küçük efendilere hizmet etme şekli...Beş on bin yıllık alışkanlıklar çok büyük seslere muhtaç gibi... Duyarlılığına ben teşekkür ediyorum Esin..