Sayfalar

17 Aralık 2012 Pazartesi

MEZAR TAŞLARI-STELLER

Kamera; Güven   Bergama

Tarih,medeniyet,öğreti ve bugünün arkeoloji ile 
çaresizliğinin bulunduğu diyar.

MEZAR TAŞLARI-STELLER

  Stel denilen yüksek ve yekpare taşlara yıllar öncesinin bildirimleri yazılmıştır. Yüzyıllardır o taşa kazılı halde duran çok büyük inancın, kalıcılığın iradesiyle yazılan bu duyurular ilgimi çekiyor, heyecanlandırıyor beni. Geçmişin izlerini taşıyan ve yaşanmış uygarlıkların yaşanan uygarlığa katkısı olarak kabul ediyorum bu kitabeleri.

  Tekirdağ Arkeoloji Müzemizde de steller vardır. Küçük de olsalar, üzerinde ki anlatımları çok kısa da olsa bunlar da geçmişin anlatımını yazı ile taşa kazımışlığının kültürünü taşırlar. Üzerlerinde dönemlerin güçlü insanlarının, krallarının geleceğe bir miras gibi bıraktığı seslenişleri, duaları ve lanetleri vardır.

  İstanbul Şark Eserleri Müzesi çok güzel ve görkemli stel (mezar taşı) kitabeleriyle daha da zengin bir gösteri içindedir. İslamiyet Öncesi Arabistan Eserlerinden, Mısır, Mezopotamya, Anadolu Eserlerine kadar paha biçilmez eserlerle ağzına kadar doludur. Burası, tarihi, arkeolojiyi, felsefeyi, resmi seven, geçmiş ruhlara saygı duyan her insanın yılda birkaç kez uğrayacağı bir nefes alma yeridir. Bu yer, insanın keşfedilmiş sanılan dünyada yeniden kâşif olması, yeniden şiir, yazı, hikaye yazıp, resim yapmalarına büyük katkı sağlayacaktır.

  Bir saray memuru olan ve günümüzden 2750 yıl önce yaşamış Bel-harran-beli-usur, yazıtta şöyle der;

 Assur’un kralları Salmanasar ve Tiglat-Plezer’in vekilharcı yüce tanrılardan ve kudretli efendilerden korkan ben, onların yüce emirleriyle çöldü bir şehir kurdum. Onu temellerinden tepesine kadar tamamladım. Bir tapınak yaptırıp bu kutsal mekana koydurdum. İçine yüce tanrılar için, dağların yerleştiği gibi sağlam temel duvarlarını sonsuza kalacak gibi yaptırdım. Dur-bel-harran-beli-usur koydum adını.

  Bir taş yazdırdım, üzerinde yüce tanrıların suretleri biçimlendirilmiş. Diktirdim onu tanrının evine. Adaklar yapılsın, tütsüler yakılsın buyurdum. Bu tanrılar için her zaman... Bu kenti özgür kıldım ki ondan tahıl vergisi alınmaya, samanı vergilendirilmeye, suyunu kimse başka kanal (lar)a akıtmaya, sınırını ve sınır taşlarını yok etmeye kimse kalkmasın.


  Her kim ki benim yazıtımı ve ismimi yok ederse, büyük tanrılar, Assur, Samas ve Adad (onun) geleceğini mahvetsin ve ona merhamet etmesin.

  Tarih, arkeoloji bu yüzden çok önemlidir. Uygarlıkların var oluşlarını, yaşama bağlanmışlıklarını  ilerlemelerini, büyük veya küçük bir medeniyet oluşturduklarını belgeler ve bugüne taşır. Bu yüzdendir ki, tarihi yavan görmenin büyük bedellerini bütün uygarlıklar ödemiştir.

  Uyarlıkların yıkılmasını hiçbir kitabe, lanet, güç, kale duvarı engelleyememiştir. Görünen o ki, yıkımların birçok sebebi olduğu gibi ana sebep, birkaç taneden öteye gitmiyor. Uygarlığın büyük ve görkemli bir zenginliğe kavuşması yıkılma, istila edilme sebeplerinden birisi. Etrafa saçtığı korku, verdiği zarar büyüdükçe o uygarlığın yıkılışı da hızlanmaya başlıyor; bu da ikinci sebebi.

  Artan güç ve zenginlik büyük korumalara muhtaçlık duyar. Büyük korumalar da etrafa zarar, ziyan verdikleri gibi adaletsizliği, hilebaz lığı görmezden gelmeye başlarlar. Dünyanın merkezi, vicdanın, merhametin merkezi kendilerini gören her uygarlık, her insan büyük cüssesi altında ezilmeye, tabiata armağan edilen kum taneleri gibi ufalanmaya mecburdur. Bu yüzden, güçlerimizin devamı, uygarlıkların daha büyüyüp, daha görkemli kaleler ardına saklanması geleceğinin daha garanti olması anlamına gelmiyor.

  Yaşam hakkını, merhameti, kalıcılığı kendimiz için istemeden önce başkaları için de istemeyi öğrenmenin sade, adaletli ve saygın yaşamı gibi güzel uygarlık, güzel kalıcılık gibisi var mıdır acaba?

  Tarih, matematik, fizik, kimya kadar önemlidir. Büyük paralar kazanıp büyük araçlara binmeden daha da önemlidir. O yüzden mezar taşları, kitabeler de önemlidir; biraz zaman harcayıp okumak ve irdelemek ise fikirlerimize taşıyacağımız en güzel zenginliktir.

  Benim dünyam budur işte; tarihe uzanan, bir parça felsefe, gün içinde yol alan sıradan bir gezginim. Yıkılacak kaleleri olan birisi değilim; kuşatılacak şehirlerim de, istila edilecek zenginliğim henüz büyük paralar yapmıyor çünkü…

 Güven Serin



  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder