Kamera; Güven Akdeniz Akşamı
Gün mü geceye, gece mi güne ilerliyor; hiçbir
önemi yok, eğer yaşama saygı duyan
ve yaşamaktan huzur bulan bir kalbiniz varsa.
İğne yapraklı çam ile geniş yapraklı palmiye
dostluğun hatırına değil, yaşamın hatırına
yan yana ve görkemli bir saygınlık içinde
yaşıyorlar.
Kamera; Güven Akdeniz Akşamı
Evren içinde muhteşem bir zerre olan dünyamız
zerreyi keşfetmemiş canlılar için iyi bir keşif
yeridir.
Kamera; Güven Myra-Demre Kaya Mezarları
Likya uygarlığı kayalara, toprağa öyle bir imza atmış ki
usta işi...
Kamera; Güven Myra-Demre
Kamera; Güven Anıt Mezar-Fethiye
199 basamakla çıkılıyor. Büyüleyici,
korkunç bir güzellik içinde, büyük
ihmalkarlığa rağmen, büyük bir gösteri
yapıyor.
Fethiye
Kamera; Güven Arkeoloji Müzesi-Fethiye
FETHİYE
AKŞAMI
Hayat ve onun
içindeki insan kendi laboratuvarında hiç durmadan çalışır. Kimi fark eder
yapacağı yeni buluşları, kimi buluşların farkına varmadan, bilinen icatların
gölgesinde keyif çatar.
Dinledim ki çok
okuyandan ötedir çok gezenin gördükleri ve dinledikleri. Okumanın önünde
eğilmemek en büyük safdilliktir ama gezmenin, görmenin ve icatlar için
dokunmanın da önemine el vermeyenin can sıkıcılığı, insanlık kokuları zamanla
eskir ve kötü kokmaya başlar.
O yüzdendir ki
sadece zekaya nasihate adanmışlığın önemi zevkli değil, el üstünde de
tutulmaz. Öğütler, yaşanmışlık sunmazsa, hikayelerin kokularını getirmemişse,
mizahtan haberdar değilse, mitolojiye kulak kabartmıyor-sa bütün faydasını can
sıkıcılığa ve kabul görmemeye bırakır.
Yazı yazmaya
başlamadan önceleri de gezgin olma yolunda dolanıyordum Gesi bağlarını. Yazı
sanatına, gazete ile okuyucu arasındaki evrensel inanca tabi olduktan sonra
daha da gezmenin, görmenin ve dokunmanın sevdalısı oldum.
Anadolu, Akdeniz,
uygarlıkların cirit attığı yerlerin en önemlilerindendir. Kendi ülkesini, bu
büyük uygarlık beşiğini gezmeden başka memleketlere hayranlık duymak, sadece
ünlü diye Eyfel Kulesi, Pizza Kulesi demirleriyle taşları önünde poz vermenin
içsel inandırıcılığı yok gibidir.
Fethiye Likya
Uygarlığının başladığı yerdir aynı zamanda. Kaya mezarlarının dağlara
kazıldığı, yüzyıllar ötesinden bugüne bir şeyler anlattığı keski seslerinin, yontucuların zanaatkarlarının sesleri hâla yankılanıyor dağların çam ve
baharat kokulu yeşilliklerinde.
Tüm geziyi Kaş ve
civarına adamışken gezi doğallığı içinde bir aksama oldu. Dönüş için aldığım
biletin saati 10,55’i gösteriyor. Ve bu saatte Dalaman hava alanında olmam
mümkün olmayacağı anlaşıldı. Bu yüzden aksaklığı hüzne değil faydaya çevirmek
için aklın hoşgörülü çözüm arayışına bıraktım. Ortaya çıkan sonuç Fethiye’ye
yol göründüğü üzerine oldu. Kaş’ın ılık akşamlarına, palmiye ağaçları altındaki
çay bahçelerine, her gün Akdeniz’i dolaşan yelkenlilerine ve el ele tutuşmuş
sevdalılarına nazikçe hoşça kal, dedim.
Kaş Fethiye arası
iki saat minibüs yolculuğu yaptım. Dalaman hava imanına en yakın yerleşim yeri
Fethiye. Yarım gün ve bir gece konaklayacağım yere geldim. Yabancıların büyük
keyifle gezdiği, neredeyse sokak sokak bildiği ülkemin Fethiye’sine ilk kez
geldim. Gelmiş olmanın sevdalı bedeniyle çok acele kalacak yer bulduktan sonra,
gün ile günün devam eden ışıklarıyla birlikte Fethiye'nin içine süzüldüm.
Gün Fethiye akşamına
ilerlerken kasabanın arkeoloji müzesini ziyaret ettim. Arkeoloji için çok
bereketli olan bölgenin müzesi beni şaşırtsa da müzeyi ağır adımlarla gezdim.
Müze umduğum kadar zengin değildi. Yakında bulunan doğu yönüne, Likya Kralı
Amintas olarak bilinen Anıt mezarın olduğu yere geldim. 199 basamaklı merdivenle
çıkılan yere vuran gün batıdan aydınlanıyordu. Ben yeniyi, kralın anıt mezarı
eskiyi anlatıyordu. Yeni ile eskinin buluşması büyük bir sarhoşluk, şaşkınlık
ve imrenme içinde gerçekleşti. Bu kadar hor görülen tarih, her türlü
işkencelere ve doğal zulümlere rağmen 2500 yıl öteden bir ses; büyük bir esere
davet etti beni.
İki sütundan ve
dağın içine kazılmış kralın anıt mezarı yakında dinlenme molası aynı zamanda
kendimi dinleme anına dönüştü. Neredeyse bütün tarihi eserler yağmalanmış,
kırılmış, dökülmüş durumda. Bu ülkenin; benim ülkemin kaderini değiştirecek
oluşumlardan birisi de turizm hareketidir. Bizim taş dediğimiz yerlerin büyük
hikâyeleri büyük insanlık uygarlıklarını oluk oluk çekiyor.
Elimizdeki eserlerin
bugünkü viran halleriyle bile muhteşem bir atılım yapsak, gelecek turistleri
koyacak yer bulamayız. Bütün bu düşüncelerin idealizm ile romantizmin el ele
verdiği yerde kordon boyunda gezindim. Buzlu şerbetinden içtim.
Fethiye limanı
onlarca yat, yelkenli ve tekneye ev sahipliği yapıyordu. Gün ile akşamın ışık
huzmeleri suya dalgalar ile bir şeyler çizerken, Karetta Karetta kaplumbağa da
akşam yemeği peşindeydi.
Fethiye akşamında
kordon boyunda adına zaman dediğimiz günün akşam vaktinde teknelere bakarken
birinin yeni yanaştığını gördüm. Seferden yeni dönüyordu. Bir haftalık Rodos
adası seferi konuklarıyla, kaptanı, miçosu ile birlikte sonlanmış ve bu sonun
zaferi kutlanıyordu. Teknede bulunanların tamamının gözlerinin içi gülüyordu.
Konuklar Alman, tekne sahibi ve çalışanları Türk'tü.
Teknenin kaptanı ile
Fethiye akşamında tanıştık. İsmi Erhan. Ona Erhan kaptan diyorlar. Hayatının en
önemli yıllarını Fethiye limanına demir atarak geçirmiş. Çalışmış, çabalamış ve
sonunda bir teknesi olmuş. 17 yıldır aynı işi yapıyor. Bir gün dinlenmeden
sonra neredeyse sekiz ay yedi günlük yolculuğa çıkıyor. Ege, Akdeniz adaları hikayeler içinde hikayelere tanıklık ediyor.
Erhan kaptanın alçak
gönüllü, insan sevgisi taşan yüreği ev sahipliği cömertliğine dönüştü. Teknesinin
hemen yanındaki lokantanın masasına davet edildim. Kaptanın birçok akrabası ve
tanıdığı oradaydı. Oraya neşe veren Ünal kaptan 75. yılını geçiriyordu.
Kaptanın kız kardeşi, ağabeyi, yeğeni, yengesi de oradaydı. Evlatlığım dediği
ilginç adam da gecenin ayrı bir rengi, sesiydi. Kaptanın okul arkadaşı da siyah
gözlerinde, kumral saçlarında felsefeyi, sanatı ve eski hatıraları yeniye
taşıyordu.
Fethiye akşamında
Erhan kaptanın ve dostlarının sohbet sesleri dünya zamanıyla iki saatlik bir
dilime yayıldı. Doyum olmayan yeni tanışmış lığın öğrenime aç bedenine anlatılan hikayeleri bedenimin beyaz sayfalarına itina ile yazıldı. Kaptanın cömert
ikramı biraları içtikten sonra yine kaptanın tavsiyesi ile hal içinde bulunan
Kum kapıyı andıran yere gittim. Kaptanın selamı vardı burada bulunan Erhan
ustaya.
Lokantanın sahibi
Erhan usta kaptanın selamını alır almaz baş konuk ağırlaması ile ağırladı beni.
Taze kalamarı ve karidesi tere-yağında hazırladı. Görkemli bir salata buz gibi
bira ile Fethiye akşamında çok gezen mi, çok okuyan mı, çok çalan mı, çok
yaşayan mı daha çok görür ve iç defterine huzurun kalemiyle yazı yazar bunları
düşündüm; insanın insana hediye ettiği kötülüklerinden arınmış, iyinin
tatlarını yudumlarken…
"Fethiye Akşamı" ile bizi doğa ile buluşturduğunuz ve dinlendirdiğiniz için teşekkürler.
YanıtlaSilSevgiler
YanıtlaSilBen teşekkür ederim Mehmet Osman Bey. Doğa vazgeçilmez bir beslenme.
Senin yazılarını okuduğumda ne yazacağımı bilemiyorum her zaman .. sadece teşekkür ederim demek bana göre değil.. güzel şey şüphesiz teşekkür etmeyi bilmek... ancak, paylaşmak çok farklı.. yorum!! yormak, yorabilmek... fikir üretebilmek..
YanıtlaSilSenin yazılarını bu nedenle çok seviyorum.. Tanıtım lisanın harika.. ifade düzgünlüğü insanı yazıya çeker bilirsin.. o nedenle okuduğum her bir satırında ben de oraya gidiyorum.. oraya!! nereyi geziyor ve anlatıyorsan..
Şimdi.. bu nedenle sana teşekkür ediyorum sevgili Güven.
YanıtlaSilMidemizin beslenmesi yaşamak için şarttır. Ya ruhun? Yazı, sohbet, hikaye hepsi insan ruhunun diğer insan ruhlarıyla bir araya gelip muhteşem alkışı,övgüleri, değerli yergileri de besin gibi bedene aktarmaktır aynı zamanda. Bu güzel besinleri yaşayan bedenimin ruhuna aktarmanız adına bir teşekkür; kocaman bir teşekkür size öğretmenim.