Sayfalar

14 Kasım 2024 Perşembe

BUGÜN VARIZ,YARIN YOKUZ HÜSEYİN ABİ

 

ULİS'İN BAKIŞI

                      BUGÜN VARIZ YARIN YOKUZ HÜSEYİN ABİ!

            ( İnsanın Evine Ulaşması İçin Daha Kaç Sınır Geçmesi Gerekir? )

    Marmaraereğlisi merkezinde bir kıraathane ön bahçesinde oturuyordum. Gördüğüm kadarıyla çevremdeki masalarda oturanların hemen hepsi birbirini tanıyordu. Bazı masalarda oyunlar oynanıp sesli şakalar yapılırken, bazılarında ise gün sonuna doğru yorgun düşmüş zihinler, cigara dumanları altında dinlenmeye bırakılmıştı.

  Oturduğum masanın sağ tarafında iki kişi, iki tanıdık veya arkadaş dertleşiyorlardı. Daha genç olanı “ Hüseyin abi, bugün varız yarın yokuz! Çocuklar için bir şeyler yapmalıyız!” sözleri karşısında Hüseyin abi dediği kişi, sükûnet ve ciddiyet içinde arkadaşının iyice içini dökmesi için kılını bile kıpırdatmıyordu.

 Farkında mısınız dostlarım; -Bugünü düşünen yok gibi. Hep yarınlar için yaşayan, kendimizce hep kara günler için bir şeyler saklayan yüzleri gülmeyen milleti haline geldik. O yarınlar, nasıl olur, nasıl şekillenir kimse bilmez. Henüz vakit varken, güne yansıyan güneşi, rüzgârı, yaşama ait bütün tınıları bir tarafa bırakıp, hep bir türlü gelmeyecek olan yarınlara adanmış gizli kahramanlarız…

  Don Kişot bugün yaşasaydı kendi yaşadıklarının, yaşattıklarının ve okuduklarının deneyimiyle şöyle der miydi acaba; “ Ey insanlık, günün ve gecenin tadını çıkarmaya öğrenin. Büyük şeyler bekler, umut ederken, çok basit ama çok değerli olan mucizeleri kaçırmayın!” sözleri ne anlam taşır bizler için?

  31 Ekim 1909 yılında Lev Tolstoy’un kendi yaptığı bir konuşmadan şu örneği vermek isterim;

“ İnsanın özgür olmadığını söylerler. Oysa insan her daim ‘şimdi’ içinde hareket eder. Ve şimdi zamanın dışındadır… Geçmiş ile gelecek arasında bağdır sadece. Bu sebeple ‘şimdi’nin içinde insanlar hep özgürdür. Gelecek için endişe etmeyin. Çünkü gelecek diye bir şey yoktur. Sadece şimdi vardır. Onun için yaşayın… Ve şimdinin içinde iyiyseniz, sonsuza dek iyi demektir… İnsanlar sadece acıyla büyür. Bunun farkında olmak ve başa gelen talihsizliği kabul etmek iyidir… Böylece insanın isteyerek sırtlandığı yükleri hafifletir.”

   Sahilde bir parkta otururken her zaman selamlaştığım bir tanıdık yanıma geldi. Selam verdi ve biraz sohbet etmeye ihtiyacı olduğunu söyledi. Çaylar ve sohbet derken, sohbetin yarısında ağlamaya başladı. Yaşı oldukça ileriydi. Çocuklarını çoktan büyütmüş, evlendirmişti. Ama şimdi de torunları için kaygılandığı veya kendince daha çok şeyler yapmak istediği halde yapamamasının acılarıyla boğazına kadar dopdoluydu…

   Hüseyin abi dediği kişiyle konuşan adam da çocukları için kaygılıydı. Oysa onun karşısındaki Hüseyin abi, bir süre sonra ona aydınlatıcı ve rahatlatıcı sorular sordu. Her sorduğu sorunun cevabını da bir güzel aldı. Marmaraereğlisi kıraathanesi ön bahçesinde masada oturan ve “Hüseyin abi bugün varız yarın yokuz diyen” adamın da ruhuyla birlikte bedenine binen yük, çocuklarına daha fazla bir şeyler bırakmaktan başka bir şey değilmiş…

  Ya şimdi? Bize ait, esas ve en hakiki zaman dilimine yazık etmiyor muyuz? Bir başka tanıdık köyünde öyle bir depo yaptırdı ki dillere destan… Bir gün ona sordum:

—Artık çiftçiliğinin sonuna geldin. Çocukların senden sonra bu işe devem edecek mi?

—Hayır, etmeyi düşünmüyorlar

—Niçin bunca yatırımı yaptın?

—Yıllardır büyük çiftlik sahiplerinde böyle büyük depolar görüyor hep özeniyordum.

—Senden sonra bir işe yarayacak mı?

—Muhtemelen çocuklar hemen satar

  Yarınları, özentileri düşüne düşüne, bugüne bir şey vermemek, uygar dünya insanının aynı zamanda kendi neslini diri tutamaması ve doğduğu yerde kök salmamasına neden olmuyor mu?

  En milliyetçi, en muhafazakâr görünenlerin imkânları olanları hemen yurtdışı planları yapın çocuklarını oralara göndermiyorlar mı? Ya asıl kökler?

  Geleceği arar, planlarken, aslında modern çağın mültecileri olmaktan öteye gidemeyecek bir koşu; kim bilir kaç bin yıl daha sürecek?

  Usta sanatçının yönettiği Ulis’in Bakışı filminde geçen diyalog; “ İnsanın evine ulaşması için kaç sınır geçmesi gerekir?”

   Acaba bizim gerçek evimiz neresi? Uzayın hangi bölgesi ki yaşadığımız bu dünyaya, ülkeye, şehre, kasabaya bu kadar yabancı kalmışız?  

Güven SERİN 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder