Sayfalar

16 Ekim 2024 Çarşamba

MEĞER NAMUSLUYMUŞ

 

                                               MEĞER NAMUSLUYMUŞ!

  ( Namussuz )

  İnsanlığa ders niteliğinde yüz binlerce destan, masal, öykü yaratıldı. Bunların yaratıcıları; derin sınanma, acılar ve zorluklardan geçtiler. Sokrat’ı düşünün? Bir tas baldıran zehrini niçin içtiğini veya içirildiğini?

   Başyapıt niteliğinde Türk filmlerimiz var. Yetenekli sanatçılarla ve çok az bütçelerle çekildiler. Bir değil, yüz kez izlenirse, her izleme anında bir şey öğreneceğimiz ve o öğretiler ışığında günü daha iyi değerlendirip kavrayacağımız eserlerden birisi de,1984 yılında çevrilen Namuslu filmidir.

  Normal toplumlarda herkesin onaylayacağı bir yaşam süren, aldığı maaşla geçinemediği halde ahlakından ödün vermeyen, halkın dilinde “ Namuslu” bir adamın öyküsü-filmi…

   Yönetmenliği Ertem Eğilmez, senaryosunu Başar Sabuncu, film müzik ve bestesi Melih Kibar’a ait. Başrol oyuncusu Şener Şen olmak üzere Adile Naşit, Erdal Özyağcılar, Necati Bilgiç, Sevim Çalışgir,Ayşen Gruda ve daha birçok değerli oyuncunun bir araya gelip de yarattıkları eserin kırk yıl aradan sonra da ilgiyle izlendiği bir film…

   Namuslu filminde baştan çıkarttıkları memur Ali Rıza, en sonunda delirme aşamasında, ondan beklenen namussuzluk görevine talip olur. Hepsini sonuna kadar sömürür. Bu olay ortaya çıkınca, bütün mahalle ve iş arkadaşları şaşkına döner. Kaptırdıkları paralar, mallar ve düşler gitmiştir. Ve ilk söyledikleri şaşkınlık sözü;

“ Meğer namusluymuş gavat! Vay namussuz vay!”

  Toplumların çürümüşlüğünü kayıt altına alacak olanlardan birileri de, evrensel vicdanı olan yönetmenler, sanatçılardır. Bir toplumun yazarları, şairleri, ressamları, heykeltıraşları ileri seviyede öncü karaktere ve duruşa sahipse en fazla eser böyle zamanlarda gün yüzüne çıkar.

   Bir başka çürümüşlüğü bir şairini, bir yerde elinden bir şeyler gelmeyecek durumda olan bir insanın ancak kalem ve kâğıda içini dökmesiyle ortaya çıkıyor.

  Nesip Aykın; Erzurum’un türkülerinden, serin yaylalarından, insan bütünlüğüne el uzatan diyarlarından gelmiş, yaşamı bin bir tecrübe, sıkıntı, direniş ve dönüşümle süren bir yetenek…

  Tekirdağ 2’nolu T Tipi Cezaevi’nde çalıştığı yıllarda, yüreği, ruhu daralmış, dayanması çok zor anlar yaşamıştır. Zihnini ve vicdanını sarsan o sıkıntıları bir şiir yazarak dile getirmiştir. Namuslu filminin zıddı olan bir karakteri, şiir sanatıyla kayda geçmiş.

    Yürek taşkınlığı böle bir şeydir; ya içini kuyulara haykıracak; “ Midas’ın sırrını duyuracaksın; ya da iç sıkıntısından yok olup gideceksin…”

   Bir halk ozanı Nesip Aykın, o sıkıntılı zamanlarında bir şeyler demiş; bakalım ne demiş;

“ Kilitli kapıların ardında

  Yiğitlik taslayıp kalan namussuz

   Namusluysa ekmeğinin derdine

   Çalışana köpek salan namussuz


   Haksız makamları, koltuğu kapan,

   Dünya malı için uşaklık yapan

   İmanı dümenden paraya tapan

   Bulduğu kazı yolan namussuz

    Haksızlığa rütbe verip haklayan

   Zalimleri destekleyip saklayan

   Dürüstü azarlayıp haklayan

   Barışı, gülüşü yalan namussuz

   Nesip davacıdır mahşer gününde

   Konuşacak haklı; hakkın önünde

   Koltuğunla cehennemin dibinde

   Ciğerin ateş dolsun namussuz

    İnşallah, inşallah, inşallah “

    Dante’nin İlahi Komedya gezintisi, özellikle cehennem bölümü dizeleri, Erzurumlu Nesip Aykın’ın destansı haykırışı gibi; dilden dile uzanacak, kendi ibretlik öyküsünü hep anlatacak; inşallah, inşallah, inşallah…

Güven SERİN 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder