DÖRT KÜHEYLAN ÇEKER ARABAMIZI
Çalışmamın başlığı sanki mitoloji dünyası, çok ötelerden süzülüp de bugüne konmuş sözcük demeti gibi. Oysa bu sözün sahibi Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kendisidir;
“ Dört küheylan çeker arabamızı: leke, çizgi, benek ve renk” resim sanatının özünü anlatmak ister.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun liseli yıllarda okul müdürüyle yaşadığı sorunlar, neredeyse trajediyle son bulacakken, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “ Talihimi yenmek için ressam oldum” sözüyle, İstanbul’a geliş öyküsünü ve yeniden dirilişini de özetler…
Dört küheylan, sanatın özü olma yarışında öne çıkıyorlar. İbrahim Çallı, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Fikret Otyam ve Ahmet Selçuk Özbek Kızılışık, bu çalışmamın içinde ve onlara kendimi çok yakın gören bir insan hissiyatı içinde anlatacağım…
Hepsini, tek tek inceler, anlamaya çalışırsak ortaya çıkan şey; yaşadıkları ülkeye, ait oldukları millete; sadece sanatlarıyla bağlı kalmamışlar. Kurmuş oldukları bağ, ruhlarıyla da, kalpleriyle de iç içe geçmiş ve öncü birer sanatçı-aydın olmanın yüksek erdemleriyle tüm zamanlara ait yaşama onurunu kazanmışlardır.
Yukarıda isimleri geçen isimler sadece sanatçı olarak değerli olmaktan öte, insan yönleri, yaratıcı olmanın alçak gönüllü duruşlarıyla da kalıcılık kürsüsünde dimdik duruş sergilerler.
İbrahim Çallı Anadolu’dan gelen ilk ressam olarak kabul ediliyor. Onun dönemine “ Çallı Kuşağı” deniliyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun da ve daha onlarca ressamın da öğretmeni İbrahim Çallı’dır. Muhaliftir, sözünü esirgemez.
Sanatçı duruşu, yetiştirdiği öğrencilerin geride bıraktıkları binlerce eser ve en önemlisi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Cumhuriyet ormanının ilk sanat ağacı gibi, öteden getirdiği tecrübe, deneyim ve birikimleri, çok ötelere taşıma pırıltısı saçan bir yer…
Yakından tanıdığım Ahmet Selçuk Özbek Kızılışık,Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisidir.Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öğrencisi olmuş; öğrenme ile yenilenme tutkularını sanatın sezgisel ve yetenek taraflarıyla bugüne ulaşmıştır. Sadece sınıflara, atölyelere-işliklere bağlı kalmamışlar, daima dışarılara çıkmışlar ve çalışmalarının birçoğunu şehrin farklı mekânlarında yapmışlardır.
Bedri Rahmi Eyüboğlu kendi öğretmenleri İbrahim Çallı, Nazmi Ziya Güran gibi, ışığa koşmuşlar, ışığın gölge ve renk oyunlarını tüm kalbiyle kucaklayıp öğrencilerine sunmuşlardır.
Uzun süredir tanıdığım Ahmet Selçuk Özbek Kızılışık, İstanbul Moda Saint-Joseph Fransız Lisesi sanat öğretmeliği görevinde, baştan beri gönüllüydü. Tanıdığı diğer büyük ressamlardan; başta Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan ne aldıysa, görüp öğrendiyse, kendi deneyim ve yaratıcılığını da ekleyip vermeyi, gerektiği zaman sadece öğretilere sığınmayıp, yanlışa tepki gösterip sorumluluk almayı başaran değerli bir öğretmen, sanatçı ve edebiyatçıdır da…
Fikret Otyam, hocaları İbrahim Çallı, sonra Bedri Rahmi Eyüboğlu’dan aldığı dersler, öğretiler, kalp atışlarının tam manasıyla coşacağı, insani bir huzur arayacağı Anadolu’ya açılacaktır yaşamı boyunca. Anadolu insanının dertlerini dinlemekten öte çareler üreten ismin kahramanı olur. Güney Doğu Anadolu Bölgesi kadınlarının kara gözlü resimleri, Kara Gözlü Kadınlar olarak öne çıkar…
Dikkat edersek Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi sadece bir okul olmaktan çok öte geçmiş, yaşamı anlamlı kılmak için çabalayacak, her türlü imkânsızlığı üretken, barışçıl bir dille ortaya çıkartacak filozofları da yetiştirmiştir.
Okul dediğimiz yerler, sadece kitap ve sınıflardan ibaret olsaydı, belli kalıplara sıkışmış, belli mekânların dışına çıkamamış insanlar, ışıkları-eserleri pek cansız olurdu. İbrahim Çallı’dan, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Fikret Otyam ve Ahmet Selçuk Özbek Kızılışık’a kadar gelen zaman dilimi sadece 110 yıllık bir sürecin karşılığıdır.
Bu değerlerin ortaya koydukları hünerler ise, neredeyse sanat dallarının tamamına taşmış, diğer sanat dallarıyla buluşmuş, bildik manada, hep halkın yanında, yakınında olma becerilerini üst seviyeye çıkarmışlardır.
Bugüne geldiğimizde Ahmet Selçuk Özbek Kızılışık okulundan emekli olup, emekliliğin keyfini çıkartıyor diye düşünebilirsiniz! Hayır! Her gün okula, öğrencilerine, sınıfına, atölyesine gider gibi Moda kütüphanesine gidiyor. Belki de sanatını, tuvalden edebiyata taşımak için ömrünün tamamını içine alan bir eseri yazıyor; çalışıyor, düşünüyor, harmanlıyor…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder