TEKİRDAĞ PERŞEMBE PAZARINA, TEBESSÜM YAĞDI
( Sanatın Yansıması )
Daha Gülsüm ninem sağ iken, çocuk zamanlarda yaşadığım yer olan İpsala’nın Çarşamba pazarına giderdik. Toprağın, emeğin bütün renk ve kokuları birbiriyle sarmaş dolaş haldeymiş hissiyatı içinde dolaşırdık pazarın en kalabalık, en kuytu yerlerini. En yoğun kokular, zeytin ve peynirci esnafının olduğu tezgâhlardan duyulur, yayılırdı karnı aç, ruhu tok insanların arasına.
Tekirdağ Süleymanpaşa’nın merkezinde olan iki gıda pazarı ilgimi çekiyor. Salıpazarı evimize yakın oluşundan, Perşembe pazarının da daha çok esnafı, üreticiyi bir araya getirişinden dolayı her ikisine de gidiyorum.
Meyve-sebze için kurulan pazarlarda marketlerdeki gibi seçme şansı olmayışı yüzünden esnafı çok iyi seçmek gerektiğini alışveriş yapanlar bilir. Alacağınız üründen çok tanıdık ve her daim taze, uygun fiyata mal saten tezgâhlara sahip esnafa gitmek istersiniz.
Birkaç çeşit ürünümü aldıktan sonra biber de alıp oldukça kalabalık olan Perşembe pazarından kısa yoldan kurtulma kararı aldım. Biber satan tezgâha yaklaşınca özellikle pembe domateslerin başında telaş içerisinde dört beş kadın gördüm. Daha genç olanı büyük titizlik içerisinde iki kilo kadar domatesi ayırmışken, sebze tezgâhı başında duran daha yaşlı esnaf uyardı;
—Domatesleri seçtiremiyoruz! Ancak biz verebiliriz!
Pazarcı esnafa yardıma gelmiş genç adam, bir süreliğine yaşanan sessizliği tebessüm içerisinde dağıtarak, önceden domatesleri dolduran kadına seslendi;
—Siz verin poşetinizi tartayım. Madem doldurmuşsunuz, geriye dökecek halimiz yok!
Bunu duyan diğer kadınlar da seçmece istese de, mümkün olmadığını gördüler ve genç kadının domates poşetini tartan genç adam bir kez daha tekrarladı sözlerini; “ Koymuş o kadar, geri mi döktüreceğiz.”
Seçtiği domateslerin tartıldığını gören genç kadının yüzüne yayılan tebessümü görmeliydiniz. Alt veya üst tarafı iki kilo seçmece domates… Muhtemelen kendini şanslı hissetmişti. Aynı zamanda genç esnaftan yansıyan tebessüm, konuşmanın saygıyla karışık sıcaklığı herkese iyi tesir bırakmıştı. Seçmece yapmak isteyen ama yapamayan kadınlarda bile iyimserlik ve bir tebessüm belirdi.
Kırmızıbiber yeşilbiber isteğimi aynı genç esnafa ilettim. Biberleri poşete koyuşu, yaptığı işin, huzur ve telaşsız ahenk içinde oluşu dikkatimden kaçmadı. Aslında yardımın demeliyim. Çünkü oraya amcasına yardım etmek amacıyla o gün için gelmiş.
Biberlerin parasını ödedikten sonra genç yardımcıya seslendim;
—Müzisyen misiniz? Yaptığı işe birkaç saniye ara vererek ve yüzünden hiç eksik olmayan tebessümle birlikte;
—Evet, amcama yardıma geldim, sözü karşısında benim onun mesleğini, sanatçılığını fark edişim belki de sahnelerden tanıdığımı düşündürmüştü. Pazaryeri’ne, onca kalabalığa, sebze meyve, peynir ve zeytin kokusuna rağmen, öyle bir TEBESSÜM yayıldı ki anlatılamaz…
Sanatın özündeki tebessüm her yere-insana ilham kaynağı olabilir ve tebessümü çoktan unutmuş insanlara bile hatırlatabilir. Barış Manço’nun ölüm yıl dönümünde buluştuğumuz diğer sanatçılarda da aynı tebessümü görmüştüm. Kurtalan Ekspres’in Ahmet Güvenç’i de, Bahadır Akkuzu’da bu tebessüm içinde anıyor, anlatıyordu dostları olan Barış Manço’yu; karşılarındaki insanların değerli, önemli olduklarını hissettirircesine, sanatçı samimiyetiyle…
Daha genç olduğumuz zamanlarda yarı amatör müzikle, sanatla uğraşan arkadaşlarımın sohbetleri her zaman farklı olurdu. Tıpkı pazarda şans eseri tanıdığım, amcasına yardıma gelmiş müzisyen gibi, tebessümü mecburiyetten, korkudan, kuru saygı ve sevgiden değil, genlerine, iliklerini işlemiş hazineden, pınardan taşan zenginlikten yaparlardı.
Toplumların zenginliğine ayrıcalık, farklılık katan en önemli canlılardır sanatçılar. Bu yüzden seslenir büyük deha, yüce komutan; “ Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından birisi…” diye hatırlatır, tüm zamanlara bir haykırışı yapar nazikçe…
Sanatı iliklerinde, genlerinde hisseden, ticari, siyasi duygulardan arındırmış tüm sanatçılara her daim minnettarım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder