İNTERNET
ŞARK
MERHAMETİ MANTIKSIZDIR
Ahmet Haşim’in
hastalığı nedeniyle günümüzden doksan yıl önce ( 1932 ) gitmiş olduğu Almanya
Frankfurt Seyahatnamesi eseri tam manasıyla tarihe, yüz yıl önceki geçmişe ışık
tutacak belgedir.
Seyahat eden
insanların edebi, felsefi, tarihi bilgileri varsa, gördüklerini, izlenimlerini
kendi fikirleriyle yoğurup eser olarak geride bırakıyorsa; gelecek kuşaklara,
insanlığa en değerli görünmez hizmetlerden birisin yapmış olurlar. Ta ki, o yolculuğu;
bir, on, yüz, bin, on binlerce okuyucu fark edip geçmiş ile bugün arasında
kuracağı sosyal, kültürel ve edebi köprüye kadar…
Ahmet Haşim’in
Frankfurt hastanesinde dinlenme zamanlarında gözlem, sohbet için epey zamanı olmuştur.
Frankfurt caddelerinin genişliğinden, temizliğinden, mimarisinden etkilendiği
kadar dilencilerinden de etkilenmiştir.
Alman dilencileri
izlerken şunu fark eder Haşim; “ En çok garibime giden insan dilenciler olmuştur.
Bu dilenciler, temiz gömlek ve yakası lekesiz elbiseleri, ütülenmiş beyaz
mendilleriyle iyi bir kahvaltıdan sonra sigaralarını yakarak sabahın neşeli
kalabalığı içine içinde işine giden herhangi bir efendiye benzerler…”
Dilencilerin
gösterileri tam da kalmış olduğu hastanenin penceresi karşısındaki nehrin
önünde yapılmaktadır. Birkaç kişilik gruplarla bir araya gelen dilencilerin
müzik ve müzikal gösterileri tüm gün sürüp bitince, kazançları hiç de az
olmadığını gören şair bir gün tanıdığı arkadaşı olan Alman’a sorar;
—Bunlara nasıl acıya biliyorsunuz?
Almanın verdiği
cevap hangi açıdan ilginizi çeker, nasıl bir erdemli sorgulama içine girersiniz
bilmem ama şöyledir;
-
Mecbur olmadan el uzatacak bir Alman düşünemeyiz. Onun
için dilenen bir Alman, bizi kendine acındırmak için fazla yalana ve zillete düşmeye
muhtaç değildir. Bu bir hususi ahlak meselesidir. Fakat bir de bu işe akıl
yönünden bakalım. Dilenen insan, ne kadar alelade bir insana benzerse bana o
kadar yakındır. O nispette kolay derdini duyar, eksiğini anlarım.
Fakat her ne
surette olursa olsun, insan şeklinden çıkmış bir mahlûk benim cinsimden değildir.
Ona acıyamam! Şark merhameti mantıksızdır!
1932 yılında
Alman’ın Ahmet Haşim’e verdiği bu cevap karşısında düştüğü not;
-
Kızardım… Uydurma bir cevap verdim;
-
Biz dilenciye acımayız, ondan korkarız. Bu korku
dilencinin çirkinliği nispetinde artar. Çirkinliğin bir takım tehlikeli
kudretler taşıdığına inanırız.
İki milletin
arasındaki farkı hangi dil, düşünce ve insani bir görüşle izah edebiliriz?
Bugünün Türkiye’sinde dilencilere dair değişen bir şey oldu mu? Dilencileri bir
kenara bırakıyorum. Diğer insanlara bakış açımızda değişen neler olmuş
olabilir; gizli korkular, kıskançlıklar ve kupkuru acımalardan başka?
Herhangi bir yerde yaralanan,
başına bir iş gelen insanın başına çullanmak-tan daha öte neler yapabiliyoruz?
Yapılan araştırmalarda kırk Avrupa ülkesinde yalan habere en fazla inanan
ülkelerin en başında geliyoruz.
Doğruyu, sağlıklı
olanı ve evrensel yasalardan da beslenerek, gelmiş geçmiş bütün medeniyetlerin ve
en önemlisi kendi geçmişimizin de deneyimlerini; bilimin, sanat dallarının,
felsefenin hamuruyla yoğurmuş olsaydık; her birimiz bir başka sıradan dehalar
olmaz mıydık?
Yaptığımız işler
nedeniyle ezilip büzülmek veya böbürlenmek yerine, sadece korkulardan beslenip
birilerini acıyıp, sadaka verip uzaklaşmak adına ne çok şey değişirdi? Örneğin,
hiç kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçek yaşam standardı, nitelikli yaşam için
neler yapıp yapmayacağımız bellidir…
Şefkatin,
merhametin fazlasını test etmiş, depolamış birisi olarak bu ağır duyguların
altında tüm yaşamım boyunca ezilip büzüldüm diyen insanlar tanıdım. Nasıl mı?
Nine dede tarafından yetiştirilmiş, her isteği anında karşılanmış ve
yetişkinlik zamanlarında, herkesten aynı şefkati, şımartılmayı beklemiş bir
arkadaşım şunu söylemişti bana;
“ Merhametin,
şefkatin fazlasını dengelemeye çalıştım bütün ömrüm boyunca. Hâlbuki zaman
zaman reddedilmeli, zorlanmalı, yaşama hazırlanmalıydım. Şimdi, ninemin,
dedemin o sonsuz şefkatini herkesten bekler oldum. En ufak bir şeyde alınıyor,
günlerce kendime gelemiyorum…”
Şark merhameti
mantıksızdır diyemem ama tartışılmaya, güncellenmeye, bilim dalları ve sanatın,
felsefenin türküleriyle desteklenmeye ihtiyacı olduğunu biliyorum…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder