İnternet
PAŞAKÖY’ÜN GECE DEVRİYESİ
( Ramazan Geceleri )
Tekirdağ’da
yaşamaya başladığım ilk yıllarda gece bekçilerinin çaldığı düdüklerin verdiği huzur
ve güveni hissetim. Bilirsiniz ki çalan düdük, bir sorun yaşarsanız ona doğru
koşacağınız kurtarıcı devriyesine çıkmış samimi bir gece bekçisi-arkadaş;
kanununun kendisidir…
Ahmet Hamdi
Tanpınar’ın ilk kez yurtdışı gezisine çıktığı zamanlar, bir entelektüelin
açlığı içerisinde gezdiği Fransa caddeleri, çayhaneleri, incelediği üniversiteleri,
Hollanda’nın müzeleri fazlasıyla ilgisini çeker.
Hollanda’da girmiş
olduğu müzelerden birinde Rembrandt’ın “Gece Devriyeleri” eseriyle karşılaşınca
önce şaşırır ve sonra bu eserde kendi geçmişini bulur adeta. Belki de aklına
babası Hüseyin Fikri Efendi’nin yoğun işlerinden dolayı bazı geceler eve geç gelirken,
önünde büyükçe bir fener taşıyan birisi ve ardından gelen iki zaptiye eri,
manzarası küçük yaştaki bir çocuk: Ahmet Hamdi için, gecenin içinden çıkan
masal gibi etkiliyordu küçücük dünyasını…
İşin garibi de
KÜLTÜR denen şey de böyle bir şey, kendini yenileyerek, çağlar boyu, geçmişten
aldığı; anıları, deneyimleri, masalları, destanları, sezgileri de önüne katarak
ilerler…
Tekirdağ’a geldiğim ilk yıllarda, devriye
gezen Gece Bekçileri düdükleriyle kendi gençlik bağlarımı kurduktan sonra başka
yöne, Paşaköy sınırlarına, Balkanlar’ın kıyıcığında bir çocuk için büyülü bir
nehir olan Meriç ile destanların denizi olan Ege’nin buluştuğu yerlere uzandım…
Sanırım, dört, beş
yaşlarından başlayarak on yaşlarına kadar tanıklık ettiğim bir başka Paşaköy
Gece Devriyesi zihnimden hiçbir zaman kazınmayacak halde kalbime demir atmış
bir halde bekliyor. Hasan dedemin yaşadığı zamanlardı. Dört ayrı odası olan
kerpiç evimizin olduğu, Duduş ninemizin ekmiş olduğu dut ve ahlât ağaçlarının
tanıklığında yaşadım Gece Devriyesine benzettiğim anılarımı…
Her Ramazan
Paşaköy’ün toprak yollarında gecenin en derin vaktinde davul çalınırdı.
Davulcunun birkaç görevi vardı. Sahur vaktini duyurmanın yanında, geleneksel
bir eğlence, şenlik haline gelmiş olan Ramazan manilerini söyleme, üstün
becerilerini gösterme zamanıydı onun için.
Bir Gece Bekçisi
gibi gecenin içinden, Ahmet Hamdi’nin babası Hüseyin Fikri Efendinin eve geç
geldiği zamanlardaki gibi ona eşlik eden elinde bir büyük fener taşıyan kişi ve
arkasında iki zaptiye eri benzeri bir hal içinde dolaşırdı Paşaköy’ün gecesinin
içinde davulcu ve onun yanında fener taşıyan yardımcısı.
Hasan dedemin
Ramazan ayına bakışı, suskun, saygılı bir Rumeli insanı ciddiyeti içinde olsa bile,
Ramazan manilerine, davulcusuna olan toleransı ise daha öteye uzandığını şimdi
daha iyi anlıyorum. Neredeyse üç dört akşamda bir gecenin bir vakti kapımıza
kadar gelen davulcu ve onun yanında fener taşıyan yardımcısı eşliğinde maniler söylenirdi.
Dedemin verdiği Ramazan bahşişi alındıktan sonra arka yoldan koca yol veya
diğer dar yollara doğru, gecenin içinden çıkıp geldiği gibi, yine gecenin içinde
kaybolurdu davulcu ve elinde feneri olan yardımcısı…
Çocukluk anıları
denen şeyler, zihnimizin en esaslı-ana konukları, hatta ruhumuzun öz çocuklarıdır.
En ufak esintiden, çağrıdan etkilenir ve şafaktan sonra doğan kış güneşi gibi
buz gibi havayı ısıtır, bahar sevinci, heyecanı ve umudunu canlı tutar…
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın,
Hollanda müzesinde görmüş olduğu Rembrandt’ın Gece Devriyeleri isimli
çalışmadan etkilenip, Paşaköy Ramazan Davulcusuna kadar uzanacağım bu ana kadar
hesapta yoktu. Bir anda, tıpkı, kerpiç evimizin sundurmasına kadar çıkıp gelen
Ramazan davulcusu ve elinde feneri yardımcısı gibi; bazen davul, bazen
düdük çalarak çıkıp geldi gecenin içinden…
Davulcuya bahşiş
verdikten sonra dedem sessizce içeriye girer, sevinip sevinmediğini hiçbir
zaman belli etmeden, Ramazan ritüeline, geleneğine yardım etmenin yanında
davulcunun gönlünü hoş etmenin ruhani mutluluğunu yaşardı.
Bense, geceyi yaran
davul seslerini, davulcunun biraz önünde feneriyle ilerleyen yardımcısının
ışığını kaybolana kadar, kerpiç evin yan tarafından izlerdim. Seslere karşı
duran mahalle köpeklerinin bekçilik kabiliyetlerine ve gecenin içine süzülen
devriyelere; davulcu ve elinde feneri olan yardımcısına mitolojik karakterler olarak bakardım.
Gecenin ufuk çizgisi olmasa da, varmış gibi; uzanır o sonsuz gece düşlerinin
içine; tanımlayamadığım, henüz keşfetmediğim kavramların öykülerine…
Güven SERİN
Eski sitemizde sitenin güvwnlik görevlilerinin gece düdük öttürdüklerini ilk duyduğumda ben de çocukluğuma gitmiştim. Ne güzel bir duygudur o.
YanıtlaSilBurada kapıya ramazan davulcusu üçüncü gün geldi ama kendisini geceleri duynak henüz nasip olmadı, bi tek para toplamaya geliyor sanırsam.
YanıtlaSilSanırım "taş yerinde ağırıdır" sözünü ifade edeceğim; her şey,yaşandığı zaman anlamlı; bahçeli evlerin,kerpiç evlerinin serin sundurmaları ve gecenin açık hava tiyatrosu,yıldızlardan oluşmuş seyircilerin eşliğinde:)) Selamlarımla,teşekkürler...