BÜYÜK TAARRUZA
TANIKLIK EDEN SANATÇI
Batılı, uygar bilinen milletlerin yayılımcı politikaları, Birinci Dünya Savaşından sonra da hız kaybetmeden devam etmiş, en sonunda bir avuç yere kıstırılmış Türkleri canından bezdirecek hale getirmiş, en değerli şehirlerde İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan bayrakları asılmıştı.
Sanmışlardı ki bin yıldır söylenen türkü susacak, yerini ağıtlara bırakacak… Verilen Milli Mücadele'nin yedek subayıdır Etem Tem. Aynı zamanda tek fotoğraf makinesi olan kişiydi. Görevi, bir milletin yazgısını değiştirecek olan olayı; KURTULUŞ Savaşını belgelemektir.
Roman, öykü, şiir, resim, heykel, müzik; hepsi insana ait olan düşünceyi, yeteneği, gayreti, sezgiyi anlatır. Etmem Tem’in o gün, Kocatepe’de çektiği fotoğraf ise bir Milletin esaret ile özgürlük arasında kalan anını anlatıyordu. Zamanı durduran, mitlere uzanan ve gizemli bir vücuda bürünen fotoğraf; Mustafa Kemal Atatürk’ün Kocatepe’deki tarihsel duruşu; deri çizmeleri, uzun parmakları ağzında Büyük Taarruz sırasındaki ölüm-kalım mücadelesine yürüme anı…
Çabuk unutan milletimizi, çektiği fotoğraflarla hep uyanık tutmaya çalışan bir asker, insandır Etem Tem… İyi bir fotoğraf kendi zamanının tanıklığını yaptığı gibi, zamanlar ötesine de öyküler taşır. Geçmiş ile bağ kurup, geçmişi ölü olmaktan kurtarır şimdiki zamana taşır… Kurtuluş Destanına en iyi tanıklık eden fotoğraftır Etem Tem’in çektiği o muhteşem anın fotoğrafı…
Şairi; Nazım’ı da etkileyen şey bu değil midir; gecenin içinden süzülen bir ordu-Millet, karanlığa esir düşürülmeye çalışılırken, şafağa hürriyetini de eline alarak çıkmıştır. Akdeniz'e kadar sürülecek düşman ve savaşın edebi tarafı Nazım tarafından şöyle anlatılır;
“
Büyük Taarruz
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
Şayak kalpaklı adam
Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
Güzel, rahat günlere inanıyordu
Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
Birden bire beş adam sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar ‘ üç ‘ dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun kenarına kadar,
Eğildi durdu.
Bıraksalar,
İnce uzun bacakları üzerinde yaylanarak
Ve karanlık akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı…”
Zoraki Millet olmuş ülkelerde, geçmiş ile gelecek arasında bağ kurmak için bir sürü olay kurgusal bir anlatımla, adeta mitleştirilir. Ya bizim geçmişimiz? Bırakın birkaç bin yıl öteyi! Sadece YÜZ yıl geriye uzanıp Kocatepe’ye gitsek-varsak ve o anın havasını ciğerlerimize taşısak; ne olurdu?
Osmanlı askeri, insanı, yöneticileri birçok yerde mağlup olmuştu. Kaybetmişlerdi. Ordu ve insanlar; yorgun, bıkkın ve yaralıydılar. Acılar kim bilir kaç kez kabuk bağlamıştı…
Etem Tem’in çektiği o fotoğraf tam manasıyla Nazım’ın şiirini de, bizlerin kurtuluşunu ve ne kadar kolay unuttuğumuzu da anlatmıyor mu? Böyle değerli anılar-şanlı hatıralar kaç Millet’in geçmişinde, öykülerinde vardır ki?
Etem Tem, o günün fotoğraflarını Mustafa Kemal Atatürk’e gösterdiği zaman, özellikle Kocatepe’deki fotoğrafı gören atamız; - Aferin çocuk. Aman bu fotoğrafları iyi muhafaza et. Daha İzmir’e gideceğiz…