Sayfalar

9 Nisan 2020 Perşembe

YARDIMLAŞMANIN BURUK HALLERİ...







                             

YARDIMLAŞMA VAZİFESİNİN BURUK HALLERİ

  Muratlı Caddesinde bulunan çok önemli bir kurumumuz var; Süleymanpaşa Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı. Salgının artmasıyla, yüzlerce, binlerce insanın işsiz kalmasıyla daha da büyük bir öneme sahip bu kurumumuz her sabah insan kuyrukları ”Yardıma Muhtaç” insanların eğik başları, utangaç, mahcup görüntüleriyle gün yüzüne çıkıyor.

  Yardıma ihtiyaç duyan insanların zor durumda olmasalar hiçbirinin o kuyrukta; utana-sıkıla beklemeyeceklerini göz göze gelince, başlarını öne eğmelerinden anlıyorum. Maske takarak, yüzlerindeki gerçeği maskeliyorlar. Hâlbuki hiçbirisi hırsızlık yapmaya, utanmazlık, hilebazlık yapmaya gelmemiş. Ruhlarında istemek-muhtaçlık yeşermediği için, bu işin mahcubiyetini yaşıyorlar…

  Yardımlaşmak böyle mi olur? Bir kurumun önünde, sokağa, caddeye, kaldırıma taşmış; boynu insanların mahcubiyetlerinin sergilenmesiyle mi yücelik, erdem ve insan bulunur? İnsanımızı; insanı kaybetme değil midir bu yardım çilesi? 21.yüzyıl teknolojinin zamanı değil midir? Bu insanları tespit etmek bu kadar zor mudur? Her yönüyle sınıfta kalan bir yönetim anlayışı, ne hazindir ki tükenmeye mahkûmdur; tüketerek…

  Ankara’nın bu tür uygulamalardan haberi ne kadar vardır? Siyasi partilerin, Gençlik Kollarından, İl ve İlçe Merkez teşkilatlarına, şehrimizin Milletvekillerine kadar; bu tür ezik, ezici ve mahcubiyet içeren uygulamalardan haberleri var mıdır? Varsa ne gibi olumlu rapor hazırlayın, yeni yüzyılın gecikmiş insan ve hukuk tarafını yenebilme tedbirleri alıyorlar?

  Bunca esnaf kapatılmak zorunda kaldı. Salgın nedeniyle. Yardım kuyruğunda geçimini seyyar satıcı olarak sağlayan birkaç kişiyi de gördüm; gözleriyle göz göze gelmemek için onlardan önce başımı öne eğdim. Adeta yürekleri ağlıyordu; muhtaçlığın gözü kör olsun, nefesiyle inler gibi, maskelerin ardına, maskesiz kalplerine sığınıyorlardı. Tıpkı; bizi ezen, daha büyümemiş, öğrenmemiş, tembellikten kurtulmamış, ayağa kaldırıp soru soran öğretmenin aşağılaması gibi;”Yer yarılsa da yerin içine saklansam!” bakışları, kuyruklardan edindiğim izlenimlerin bir bölümü…

  Şair (Hölderlin) Hep içmişe bakmış, oraları özlemiştir. Altın Çağlar denen geçmişe; tiyatroların, kütüphanelerin, çarşıların, zanaat ve sanatın başköşeye oturtulduğu geçmişin özlemiyle yaşamış ve yazmıştır;

“Suçsuz da olsa, altın çağın tanrısı nicedir;
Vaktiyle çabasız ve daha büyükmüş senden,
Oysa ağzından hiç buyruk çıkmazmış
Ve hiçbir ölümlü adıyla anmazmış onu.

İn öyleyse! Ya da şükran sunmaktan UTANMA!”


Güven SERİN   




2 yorum:

  1. Ah ya, o kurum ne yapıyor öyle sahiden? Hangi devirdeyiz de insanları o şekilde diziyor ve mahcup ediyor. Bu durum ne dine imana, ne de insanlığa sığar. Tek kelimeyle ''Ayıptır''. Dindar bir kurumsa eğer: ''Allah rızası için yapılan bu amel sadakanın faziletini artıracaktır'' der ve gizli tutulmasını ister. Kaleminize sağlık. Çok güzel ifade etmişsiniz durumun abesliğini...

    YanıtlaSil

  2. Gerçekten de tek kelimeyle ayıp,ayıp ve ayıp ZEUGMA...Teşekkürler;halbuki böyle zamanlarda sen git halkın ayağına,sahaya in ve gör görmen gerekeni,devletin gözüyle;devleti devlet yapan milletinin son hallerini..

    YanıtlaSil