BAŞARIDAN BAŞARIYA KOŞTU
ÇOK ALKIŞ ALDI ve HİÇBİR KURUMUN
YAPAMADIĞI KADAR TÜRKİYE'NİN ADINI
DUYURDU...
YA SONRA? Tüketmeye meyilli şark kurnazı
beyinlerimiz,O'da tüketti;son hali aşağıda;ölmeden
biraz önceki hali...
Buruk hali,kendi hastalığı ve yalnızlığı adına
değil,Türk Halter Sporu adına...
NAİM SÜLEYMANOĞLU
Sanatçıların,
sporcuların ve EFSANE haline gelmiş insanların yaşamları sonlanınca ayrı bir
evreye; yaşatma biçimine dönüşüyor. Naim Süleymanoğlu sadece Türk insanı için
değil ezilen, dışlanan, kimliği reddedilen diğer milletler için de simge olmuş
insanların başında geliyor.
Sinema sanatı,
tiyatro sanatı gibi; efsaneye dönüşmüş değerleri ortaya çıkartmak,
duygularıyla, sesi soluğuyla anlatmak adına çok değerli bir kültür olayıdır.
Naim Süleymanoğlu filmini izleyip de, insan tarafıyla ağlamayacak birisi
olamaz…
Naim Süleymanoğlu
Halter sporu için yaratılmış, kasları, kemik yapısı ve iradesiyle bu spor için
doğmuş ve doğrulmuştur… Hatice Ana’nın doyamadığı bir çocuk; O çocuğunda
doyamadığı bir Ana…
Özer Feyzioğlu’nun
yönetmen koltuğunda oturduğu filmin sanatçı kadrosu üzerlerine düşenleri en iyi
şekilde yapmışlar. Filmin çekildiği yerler, harcanan emekler ve filmin kurgusu;
sinema seyircisi adına beklentileri en üst derece karşılayacak vaziyetteydi…
Naim Süleymanoğlu
film biterken son seslenişini yapar; “ Bir gün öleceğimi bilsem de bu
haykırışım dan asla vazgeçmeyeceğim…”
Naim Süleymanoğlu
sporcu yönüyle insan sınırlarını zorlayan bir aşamaya; başarılara ulaşmıştır.
Kendi ağırlığının üç katını kaldırmak ne demek? Mucizevî bir şey olmaktan öte,
çalışma disiplini ve insan iradesinin gücü; başarısı demek… Başka? 8 Dünya
Şampiyonluğu,46 dünya rekoru demek…
Naim’in filmine son
gece, İlhan Bey sayesinde gittim. Film bitiğinde dudaklardan dökülen sözcükler;
“ Gaflet uykusundan uyandım” felsefesini tekrarlıyordu… Yaşadığımız gündem, her
gün başka bir kaybediş ve hüzün hikâyeleri kafalarımızı o kadar karıştırıyor
ki, nitelikli sinemayı, nitelikli kitabı, sosyalliği ve kültürel seçimleri yapamıyoruz.
En azından kendi adıma; Naim, Tekirdağ sinemalarında haftalarca kaldığı halde,
seyretmek için gerekli gayreti gösteremediği filmlerin başında geliyor…
İlhan Bey, Orhan
Bey, hep birlikte Naim’i izledik. Sinema salonunun loş hali, her birimizin birbirine
göstermek istemediği gözyaşlarını da bir güzel gizledi. Orhan Bey ve İlhan Bey,
Naim’in geldiği yerden; Bulgaristan’dan kimliklerini korumak için göç ettiler;
Büyük dedelerimiz ve Naim gibi… Yaşananları, filmde işlenenleri gözleriyle görüp,
kulaklarıyla işitmenin yanında, acıları, hüzünleri an ve an rafine ettiler…
Naim’in sesi o
kadar net ve anlaşılır çıktı ki; yok sayılan eziyetler,yok edilen
kimlikler,onun Birleşmiş Milletlerdeki konuşmasıyla tüm dünyaya duyuruldu;
“ Bir insanın hayatta kaybedeceği en son şeyi; kimliğidir!
Bulgaristan’da yaşayan Türklerin isimleri değiştirildi! İşkence ve zulüm gördük…
Bizim tek isteğimiz; Evrensel İnsan Haklarından her bir dünya vatandaşının
faydalandığı gibi, doğduğumuz topraklarda özgürce yaşamaktır. Bulgaristan
Komünist Partisi bunu sağlayamıyorsa; bizlerin anavatana dönmemize izin versin!
Ben, NAİM SÜLEYMANOĞLU,
bugün ve bundan sonra kırdığım her rekorun ardından, kazandığım her madalyanın
peşinden; Özgürlük… Özgürlük, Özgürlük, diye haykıracağım! Bunu sadece zulme
uğramış Türk halkı için değil, insan hakları içinde yapacağım…”
Naim’in açtığı yoldan,
ortaya koyduğu güçlü direniş karşısında uluslar arası tepkilerin artmasıyla o
günün Bulgaristan hükümeti dayanamayıp bütün sınır kapılarını açmıştır. Yüz
binlerce insan anavatana göç ettiler; geride, milyonlarca anı ve hatırayı
bırakarak…
Seyretmiş olduğumuz film;
sinema adına, ezilen ve zülüm gören insanların varlıklarını anlatmak adına çok değerlidir.
Filme girmesi gerekenler, bir ömrün karşılığı olması mümkün değil… Naim
Süleymanoğlu ölümünden çok kısa zaman önce yapmış olduğu bir konuşma, filme alınsaydı;
halkımız adına çok daha önemli bir iş yapmış olurlardı.
Naim Süleymanoğlu
ölümünden önce, halter sporu adına gelinen noktanın hüznünü taşıyordu. Niçin? Sorusunu
ısrarla ve kimseleri kırmak istemeden, ilk çocuk ve mahcup haliyle
sorguluyordu.” Yeni markalar yaratmalıyız! Dışarıdan getirilen sporculardan
medet umduk; bu yanlıştır. Kendi markalarımızı yaramlayız; yeni sporcular
yetiştirmeliyiz.” Haykırışı maalesef duyulmamış…
Değerleri,
efsaneleri ne çok harcıyor, eskitiyor ve unutuyoruz… Alkışın en büyüğünü yapıyoruz,
Cep Herkül, diyecek kadar efsaneleştiriyoruz, ama yaşarken; yok saymak; aynı
zamanda kendimizin de yaşayan ölüler haline gelmiş olduğumuzun anlatımı değil
midir?
Bir yerde bir söz
okumuştum; “ O halde, insan kalmaya bak. Temel mesele, insan olmak! Bu ise kararlı,
dürüst ve neşeli olmak demek, evet, herkese ve her şeye rağmen neşeli olmak,
çünkü sızlanmak zayıfların işidir.” John Berger’e ait bu sözlerin aksini
savunan var mı?
Naim SÜLEYLMANOĞLU
böyle bir insandı; İnsan kalmış bir insan…
Güven SERİN
Filmden çok etkilendim ben sonunu bilsem de ciddi heyecanla izledim nasıl bir hayat yaşamış
YanıtlaSil
YanıtlaSilFilm,sinema adına çok önemli bir başarıya imza atmış...Naim ise ölürken dahi bir başka haykırışı yapmış;filme bu haykırışı da eklemelerini düşündüm;insan ve toplum sosyolojisi,psikolojisi adına değerli sahneler var...Teşekkürler SevKoz..
Çünkü, sızlanmak zayıfların işidir.
YanıtlaSilÇok güzel..
YanıtlaSilTeşekkürler Tülin;sağ olasın...
Çocukken müsabakalarını hiç kaçırmazdım. Mekanı cennet olsun.
YanıtlaSil
YanıtlaSilTeşekkürler Beyda,sağ olasın...
Dünya sporunun en önemli oyuncularından biriydi, özgürlüğün simgesi olmuştu. İzlemek büyük keyifti, ışıklar içinde uyusun.
YanıtlaSil
YanıtlaSilÇok teşekkürler Beyaz Yakalı,sağ olasın..